Eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın tutuklu bulunduğu davada 15. duruşma bugün Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Savunmasını yapan Yüksekdağ, savcının tutuklamaya sevk ettiğini bile söylemediğinin belirterek televizyondan öğrendiğini aktardı. Yükseksağ, "22 kez daha tutuklasınlar hakikat değişir mi?" dedi. Mahkeme Yüksekdağ'ın tutukluluk halinin devamına karar vererek, avukatların Ahmet Davutoğlu'nun dinlenmesi talebini reddetti.
Hakkında 83 yıla kadar hapis cezası istenen Figen Yüksekdağ, Örgüt yöneticiliği”, “Örgüt propagandası yapmak”, “Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet”, “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” ve “Suç işlemeye tahrik” iddialarıyla yargılanıyor.
Duruşmayı HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Kadın Meclisi Sözcüsü Dirayet Taşdemir, Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan, HDK Eşsözcüleri Gülistan Koçyiğit, Sedat Şenoğlu, ESP Eş Genel Başkanları Özlem Gümüştaş, Şahin Tümüklü, SKM Sözcüsü Deniz Aktaş ve çok sayıda milletvekili takip ediyor.
Duruşma öncesi Yüksekdağ'ın avukatı Veysi Eksi, mahkemenin hızlıca dava dosyasını bitirmeye çalıştığını belirterek, “Mahkeme heyeti celse arasında dosyayı savcılığa mütalaa için göndermiş ancak henüz savunma bitmemiştir” demişti.
Savunması için söz alan Yüksekdağ ilk olarak depremden dolayı geçmiş olsun dileklerini iletti. "Umarım korktuğumuz başımıza gelmez, bir facia yaşanmaz. Ne yazık ki Türkiye’yi yöneten siyasi yapı doğal afetleri önlemenin birinci dereceden sorumlusu iken siyasi afetler yaratmanın, yaşatmanın peşinde" ifadelerini kullanan Yüksekdağ sözlerine şu şekilde devam etti:
"Hapishanedeki yaşamımızın önemli kısmı SEGBİS odasında geçiyor"
"Sayın Demirtaş'la birlikte bir gün habersiz ve alelacele bir şekilde savcılık sorgusuna çağrıldık. Hapishanedeki yaşamımızın önemli kısmı SEGBİS odasında geçiyor. Bunlardan birisi olduğunu düşündük. Ama olağanüstü hareketlilikten olağanüstü bir durum olduğunu anladık.
"Tutuklamaya sevk edildiğimi televizyondan öğrendim"
Türkiye’deki yargı sistemi bakımından o kadar trajik gelişmeler yaşandı ki, yaşananları söylemek benim bile zoruma gidiyor. Savcı mükerrer bir sorgulama olduğunu bildiğini söyledi. Buradan çok net anladım ki sadece savcının tasarrufunda olan bir durum değildi. Avukat olmadan, bilgiye sahip olmadan ifade vermeyeceğimi, süre istediğimi söyledim. İtiraz olmadı. İşin en rezalet tarafı şu: Savcı tutuklamaya sevk ettiğini söyleme zahmetine bile girmeden tutuklamaya sevk etti. Ben tutuklamaya sevk ettiğini televizyondan öğrendim
"22 kez daha tutuklasınlar hakikat değişir mi?"
Bir tutuklama yetmedi. İki kez tutukladılar. Şunu çok net söyleyebilirim, 2 kez tutukladılar, 22 kez daha tutuklasınlar hakikat değişir mi? Benim sözlerim, düşüncelerim, HDP'nin varlığı, HDP'nin Türkiye halkları için taşıdığı önem değişir mi?
Bu kararları bize dayatanlar aynı zamanda şunu unutmasın: Bizim çeliğimize çifte su verilmiş. Çifte tutuklama kar etmez. Bu zamana kadar anlayamadılarsa yazık olmuş.
"Kimse bana 'yazık' demiyor. Ama yazık bu iktidara"
Ben kendi halimde bir haksızlık, adaletsizlik dışında bir mağduriyet görmüyorum. Kimse bana 'yazık' demiyor. Ama yazık bu iktidara. Eğer bu tip yöntemlere hala eğilim gösteriyor ve başvuruyorsa bu siyasi iktidarın acınacak durumda olduğunu gösterir.
Bütün dünya soruyor, Türkiye soruyor. Yahu Yüksekdağ size ne yaptı da bir değil iki kez tutukluyorsunuz? Demirtaş size ne yaptı da kendi mahkemenizi hiçe sayarak o gayri meşru pozisyona başka bir yargı kurumunu alet edip, bu kararı alıyorsunuz?
"İşine geldiği zaman Cumhurbaşkanı ceketini, işine geldiği zaman parti genel başkanı ceketini giyiyorsun"
Aynı gün bu ülkenin Cumhurbaşkanı çıktı bir açıklama yaptı. Ama cumhurbaşkanı sıfatı ile değil, AKP Genel Başkanı sıfatıyla. Öyle bir sistem ki işine geldiği zaman Cumhurbaşkanı ceketini giyiyorsun, işine geldiği zaman parti genel başkanı ceketini giyiyorsun.
Hadi sen gemini böyle yürütme maharetine sahip olduğunu düşünüyorsun. Bu denizin hiç mi fırtınası olmaz? Bu denizde fırtına kopuyor. Ama siyasi iktidar gemisini yürüttüğünü sanıyor. Bu halkın denizi böyle bir riyakarlığı sonsuza kadar bağrına basmaz.
"Kim olarak 'bırakmıyorsun'. Yargıç olarak mı, heyet olarak mı?"
Cumhurbaşkanı çıktı konuşma yaptı. 54 kişinin kanı eline bulanmış insanları bırakamazdım dedi. Erdoğan bu cümleyi daha önce de sayısız kez kurdu. Kim olarak “bırakmıyorsun”. Yargıç olarak mı, heyet olarak mı?
Demirtaş’ın tahliyesi bundan önce de yine bir yargı kurumu kararı ve müdahalesiyle engellenmişken, bir kez daha 3. kez engellendi. Benim açımdan 'ne olur ne olmaz şeytan doldurur, çift dikiş giderse sağlam olur' diye düşündüler herhalde."
Memlekette moda tartışmalardan birisi 'hangi parti kilit, hangi parti anahtar'. Kimsenin bunu tartışıp kendisini yormasına gerek yok. HDP barışın, demokrasinin, otoriter rejime karşı çıkışın kapısını açan temel partidir. Son seçim de bu gerçekliği doğrulamıştır. Özellikle 31 Mart ve 23 Haziran İstanbul seçimlerinden sonra çoğunluğunu yitirmiş bir hükümet yönetiyor Türkiye’yi. Bakın dünyada çok fazla örneğini bulamazsınız, bulduğunuz yegane örnekler de otoriter rejimler, diktatöryal rejimler ve baskıcı rejimlerde olur.
"Bu iktidar mıh gibi dururum geri adım atmam diyor"
Yunanistan’da İngiltere’de yaşandı, hükümet değişiklikleri oldu. 'Ben yönetim çoğunluğumu kaybettim, çoğunluğa dayalı bir güçle yönetmek istiyorum' der ve kendi kendisi yapar erken seçim çağrısını. Bu iktidar mıh gibi dururum geri adım atmam diyor.
Aklı başında bir siyasi iktidar 'Güvenoyu alamıyorum bari muhalefet ile daha ortaklaşa gidebileceğim bir yol tutturayım, uzlaşma kültürü üzerinde düşüneyim' der. Ama sanki bu siyasi iktidarın görevi, tarihsel misyonu Türkiye’de demokrasinin olmadığını kanıtlamak.
Diyorlar ki 'Demirtaş ve Yüksekdağ’ın hapis olması HDP’nin etkisinin düşürülmesi anlamına gelir.' Ama şunu tekrar hatırlatmak gerekiyor ve çok şükür ki halkımız da hatırlatıyor; Yaptığınız hesaplar tutmuyor. Biz yerimizde duruyoruz, siz yokuş aşağı gidiyorsunuz.
"Bu ülkenin yönetimine talibiz ancak bunu siyasi hırs konusu haline getirmiyoruz"
Bizim öyle çok çok yükseklerde gözümüz yok. Ama biz de bu ülkenin yönetimine talibiz. Ancak bunu bir siyasi hırs konusu haline getirmiyoruz. Bunu bu ülkeye zarar verecek bir rekabete, bir saldırganlığa ve agresifliğe dönüştürmüyoruz.
6-8 Ekim'de yaşananlarda temel sorumluluk sahibi Tayyip Erdoğan ve AKP hükümetidir. Bütün karanlık eylemlerin, saldırıların üzerindeki o perdeyi kaldırın arkasından çok daha derin operasyonlar çıkar. Ama kendi sorumluluklarının üzerini örtemezler.
"Bizi öldürseniz de öldürürsünüz, yeniden doğarız"
Bizi öldürseniz de öldürürsünüz, yeniden doğarız. Hapsederseniz, kolektif gücümüzle kalabalıklaşmayı başarırız. Hür türlü saldırıdan sağ çıkmayı, hedefimizi sağ salim çıkarmayı biliriz ama bu ülkeyi yöneten siyasi iktidar demokratik rejimin ucunu görürse yaşayamaz. Bu siyasi iktidar HDP’yi siyaset dışı bırakırsam kendi hayatımı kurtarırım diye düşünüyor. Dün de söyledik, şimdi de söylüyoruz; Biz yaşam için varız, yaşam üretmek için varız. Hayatımızı bitiremezsiniz.
Yarın öbür gün bir erken seçim yaparlarsa, bu halkın vicdanı ve ahlakı yine bu değerleri yerine getirecektir. Bu halk, bu vicdani ve ahlaki değerleriyle böyle bir siyasi anlayışa hak ettiği cevabı verecektir.
"Bu zamana kadar hiçbir gözyaşını bir diğerinden ayırmadık"
Şu an Türkiye siyasi, ekonomik krizin tam göbeğinde, siyasi iktidarın gündemine bakın: HDP'yi yok edelim, HDP'yi kapatalım, asalım, keselim. Siyasi iktidarın gündemi bu. Arada bir boş zamanlarında da ülkeyi yönetseler, ülkenin temel sorunlarını çözseler keşke. Bu zamana kadar hiçbir gözyaşını bir diğerinden ayırmadık. Ailelerinin kendi evlatları için istediklerini, beklediklerini, umduklarını hiçbir zaman görmezden gelmedik. Biz yıllar boyunca bu gerçeğin içinde yaşıyoruz. Ama siyasi iktidar bu gerçeği yeni keşfetmiş. Aklı olan herkes annelerin sorununu HDP'nin çözemeyeceğini bilir. Bu sorunu biz yaratmadık, savaşı biz çıkartmadık. Bu çatışmaları, operasyonları sürdürenler biz değiliz. Çatışan taraflardan biri biz değiliz. Çözüm merci biz değiliz.Çocukların ailelerini bırakalım getirmek bulmak gibi bir şansımız da yok. Bunu yapamayız ama ailelere şunun sözünü veririz; biz çocuklarınızın ölümüne, kaybına yol açan bu sorunu siyaseten çözmeye adayız.
Biz parlamentoyla var olmuş, belediyelerle var olmuş bir siyasi parti değiliz. Biz her yerde var oluruz, her durumda var oluruz. Demokratik siyasete inanıyorsan o demokratik zeminde siyaset yapmanın onlarca yolu vardır.
"İlhami Balı'nın MİT ile görüşmesi ortaya çıktı"
Bugün IŞİD'e karşı yürütülen operasyonların önemli kısmı hedef şaşırtmak için yapılan operasyonlardır. Suruç ve Ankara katliamının sanıklarından İlhami Balı'nın MİT ile görüşmesi ortaya çıktı. Saldırının birinci dereceden sorumluları değil tetikçileri yargılanıyor.
Barışı, demokrasiyi, insanca yaşamı savunan ve demokratik eylem ve hareketlerde yaşamını yitiren herkes, demokratik direnişin meşruluğuna inanan herkes benim gözümde değerlidir. Manevi değer, şehadet değeri atfedilmiştir. Bunu dün de söyledim bugün de söylüyorum. Eleştirilen her eylem, her yürüyüş, her basın açıklaması bir insanlık savunmasıdır. Kimse kusura bakmasın bunu hiç bir mahkeme yargılayamaz. Bu insanlık değerleri kapsamındadır. Yargıladığını, ceza verdiğini düşünürsün bana göre hiç bir anlamı ve karşılığı yoktur.
"Bu fezlekenin de hükmü yoktur"
Bugün ne yazık ki en asgari değerleri savunmak bile büyük bir emek, cefa ve bedel gerektiriyor. Ama biz bu bedeli öderiz çünkü bizim ödemekten sakınacağımız en büyük bedel haklı olmaktan çıkmaktır. O nedenle bu fezlekenin de hükmü yoktur.
Zulmün gözlerine baktık, gördük, yendik yine yeneriz. Zulmün gözlerine baktığımda ben bu zulmün devamını görmüyorum. Zulmedenlerin korkusunu görüyorum. Ve bizim haklılığımızı görüyorum.
Yüksekdağ avukat beyanlarının ardından tekrar söz alarak, "Tahliye talep etmiyorum ama bir çağrım var. Siyasi iktidar benim ve bizlerin davalarından derhal elini çekmelidir" dedi.
Yüksekdağ'ın avukatlarının Ahmet Davutoğlu'nun dinlenmesi talebi mahkeme tarafından reddedildi. Tutukluluk halinin devamına veren mahkeme, duruşmayı 24 Aralık'a erteledi.