Fehmi Koru*
Yoksa Ak Parti de giderek sistem değişikliğini gündeme getirmeye mi hazırlanıyor?
Halk desteklediği ve referandumla kabul edildiği takdirde, ülkenin önünü açacak, sorunlarının çabucak çözülmesini mümkün kılacak, ekonomiyi uçuşa geçirecek bir büyük devrim olarak takdim edilmiş olan ‘Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’nin (CHS) yürürlükte olduğu üç yılı aşan süre içerisinde, vaat edilenlerin hiçbiri gerçekleşmedi.
Tam tersine, bu üç yıl içerisinde, işler sürüncemede kaldı, çözülebilecek sorunlar bile ertelendi, ekonomi ise berbat halde.
Sebebi de herkes görüyor: CHS…
Aksoy Araştırma tarafından yapılan son ankette bu konu vatandaşlara soru olarak yöneltilmiş. “Aynı referandum bugün tekrar yapılsa, parlamenter sistemi mi yoksa başkanlık sistemini mi seçersiniz?” sorusuna verilen cevaplar göz açıcı.
“Başkanlık sistemini tercih ederim” diyenlerin oranı sadece yüzde 24.6… Her dört kişiden yalnızca biri bu görüşte. AK Partililerin bile yarıdan azı (yüzde 46.3’ü) CHS’nden yana. İktidarın küçük ortağı ve desteğiyle sistem değişikliğini mümkün hale getirmiş MHP’de bu oran yüzde 37.3…
Zaten bu yüzden olmalı, muhalefet partileri liderlerinin çıktıkları Anadolu turlarında konuya ilişkin yaptıkları eleştirel açıklamalar etkisini Ankara üzerinde de hissettirmeye başladı.
“Acaba ben mi yanlış duydum” merakıyla AK Parti genel başkan yardımcılarından birinin yaptığı “Cumhurbaşkanı yetkileri fazlaysa tartışalım, bazılarını geri alabiliriz” açıklamayı, haberi televizyonda geriye sararak, bir kez daha dinledim.
Evet, öyle dedi.
Sistem değişikliği anayasayla ilgili. Uzun iş. Muhalefet anayasa değişikliği konusunu seçim öncesinde iktidar cephesiyle görüşmek istemiyor. Haklılar da. AK Parti’nin ‘yeni anayasa’ dediğinin de sonunda yetkilerin daha fazla tek elde toplanmasına yol açacağından endişeli muhalefet. Nitekim önceki gece, Meclis’e iktidar tarafından sunulan bir yasa teklifiyle cumhurbaşkanına özel tüketim vergileri (ÖTV) konusunda yeni yetkiler tanındı.
Nerede kaldı yetkilerin azaltılmasının görüşülebileceği vaadi?
En az yüzde 60 oy
Görev tanımlarını “AK Parti’nin her istediğini desteklemek, muhalefete cevap yetiştirmek” olarak belirlemiş kalemler ile yorumcular, şu sıralarda, mesailerini büyük çapta ‘muhalefet seçimden muzaffer çıksa bile sistem değişikliğine gidilmesinin zor olacağını’ ispatlamaya ayırıyorlar.
Bunun için muhalefetin genel seçimde en az yüzde 62 oy alması gerekiyormuş…
CHS için gerekmedi de parlamenter sisteme dönüş için mi gerekiyor o kadar oy?
Gerçekten başkanlık sisteminden vazgeçilmesi için illa yüzde 62 oy gerekiyorsa, muhalefet bu zorunluluğu özellikle vurgulayıp kararsızları ikna ederek o sınırın üzerini zorlayabilir.
Eğer sistem değişikliğini de yapacak güçte bir iktidar isteniyorsa, sandığa yansıyacak iki ittifak arasındaki farkın bayağı açık olması gerekecektir.
Hiç itiraza mahal bırakmayacak açık ara fark…
Yenilenen İstanbul seçiminde olduğu gibi…
Başbakan adayı belli, cumhurbaşkanı adayı kim olacak?
Meral Akşener cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylığını koyup koymayacağı yolundaki tartışmaları anında kesen bir tavır sergiledi ve “Ben başbakan olacağım” deyiverdi.
İYİ Parti’nin Millet İttifakı’ndaki varlığını bu çıkışıyla sistem değişikliğine bağlamış oldu. Birinin başbakan olabilmesi için yeniden başbakanlı sistemi getirmek gerekiyor çünkü.
Akıllıca bir hamleydi bu.
Bir dostum, “Meral Hanım’ın bu çıkışı Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığının önünü açma amaçlı” görüşünde. Onun gibi düşünenlerin hiç de az olmadığını biliyorum, ama ben aynı görüşte değilim. Aday belirleme zamanı geldiğinde, her iki ittifakın bileşenleri, seçilebilecek biri arayışına gireceklerdir.
Tek bir partiyi değil daha geniş bir kitleyi kendine çekecek bir aday. Çatı adayı.
CHP’nin veya Millet İttifakı içerisinde yer alacak partilerden herhangi birinin lideri aday gösterildiğinde, beklenen açık ara farklı sonuç bir tarafa, kazanma bile tehlikeye girebilir.
Millet İttifakı’nın en büyük partisi CHP’nin içerisinden gelebilecek itirazların farkındayım, ama ne çare, gerçek bu ve itirazcılar da bu gerçeği sonunda kabul etmek zorunda kalacaklardır.
“Ekmeleddin İhsanoğlu örneğinden sonra imkansız” diyenler yanılıyor; İhsanoğlu fazla bilinmeyen bir isim olarak MHP tarafından önerildiği halde CHP tabanı 2014’te ona oy verebilmişti [2014 seçiminde Ekmeleddin İhsanoğlu’nun oyu yüzde 38.44’di.] 2018’de CHP kendi içinden bir ismi, Muharrem İnce’yi, cumhurbaşkanı adayı gösterdi, İnce o seçimde yüzde 30.64 oranında oy alabildi.
Zamanı geldiğinde ittifak partileri liderleri şapkalarını önlerine koyup bu hesabı yapacaklardır.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Nasıl bir cumhurbaşkanı adayı?” sorusuna cevap teşkil etmek üzere getirdiği şu profil tanımı hala önemini koruyor:
“Millet İttifakı’nın adayı, nefsini terbiye etmiş biri olmak zorunda. Başkanlığın verdiği muazzam yetkilerle yozlaşmayacak, gücünü hızlıca Meclis’e ve Başbakan’a teslim edecek bilgelikte biri olmalı. Ülkeyi cumhurbaşkanı değil, başbakan yönetecek. Bu tarihi adıma ancak nefsine hâkim olabilen ve kendinden önce ülkesini düşünen bir cumhurbaşkanı vesile olabilir.”
‘Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’nin ülkeye çıkardığı fatura çok ağır. Seçim gerçekten 2023 yılı haziran ayında yapılacaksa şu anda gündeme tırmanmış sorunlarla 18 ay daha devam etmek nasıl olacak, bilemiyorum.
Seçimi, cumhurbaşkanı adaylarının kimler olacağını şimdiden tartışmanın -tartıştırmanın- sebebi bana göre hala bir erken seçim ihtimali.
Halk da sandığı beklediğini belli etmeye başladı.