Artıgerçek yazarı Koray Düzgören, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanı Osman Kavala hakkında söylediklerini değerlendirdi. Düzgören, "Soros’u muhtemel yeni bir darbenin planlayıcısı, destekçisi olarak gösterip Osman Kavala’yı darbenin günah keçisi yapmaya kalkıyorlar. FETÖ’yü ya da şimdi yeni oyuncağınız Soros’u bulmak istiyorsanız önce aynaya bakın" dedi.
Erdoğan, Kavala hakkında, "Diplomatik dokunulmazlığı var diye ABD, o telefona sahip çıkıyor. Böyle bir şey yok, kime neyi yutturuyorsunuz. Yine bir başka isim, sivil toplumun yüzü diyorlar. Türkiye'nin Soros'unun bağlantıları çıktı ortaya" demişti.
Düzgören'in "Şimdi de SOROS darbesi mi?" başlığıyla (25 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Soros’u muhtemel yeni bir darbenin planlayıcısı, destekçisi olarak gösterip Osman Kavala’yı darbenin günah keçisi yapmaya kalkıyorlar.
FETÖ’yü ya da şimdi yeni oyuncağınız Soros’u bulmak istiyorsanız önce aynaya bakın.
Yine Erdoğan’dan öğrendik meselenin içyüzünü.
Osman Kavala’nın neden tutuklandığını bize açık ve seçik olarak söyledi.
“Başkonsolosluktan çıkanla, STK mensubu dedikleri, Türkiye’nin kızıl Soros’u dedikleri kişinin bağlantıları çıkıyor ortaya. Taksim olaylarının arkasında bakıyorsunuz, aynı kişi var. Belli yerlere ciddi manada kaynak aktarımının arkasında bunları görüyorsunuz. Milletçe, beraber dik duracağız ve gereken hesabı da soracağız.”
Her zamanki gibi polis de o, savcı da hakim de; yakaladı, suçladı, yargıladı ve cezayı kesti.
Üstelik gazeteciliği de kimseye bırakmadı bu kez. Kavala’yı bu sözlerle suçladıktan sonra asıl meseleyi, yani Kavala’nın rehin alınmasının arkasındaki gerekçeyi de yine kendisi açıkladı.
Bu Kızıl Milyarder Soros hikayesine döneceğim.
Ama önce AKP Genel başkanı sıfatıyla dünkü grup toplantısında, ABD’nin İran’a yönelik ambargosunu kırmak için karapara aklamak, altın kaçakçılığı yapmak, bu amaçla Türkiye’de rüşvet vermek vb. faaliyetleri nedeniyle suçlanan Rıza Sarraf’ın davası hakkında da konuştuğu, dolayısıyla Kavala’nın neden rehin alındığını anlattığı bölüme bakalım.
“ (Rıza Sarraf’ı) Şunları şunları söylemen halinde şu kadar, şunları şunları söylemen halinde bu kadar diyerek itirafçı durumuna düşürmek gayreti içindeler. Bu işler bittiği zaman dünyayı ayağa kaldırmasını da biliriz. Bunu da açıklayacağız” dedi.
Tabii bir ülkenin cumhurbaşkanı her şeye hakim olmalı. Nerede ne olmuşsa bilmeli. Hatırlarsak, MİT’in de kendisine bağlanması vesilesiyle bu konunun önemini anlatmıştı. “MİT her gelişmeyi bana doğrudan ve anında iletmeli ki ben de ona göre nasıl davranacağıma hemen karar verebileyim, politika geliştirebileyim” demişti.
Demek ki Sarraf davasında da ne olup bittiğini çok yakından, hatta sanki içinden izliyor. Demek ki Sarraf’ın, 27 Kasım’da başlayacak yargılamasında bazı itiraflarda bulunacağına ilişkin güçlü duyumları var cumhurbaşkanının.
Muhtemeldir ki itirafçılık meselesini bu nedenle çok sık tekrarlıyor.
Bu sefer ayrıntısına girmiş, adeta Sarraf’la savcılık arasındaki pazarlığı anlatıyor. “Şunları şunları söylemen halinde alacağın ceza şu kadar olacak. Şunları şunları söylersen cezanın miktarı bu olur, diyecekler ve onu itirafçı yapacaklar” diye dertleniyor.
Biraz daha öfkeli olsa belki hangi ceza miktarı üzerinden pazarlık yaptıklarını da anlatacak ve; “Beni satması karşılığında şu kadar ceza ile kurtulabileceği söyleniyor” bile diyebilecek. Der mi? Der…
Zaten meselenin püf noktası da bu.
Yoksa bir cumhurbaşkanı, İran asıllı, sonradan Türk vatandaşı olmuş, hakkında örtbas edilmiş bile olsa Türkiye’de ve şimdi de ABD’de hayli ağır iddialar, suçlamalar olan bir işadamı ile niye ilgilensin?
Kendisi buna bir gerekçe hazırlamış:
“Zor durumda olan bir TC vatandaşı ile ilgilenmek bizim görevimiz.”
Tabii belki geçmişte örneği vardır ama, biz 50 yıllık gazetecilik hayatımızda hiç tanık olmadık bir cumhurbaşkanının bir sanıkla bu kadar ilgilendiğine…
Fakat, özellikle ABD medyası cumhurbaşkanı ile aynı görüşte değil.
Sadece ekim ayı içinde çıkan bazı yazılara bir göz atalım:
W. Post: Erdoğan kampyanya yürütüyor
Önce 13 Ekim tarihli Washington Post’ta David Ignatius, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD'de tutuklu bulunan Rıza Sarraf için 'olağanüstü bir kampanya' yürüttüğünü yazdı. Hatta Erdoğan’ın Başkan Yardımcısı Joe Biden ile Eylül 2016’da yaptığı 90 dakikalık görüşmenin yarısını Sarraf’ın davasına ayırdığını da özellikle vurguladı.
Ignatius bu yazısında, Ankara'nın, Rıza Sarraf'ın 27 Kasım'da New York'ta başlayacak olan davada, yolsuzluk konusunda Türkiye aleyhinde ifade vermeye zorlanacağından kaygılı olduğunu öne sürüyordu.
Yazar buna karşılık ABD'li yetkililerin de İstanbul'da bir konsolosluk çalışanının (Metin Topuz) tutuklanmasının, Rıza Sarraf'ın serbest bırakılması için baskı amaçlı olduğundan endişelendiğini de belirtmişti.
Nitekim öyle de oldu.
Hatta Metin Topuz’dan sonra Osman Kavala da bu amaçla gözaltına alınmış ki, ilk gelen haberlere göre bu iki isim aynı dosyadan yargılanacakmış.
New York Times: Ucu Erdoğan'a ulaşıyor
Amerika’nın en önemli gazetelerinden New York Times, eski Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla ve İran kökenli Türk işadamı Rıza Sarraf’ın tutuklu yargılandığı davanın ucunun Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kadar uzayabileceğini iddia etti. Bu davayı başından beri yakından izleyen Patrick Kingsley ve Benjamin Weiser’in haber yorumda, eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın dört Türk sanık arasında yer aldığı davada ortaya konulan ses kayıtlarının İran’a yönelik uluslararası yaptırımların delinmesinin Türkiye hükümetinin bilgisi dahilinde gerçekleştiğini gösterdiği söylendi. Yazıda, “Bu kayıtlar tek bir kişiye işaret ediyor: Recep Tayyip Erdoğan” ifadesi yer aldı. Erdoğan hükümetinin ses kayıtlarıyla ilgili olarak Gülencileri suçladığı hatırlatıldıktan sonra,“Ancak ABD’li savcıların başka bir görüşü var. Onlar 2013’te Türkiye’de yürütülen soruşturmada özellikle dokuz kişi hakkındaki iddiaları çok ciddiye aldılar ve bunlar hakkında tutuklama kararı çıkardılar. Aralarında bir kamu bankasının genel müdür yardımcısı ve bir eski bakanın da bulunduğu bu isimlerin ceza almasına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor” yorumu yapıldı.
Gazete, eski ABD Büyükelçisi Eric S. Edelman ile de konuşarak ondan şu sözleri aktardı: “Eminim ki Erdoğan şu anda bu duruşmayla ilgili çok endişeli zira iki sanıkta da ona çok zarar verebilecek bilgiler var.”
CNBC: Türkler için yüz kızartıcı olacak
CNBC’nin haberi daha da ağır.
ABD’nin önemli yayın kuruluşlarından biri olan CNBC’nin 22 Ekim tarihli haberinde, ‘Sarraf Davasında Türkleri çok utandıracak kirli çamaşırlar ortaya dökülecek’ deniliyor.
CNBC Sarraf davasını içeriden ve yakından izleyen bir kaynağın, davanın seyriyle ilgili görüşlerini de yayınladı. Bu kaynak, “Mahkeme sonunda muhtemelen çok fazla kirli çamaşır ortaya dökülecek. Bu Türkler için çok yüz kızartıcı olacak" diye konuştu.
Bu konuda çıkan haberlerin hiçbirinin yalanlanmadığını bu arada hatırlatalım. Buradan da Erdoğan’ın Kavala’yı suçladığı Soros’çuluk meselesine geçelim. Ne ilgisi var derseniz, önce dünyadaki örnekler üzerinden bu ilgiyi ortaya koymaya çalışalım biraz.
Erdoğan da bir zamanlar Soros'cuydu!
Macaristan doğumlu bir Yahudi olan George Soros, kendi kurduğu ABD merkezli yatırım fonları sayesinde dünyanın sayılı milyarderlerinden birisi sayılıyor. Soros’u bu kadar tartışmalı bir isim yapan ise “Open Society” yani Açık Toplum adıyla dünyanın birçok ülkesinde kurduğu vakıflar.
Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı’na bağlı ülkelerin dağılması, parçalanması sürecinde bu vakıfların önemli bir rol oynadığına ilişkin ciddi iddialar var. Sovyetler’in dağılmasının ardından da liberalizmin ve globalizmin yayılmasını hedefine koyan bu vakıfların, Gürcistan’daki “Kadife Devrim”, Ukrayna’daki “Turuncu Devrim” gibi hareketlere destek olduğu söyleniyor.
Son yıllarda ise Soros, hem Rusya’da hem diğer Avrupa ülkeleri ile Amerika’daki ırkçı ya da sağcı partilerin nefret unsuru haline geldi. ABD’de Trump yönetimine karşı her protesto eyleminin ardında Soros aranıyor. Rusya’da Putin, kendisine karşı yapılan siber saldrıların bile Soros tarafından düzenlendiğini iddia ediyor. Macaristan’da sosyalist iktidarın yıkılmasında önemli bir rol oynadığı iddia edilen Soros’un kurduğu üniversite bugün faşist Orban hükümetinin hedefinde. Makedonya, Bulgaristan, Polonya, Romanya’da da durum aynı.
İşin ilginç tarafına gelirsek, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün basın danışmanlığını yapan gazeteci Ahmet Sever, Soros ve Erdoğan yakınlığını dün T24 haber sitesine ayrıntıları ve kanıtlarıyla yazdı. Bir dönem, İslamiyette liberalizmin temsilcisi diye görülen, ılımlı İslam modelinin uygulayıcısı diye bakılan Erdoğan, liberal kesimler için sadece içerde değil dışarda da bir kurtarıcı gibi görülmüştü. Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın bu fonlardan yararlanmasına kadar varan bu samimiyet ve kurulan yakın ilişki işte o günlere dayanıyor.
Erdoğan bilindiği gibi, kendisini kurtarmak için en yakınlarını feda etmekten çekinmeyen bir isim. O nedenle de dünkü ittifaklarını bugün kolaylıkla hain ilan edebiliyor. Bunu iktidarını borçlu olduğu Gülen için gözünü kırpmadan yaptı, bir dönem elini eteğini öptüğü Gülen’i darbeci ilan etti. Geldiğimiz noktada FETÖ terör örgütü mensubu ilan edilen Gülencilere yönelik cadı avı durmaksızın devam ediyor. Erdoğan FETÖ terör örgütünü kullanarak korku salmaya, bu bahane ile de her türlü özgürlüğü yok etmeye ve bütün muhaliflerini zindana göndermeye devam ediyor.
Yeni bir darbe hazırlığı söylentisi
Son günlerde yeni bir darbe hazırlığından söz edip korku salmaya çalışan sarayın yazarları, şimdi aynı şeyi liberaler için yapmaya hazırlanıyor. Tek başına Soros’u ya da ABD’yi darbecilikle suçlamak yetmiyor, çünkü içeride de onları destekleyen gruplar bulunmalı. Sarayın yazarları çizerleri son günlerde yeni bir darbe hazırlığını zaten dillerine dolamışlardı. Osman Kavala’yi hedeflerine koymuşlardı.
Şimdi ABD’nin ve hatta Soros’un da AKP ve Erdoğan’a karşı her türlü yolu deneyerek yeni bir darbe planladığına ilişkin senaryolar, iddialar havada uçuşuyor.
Kuşkusuz bu iddiaların temelini başta Sarraf davasına ilişkin tedirginlikler
oluşturuyor. Duruşmada ortaya çıkacak kirli çamaşırlar ve Erdoğan’ı suçlayacak muhtemel ifadeler onları çok korkutuyor besbelli. Çöküşün yarattığı endişeler de buna eklenince şimdiden tedbir almaya, yeni bir darbe korkusu salmaya çalışıyorlar.
Soros’u da muhtemel bu yeni darbenin planlayıcısı, destekçisi olarak gösterip
Osman Kavala’yı darbenin günah keçisi yapmaya kalkıyorlar.
FETÖ örgütünün siyasi ayağını bulamayan da bulunmasını engelleyenler de onlar.
Şimdi de kalkmış pırıl pırıl bir aydını, barışsever, bağımsız bir sivil toplum gönüllüsünü bir zamanlar işbirliği yapıp yardımını istedikleri Soros’un adamı ilan ediyorlar.
FETÖ’yü ya da şimdi yeni oyuncağınız Soros’u bulmak istiyorsanız aynaya bakın.