Fehmi Koru*
Londra günlerimde (1977-1978) her Pazar olmasa bile sıkça Hyde Park’ın Oxford Street’e bakan yönündeki ‘Hatipler Köşesi’ne (Speakers’ Corner) gider, orada her biri derme çatma kürsüler ve bazısı limon sandıkları üzerine çıkıp görüş açıklayan insanları dinlerdim.
Bizde şimdilerde televizyon ekranlarına yansıyan yorumların kalitelisiydi çoğunun açıkladığı görüşler.
Hemen her hafta köşedeki yerini alan hatiplerin pek değişmeyen ilgi alanları olur. Benim ilgimi daha fazla çekenler, kendilerine ülkenin en tepesinde hükümdar olarak varlığını asırlardır sürdüren Saray halkını -Kraliçe’yi, annesini, eşini, çocuklarını- yerden yere vuranlardı.
Kraliçe’nin Alman, eşinin Yunan asıllı olduklarını ilk orada öğrenmiştim.
Ne kadar ileri laflarla o köşede eleştiri yapılırsa yapılsın güvenliği sağlamak için etrafta bulunan polislerden konuşmacılara en ufak bir müdahale gelmez, tersine, itirazları aşırıya kaçmaya başlayan dinleyicileri ters bakışlarıyla hizaya onlar getirirdi.
Orada uzun yıllar yaşamış bir dostum, köşenin müdavimi birkaç konuşmacının devletin maaşlı elemanları olduğu iddiasındaydı. İkna olduğumu söyleyemem; ancak o köşeden her hafta verilen dolaylı mesajın İngiltere için müthiş bir reklam yerine geçtiğini gördüğüm için iddianın bütünüyle yersiz olmayabileceğini düşünmüştüm.
Görüşlere hoşgörü sadece o köşede kalmış gibi
Benim Londra’da yaşadığım günlerde ‘Hatipler Köşesi’ne yansıyan müsamaha -hoşgörü- günümüz İngiltere’sinde yok olmuşa benziyor.
‘Crown’ sözlüklerde ‘taç’ anlamı verilen bir sözcük; o sözcükle taç giyen baş -yani kral veya kraliçe- kast ediliyor.
[Kendisi de taçlı bir hükümdar olan Prusya kralı Büyük Frederick’in, (1740-1786) ‘crown’ (taç) için, “Ortada büyütülecek bir şey yok, bildiğiniz şapka işte, üstelik yağmuru da engellemeye yaramıyor” dediği biliniyor.]
Günümüzde ‘Crown’ denildiğinde Netflix’te dört sezonu birden gösterimde olan TV dizisi anlaşılıyor. Kraliçe II. Elizabeth’in babasının ani sayılabilecek ölümü üzerine çok genç yaşta tahta çıkmasıyla başlayan, babası Kral VI. George’un erkek çocuğu olmadığından onu taht için yetiştirdiği günlere de geri dönüşler yapan bir dizi.
Kısa süre önce yayına giren son bölümlerinde Margaret Thatcher’li yıllar (1979-1990) ekrana yansıtılıyor.
Ekrana yansıyan bazı yönler medyanın bir bölümünü İngiltere’de ayağa kaldırdı. Önce dizinin bütünü için ver yansın edildi, sonra medyadaki yayınlar ve tartışmaların diziye ilgiyi daha da artırdığı fark edilince, her bölümün girişine “Bu dizide sergilenenler hayal ürünüdür” gibi bir uyarı konması yönünde Netflix üzerine baskı yapıldı.
Netflix tınmadı.
Tartışmaların yol açtığı gürültüyü ülkenin gazeteleri ile BBC ve ITV kanallarının programlarından izlerken, “Ne oldu Hatipler Köşesi’nde sergilenen görüşlere müsamaha?” sorusu zihnimde dört dönüp durdu.
Şimdi yeni bir sınavdan geçiyor İngiliz hoşgörüsü…
Kraliyet Ailesi’nin yaramaz çocuğu, Kraliçe’nin oğlu Charles’tan olma torunu Harry, o zamana kadar pek az aile mensubunun cesaret edebildiği bir iş yaptı: Ülkesi dışından -Amerikalı- biriyle, daha önce evlenip ayrılmış bir kadınla, bir dizi oyuncusuyla evlendi.
Eşi olması için seçtiği Meghan’ın bir özelliği de annesinin siyahi olmasıydı.
Sondan bir önceki kral, VIII. Edward, boşanmış bir Amerikalı kadın ile evlenmeye kalkıştığı için tahtını terk etmek zorunda bırakılmıştı. Babası ve abisi herhangi bir biçimde önünü boşaltacak olursa, Kraliçe Elizabeth’in vefatı üzerine kral olacak kişinin Meghan’la evlenmesi pek çokları tarafından yeni bir yaramazlık olarak görüldü.
Ülkesini ve Kraliyet Ailesi üyesi olmanın görevlerini terk ederek eşiyle birlikte ABD’ye yerleşmeleri de haylazın son işi olarak algılanmıştı.
Haylaz bu, haylazlığını yeni bir boyuta taşımadan durmaz. Annesi Prenses Diana’ya çektirilenleri hazmedemediği her halinden belli olan Harry, birkaç gün önce, eşiyle birlikte, ABD’nin ‘televizyon kraliçesi’ unvanlı programcısı Oprah Winfrey’in karşısına oturdu ve içinden çıktığı aileye, kraliyet kurumuna ciddi eleştiriler yöneltti.
Ülkenin bütün tutucu unsurları ve medyanın önemli bir bölümü genç çifti çarmıha germek üzere ayağa kalktı.
Yarı-siyahi geline ve çocuğu Archie’ye Saray’da yan bakanlar olmuş; doğum öncesi “Ya çocuğun rengi siyah olursa” endişesi anneye iletilmiş. Harry’nin abisi William ile eşine gösterilen itibar Harry-Meghan ve Archie’den esirgenmiş. Bu tavırlardan duyduğu rahatsızlık had safhaya ulaşan genç kadın psikolojik yardım almak istediğinde kendisine hiç ilgi gösterilmemiş…
“Sıkıntıları varsa aile içinde bunları dile getirmeliydiler” ile başlayan ve “Yalan söylüyorlar, bütün iddiaları yalan” ithamına kadar varan tepkiler ‘Hatipler Köşesi’nden her hafta verilen hoşgörü mesajlarının etkisini benim zihnimde berhava ediverdi.
Crown’da sona doğru
Mülakatın ABD’deki yayınının ertesi günü ITV’nin sabah programını izlerken erkek programcının çifte yönelttiği hakaretler beni çok şaşırttı.
[Programcı Piers Morgan’ı daha önce burada Ertuğrul Özkök’e benzetmiştim. Özkök ismini hiç duymadığını söylemişti. Şimdi duymuştur ve içinden “Adam programda kendine verilen tepkiye dayanamayıp stüdyoyu terk etmiş ve kovulmuş; nesi bana benziyor?” düşüncesini bile geçirmiş olabilir.]
Crown -hükümdarlık- tartışılıyor.
Birleşik Krallık (United Kingdom) diye de bilinen ülkenin iki parçasının (Kuzey İrlanda ve İskoçya) Birlik’ten çıkma arzuları Brexit sonrası daha da arttırmış olmalı. Mülakatın ardından Saray’ın üzerinde kalan siyahilere hoşgörüsüzlük ve ırkçılık ithamları Birlik’in Afrika’daki uzantısı olan ülkeleri yeniden düşünmeye sevk etmiştir. Avustralya’da bile, “Onbinlerce kilometre uzaktaki bir kraliçenin hükümranlığını kabul etmek anlamsız” diye düşünenleri yeniden kışkırtmış olabilir.
Kraliçe beş yıl sonra -eşinin bu yıl içerisinde kutlayacağı- 100 yaşında olacak. Oğlu Charles’ı yeterli görmediğinden tahtı terk etmiyordu, kendisinden sonrası için kral ve kraliçe olmaya hazırladığı torunu William ve eşi ise bu son tartışmalardan bayağı yara alacağa benziyor.
Ne olabilir?
Sonunda Crown’ın sonu mu geliyor?
Dizide, hükümdara her atacağı adımda -bazen yanında yer alarak bazen de yanlışını engelleyerek- yön veren Saray elemanları olduğu hissettiriliyordu. İzleyenleri “İngiliz derin devletinin unsurları” düşüncesine sevk eden bir görüntüydü bu.
İngiliz derin devleti, aileye bakıp, hükümdarsız bir yönetim için zamanın geldiğini mi düşünüyor yoksa?
Taç başta fiyakalı dursa da yağan yağmurda işe yaramaz.