Fehmi Koru*
Bu yılın başlarında piyasa değeri 3 trilyon doları aşmasıyla dünyanın en zengin şirketi olarak anılmaya hak kazanan Apple’ın yeni ürünlerini tanıtma günüydü dün. Haftalardır duyurusu yapılan tanıtım programına saatler öncesinden online katılanların sayısı 150 bin kişiye ulaşmıştı. Tanıtım toplantısı başladı, yenilikler tanıtıldı, meraklı Amerikalılar ürünlerin fiyatlarının geçen yıldan milim artış göstermediğini fark edip rahatladılar.
Tanıtımın yapıldığı gün, şirketin Türkiye şubesi, mağazalarında satılan ürünlerin fiyatlarına %20 zam yapıldığını açıkladı.
Zaten keselerimize göre pahalı olan Apple ürünleri geniş kitleler için daha fazla el yakar hale geldi.
Bir gece önce bir alışveriş merkezinde Apple mağazasına uğramış, bizler için dokunulmazlık kazanmış ürünlerin ABD’deki fiyatlarından pek farklı olmadığını keşfetmiş ve dün de bu tespitimi burada yazmıştım.
Apple böylece Türkiye’deki ‘yanlışını’ düzeltmiş oldu. Artık Türkler için daha pahalı oldu iPhone, iPad, iMac gibi ürünler…
Dün akşam Flash-TV’deki haftalık ‘Şura’ programımızda, zam haberi duyurulurken, program konukları şakayla karışık gelişmeyi “Ürünleri Türkiye’de ABD ile aynı fiyata” tespitini içeren yazımla irtibatladılar.
Ben de buradan duyurayım: Olan bitenin benimle hiçbir ilişkisi yok…
Her şey ülkemizin ekonomisiyle ilişkili…
TL’nin değeri yabancı paralar karşısında düşmeye devam ettikçe teknolojik araç ve gereçlere bizlerin erişmemizin zor -hatta imkansız- hale gelmesi kaçınılmaz.
Yeni yetişen çocuklar ve gençler için bu büyük bir kayıp.
Çoğumuz haklı olarak her şeyden önce mutfaklarımızda gerekli gıda maddelerinin fiyatlarıyla ve bulunup bulunmadıklarıyla ilgiliyiz.
“Ekmek kaç lira oldu?” sorusu insanları yarı fiyatına ekmek alabildikleri Halk Ekmek büfeleri önünde kar-kış olmasına aldırmaksızın kuyruklar oluşturmaya sevk ediyor.
Yozgat’ta galiba, “Burada et daha ucuz” haberi kulaklarına eriştiği için olacak, Et ve Süt Kurumu mağazası önünde derhal kuyruk oluşmuş…
Kasaplara uğrayanlar etlere uzaktan bakıp ayrılıyor, gözlerimle gördüğüm için bunu biliyorum.
Bir yanda ucuz ekmek kuyruğu, diğer yanda pahalı olmayan et kuyruğu, bunlara ek olarak marketlerde ayçiçek yağı rafları önünde itişip duran insanlar…
Ayçiçek yağının fiyatı saatten saate değiştiği için bir an önce alabilmek amacıyla kavga çıktığı da oluyor, markete uğrayıp bir süre sonra arandığında bulunmayacağı düşüncesiyle bir teneke veya şişe yağla yetinmeyenler de çıkıyor…
Ağzı olan yüksek fiyatlar yüzünden marketleri, fırınları, manavları suçluyor; orada da durmayıp vatandaşları suçlayanlar da var.
Ne yapsın marketçiler, manavlar, fırıncılar?
Vatandaşlar ne yapsın?
Enflasyonun resmi açıklamayla yüzde 50’nin (%54.44) üstünde olduğu ülkemizde, enflasyon hesabında esas alınan mal ve ürünlerin fiyatları artıyor demektir. Yani hayat pahalı hale geliyor. Enflasyon da o demek zaten.
Ocak ayı enflasyonu yüksek çıktı, Şubat daha da yüksekti, bu ayın enflasyonu ikisini de sollayacak…
Bunu bilmek için kahin olmak veya böyle olacağını söylemek için de hain olmak gerekmiyor.
Hayatı pahalı hale getiren sebepleri ortadan kaldırmakla görevli olanların -iktidar kadrolarının- gerçekleri görüp ona göre tedbirler almaları beklenir.
Başka ülkelerde de hayat dünden daha pahalı; ancak pek çok ülkede iktidarlar vatandaşlarının rahatlarını bozmayacak, onları alışkanlıklarını terk etmeye zorlamayacak tedbirler almakta yarışıyorlar.
Maaşlara zam yapılıyor, işsizler için yeni iş sahaları açılıyor. Oralarda enflasyonun bir sebebi de alınan bu yoldaki tedbirler…
Korona günlerinde ülkesinde yaşayan vergi mükellefi herkese -vatandaş olsun, olmasın- gelir kaynakları kurumuş veya gelirleri azalmış olabilir düşüncesiyle birkaç maaş takviyesi yapan ülkeler var.
Asgari ücrete yüzde 50 zam bizde de yapıldı.
Zam yapıldı, aynı gün elektrik ve doğalgaz faturalarıyla verilen zam geri alındı.
Şimdi de üç kuruş daha ucuz diye gıda ihtiyaçları için kuyruklara katılan vatandaşlara iyi gözle bakılmıyor.
“CHP yapıyor bunları” açıklaması siyasilerin ağzından düşmüyor.
En son seçimde bile iktidar cephesi her iki kişiden birinin oyunu alabilmişti; Cumhurbaşkanı seçiminde iktidarın adayı ‘yüzde 50+1’ şartını kolayca gerçekleştirerek ilk turda seçilmeyi başarmıştı.
Muhalefet iki yılda iktidarı zorlayacak taban mı kazanmış oluyor?
Olan buysa, yani muhalefet seçmenin ilgisini daha fazla çeker hale geldiyse, bu gelişmeye uygun adımlar atılması, iktidar değişimini en kısa sürede gerçekleştirmeyi sağlayacak yol olarak seçim tarihini erkene almak gerekmez mi?
“Demokrasilerde çare tükenmez” vecizesini siyaset literatürüne kazandıran Süleyman Demirel günlerinden bu yana bugünküne benzer ortamlarda çare hep seçim olmuştur.
Hayat pahalılığı yüzünden bir nesli daha kaybetmeye bu ülkenin tahammül ve takati yok.
Ekmek, et, ayçiçek yağı kuyruklarında yaşlı insanlar çile çekiyor, erişilmez fiyatlara ulaşan teknolojik ürünlerden ise çoğu okuma çağındaki gençler yararlanamıyor.
Gencini yaşlısını zorlayan hayat şartları kimin eseri, çareyi kim/ler bulacak?
Siyaset sorunlara çözüm bulma mesleğidir, siyasetçiler çare üretmek yerine sorun üretmeye başlamışlarsa çareyi sistem bulup gösterir.