Dünya

'Fikir ayrılığının tehlikeli olduğu bir ülke'

İstanbul'da haftasonu eylemleri uluslarası medyada tepki yağıyor. Polisin müdahele yöntemleri ve Erdoğan'ın kışkırtıcı konuşmaları "tehlikeli ve endişe verici" olarak nitelendiriliyor.

17 Haziran 2013 18:01

Taksim Meydanı'nın kapatılması. İstanbul Valisinin "Taksim'e gelmeyin" demesi ve sonrasında gelişen gerilim ortamı ve polisle çatışmalar. Dünya basınında büyük ilgi gördü. Erdoğan'In tek egemen güç tablosu  Pazar günü yaşanan olaylar dünya basınına şöyle yansıdı:


İngiliz The Guardian:


"Türkiye'de huzursuzluk: Erdoğan miting düzenlerken İstanbul'da şiddetli çatışmalar" başlığıyla öne çıkan Guardian gazetesinde şunlar yazıyor:

İstanbul pazar günü durakladı. Polis ve jandarmadan oluşan bir ordu, şehir merkezini ve oraya bağlanan yollar tutuldu, ve insanlar gaza boğuldu. Bu sırada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sahilde düzenlediği bir mitingte binlerce sempatizanına haykırıyordu. Erdoğan, mitingte açıkça her türlü uzlaşmacılıktan kaçındı.

Protestoculara "bir milyon olalım" çağrıları yapıldı ancak Taksim Meydanı ablukaya alınmıştı. Ulaşımı engellemek için otoyollarda kapatıldı.

Ancak iktidar yandaşları için koşullar iyileştirildi. Başbakan'ı kitleler halinde dinlemeye gelenlerin önleri açıldı. İstanbul Belediyesi ve AKP mitingteki sayıları arttırmak için kitlelere özel otobüsler tahsis etti.

Geçtiğimiz üç haftanın Türkiye'nin gelişimini durdumak için düzenlenmiş bir komplo olduğunu yinelerken, uluslarası medyaya yüklenen Erdoğan yine, BBC ve CNN International, Reuters gibi kuruluşları suçladı. 


Washington Post Gazetesi

 Washington Post muhabiri Michael Birnbaum'un "Türkiye'deki karmaşa yeni alevlenme noktalarına yol açabilir" isimli makalesinde şunlara değinildi:


Pazar günü İstanbul'da iki fotoğraf vardı. Bir yandan Başbakan Erdoğan şehrin eteklerinde binlerce sempatizanına ateşli bir konuşma yapıyordu. Bir yandan da Taksim Meydan'ından, meydan'a bağlanan mahallelere doğru çevik kuvvet binlerce protestocuyu göz yaşartıcı gazlarla çevre mahallelere doğru kovalıyordu.

Cumartesi günü Meydan'ın dışına püskürtülen binlerce protestocu, ertesi gün tekrar Meydan'a döndü, ve bir kararla pazartesi günü beş büyük sendika grev kararı aldı. Erdoğan pazar günkü mitinginde seçim sandığına vurgu yaparken, protestocular ve Taksim sakinleri 2014'teki yerel seçimlere doğru gidildikçe, daha fazla eylemin ortaya çıkacağına değindi.

Gezi Parkı protestoları kısa sürede çok daha geniş bir alana yayılarak Erdığan'ın yürüttüğü İslamlaştırma politikaları ve özgürlükleri kısıtladığı gerekçesiyle farklı bir anlam kazandı. Protestocular ses çıkartmadan AKP'nin on yıldır egemen olduğu bir toplumun içine çekilmeyeceklerini söylüyorlardı.

Erdoğan pazar günü yaptığı mitinginde "Tüm milletimizi kucaklıyoruz" derken, bu sırada çevik kuvvet Cihangir'deki protestocuları biber gazına boğuyordu.

Bunların dışında, medya'da protestoculara müdahele eden polis güçlerinin yanında görüntülenen askeri araçlarda göze çarpıyor. Türkiye'de yaşanan askeri cuntalar göz önüne alındığında, Erdoğan'ın askeri de kontrolü altına aldığı anlaşılıyor.

Erdoğan'ın yaptığı "parkı boşaltın" çağrısından bir saat sonra güvenlik güçleri harekete geçti. Yüzlerce çevik kuvvet polisi Gezi Parkı'na girdi ve biber gazı atmaya başladı. Kalan çadırları toplayan görevliler, daha sonra TOMA'lar ve biber gazlarıyla etrafa saçılan protestocuları dağıttı. Park artık Osmanlı İmparatorluğu'nun bir kopyasını oluşturmaya çalışan Erdoğan'a karşı gelişen başkaldırının bir sembolü.

Gelişen bu olaylara dahil olmuş ya da protestoculara yardım eden sağlık görevlileri ve avukatlar,hedef haline getirildi. Erdoğan protestocuları polisin şiddetinden koruyan Otellere, gazeteci, doktor ve avukatlara sert eleştiriler yaparak hedef haline getiriyor.

Alman Taz Gazetesi

İstanbuldaki olaylara anasayfasında yer verirken Cumartesi gecesi ve pazar gününü anlattı:

İstanbul'da pazar günü bir önceki geceden kalan çatışmalar ve Taksim Meydanı'nı boşaltma operasyonu tüm hızıyla sürdü. Polis meydanı kordon altına alırken, sadece gazetecilere izin verildi. Jandarmalar meydanda devriye gezerken, öğleden sonra çöp arabaları parkta kalan eşyaları ve barikatları toplamakla meşguldü. Sanki birileri "burada hiçbir şey olmadı" havası vermilmeye çalışıldı.

Olaylarla ilgili ismini vermek istemeyen biriyle konuştuğumuzda şu cevabı aldık:" Burayı işgal eden teröristler her tarafı dağıttılar, bunları kaldıramıyorlar. Şimdi buraya çiçekler dikiliyor"

İlerleyen saatlerde "her yer Taksim, her yer direniş" sesleriyle yürüyen yaklaşık bin kişilik bir kalabalık göze çarpıyor. Tabii ki her yer Taksim değil. Taksim'e ulaşan gruba polis üst üste attığı biber gazlarıyla karşı koydu, ve insanlar İstiklal caddesine doğru sürüklendi. Daha sonra göze çarpan ise çoğu sivil kıyafetli polislerin gaz ve ses bombaları yağırması ve protestocuların bunları geri fırlatması. Tarlabaşına doğru kovalanan protestoculara polis müdahalesi sürüyor. Tarlabaşı tarafının gaza boğuldu sırada plastik mermi kullanan polislerin, insanların başlarını hedef aldığı göze çarptı.

Bu arada bir miting düzenleyen Başbakan'ın belediye otobüslerini artık sadece polisleri değil mitingine insanları taşımak için de kullandığı göze çartı.

Erdoğan hükümetinin intikam yumruğu yeni hedefler belirliyor. Park'ın temizlenmesi biterken hedefte protestocuların sığındığı otellerden sonra şimdi de yaralıları tedavi eden doktorlar var. Sağlık Bakanlığı'nın yardım eden bütün sağlık görevlilerini belirleyeceği ve AKP sempatizanı işverenlerin protestoculara yardım eden elemanlarını işten çıkaracağı örenildi.

Alman Süddeutsche Zeitung'da İstanbul'da son dönemde yaşanan olaylara ve polisin uyguladığı aşırı şiddete ve olumsuzluklara yer verdi.

 Süddeutsche Zeitung "Fikir ayrılığının tehlikeli olduğu bir ülke" başlığıyla verdiği yazıda şunlara değinildi:

İstanbul sokaklarında yaşanan olaylar Avrupa'nın, Türkiye politikalarına bakış açısını yeniden değerlendirmesini gerektiriyor. Şimdiye kadar Türkiye'ye çok naifçe baktılar. Şimdi Avrupa Birliği'nin kararını vermesi gerekiyor. Birliğe kapılar açık ancak tekrar kapanabilir.

İstanbul'da savaş alanları andıran bir görüntü var. Eğer ki Recep Tayyip Erdoğan, polisin protestoculara saldırısını anlaşılır olarak nitelendirebilen biriyse politik olarak kördür. Türkiye'deki demokrak kesimi ve özgürlük için savaşanları bir günah keçisi haline getirmiştir. Ülkede birkaç şey değişti ve Kemalist rejimin beslediği ordu güçsüz hale getirildi. Ayrıca Türkiye ekonomik olarak da iyi ilerliyor, ancak aynı zamanda avrupa kıtasına dahil olan ülkelerde belki beyaz rusya ülkeleri hariç gazetecilerin hapsedildiği ve 'bağımsız medya' nın devlet tarafından kısıtlandığı ve insanların fikirlerini açıkça ortaya koyamadığı bir yer.

Bir başka alman gazetesi Deutsche Welle de olaylarla ilgli 'Göstericiler Ne İstiyor' isimli makale'de şunları kaydetti:

Pazar günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Kazlıçeşme’deki mitingde yüz binlerce kişiye seslenirken, Taksim ve çevresindeki semtlerde ise gergin saatler yaşanıyordu. Polis geç saatlere kadar eylemcileri TOMA’lar ve biber gazıyla dağıtmaya çalıştı. Fiziksel şiddet de kullanan polis çok sayıda kişiyi gözaltına aldı.

İstanbul’un göbeğinde son yılların en gergin dönemi yaşanıyor.Gezi Parkı’nın ve Taksim Meydanı’nın boşaltılması, eylemcileri durdurmaya yetmedi. Pazar sabahına kadar polisle çatışan eylemciler, Taksim Dayanışması’nın çağrısının ardından öğleden sonra yine sloganlar ve alkışlar eşliğinde sokaklara çıktı.

Bu insanlar neden sokaklarda? Protestocularla yapılan kısa söyleşilerden kısa başlıklar şu şekildeydi:


Gezi Parkı eylemlerin artık tek amacı Topçu kışlasına karşı çıkmak değil. İnsanlar, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ve tutumuna kızgın. 

Deniz Ülgeroğlu, 27 yaşında Diş HeKimi:

"Hiçbir siyaset, parti ile en ufak bir alakam yok. Buraya gelmem için hiç kimse beni çağırmadı, mesaj atmadı. Ben şimdiye kadar hiçbir gösteriye, eyleme katılmadım. Diş hekimiyim. Beni buraya getiren şey, özgürlüğümün elimden alınıyor olması."

Bir başka protestocunun yanına gidiyoruz. Burak Dilgeroğlu, Hukuk Fakültesi öğrencisi. Şunları söylüyor:

“Ben öncelikle polisin yaptıklarından dolayı buraya gelmem gerektiğini hissetim. Birikmiş çok fazla şey var. Hayatımın büyük bir kısmı onun iktidarında geçti. Ve söylemlerinden, her şeyi tek başına halletmesinden, bütün ülkeyi tek başına yönetiyor gibi davranmasından ve buna hakkı olmadığını bildiğimden ve buna inandığımdan buradayım.”
 
Taksim Meydanı ve İstiklâl Caddesi'ndeki manzara, bir olağanüstü hal bölgesini andırıyor. İstiklal Caddesi’nden Taksim Meydanı’na gitmeye çalışanlardan biri olan ama bunu başaramayan Bilgi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Yaman Akdeniz, yaşananları şaşkınlık ve tedirginlikle izlediğini söylüyor:

“Taksim’e gitmeye çalışıyoruz. Ama İstiklal’de bloke edilmiş bir şekilde bekliyoruz. Çünkü buradan iki saat kadar önce TOMA’lar geçti ve hiç beklenmedik şekilde iki taraftan gaz atıldı ve gözlerimiz yaşardı. Burada karşı tarafta kaldırımda oturan bazı kişileri kaldırıp gözaltına alıp götürdüler. Akşam gazetesinden birisi yine polis tarafından gözaltına alınıp götürüldü. Dolayısıyla olanları şaşkınlıkla izliyoruz. Tek yapmak istediğimiz barışçıl şekilde protesto etmek, Taksim'e gidebilmek. Sokağa çıkma yasağı yok, şu anda ben dâhil hiçbirimiz suç işlemedik. Elimizde taşlar yok, sadece kafamızı korumak için bu baretleri takıyoruz. Ama şu anda sokaklarda mahsur kalmış şekilde ne olacak diye bekliyoruz.”

İstanbul’un göbeğini savaş alanına döndüren eylemlerin daha ne kadar devam edeceği belirsiz. Ancak polisin kullandığı orantısız güce ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sert tutumuna tepki gösteren herkes akşam 21:00’de tenceresini, tavasını alıp cama çıkmaya devam ediyor.