Fehmi Koru*
Siyasetin içinde bulunan, siyasete ilgi duyan, ekmeğini siyaset üzerinde düşünerek, yazarak ve yorumlayarak kazanan herkes şaşkın.
Nasıl şaşkın olunmasın: Yargıtay’ın bir dairesinin, kendisine başvuran yerel mahkemeye, “Bize sunduğunuz dava Anayasa Mahkemesi kararıyla nihai hükme bağlanmış bulunuyor; işi uzatmayın, kararı uygulayın” demek yerine, “Anayasa Mahkemesi kararını dinlemeyin” demesi ve üstüne üstlük kararın altında imzası bulunan Anayasa Mahkemesi’nin dokuz üyesi hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunması, yalnız bizim ülkemiz için değil dünya için de bir ilk.
Anayasa Mahkemesi kararları kesindir; yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar. (Anayasa m. 153).
Yorumlar neredeyse tek sesli: “Bu bir darbe girişimidir” deniliyor…
İyi de, darbeler iktidarlara karşı yapılır. Yargıtay dairesinin üyeleri böyle bir kararın altına imzalarını koyarken herhalde iktidarı hedef almış değiller…
Karar Türkiye İşçi Partisi’nden milletvekili seçilmiş ve halen cezaevinde yatmakta olan Can Atalay’ın Meclis görevine başlayabilmesi için serbest bırakılmasıyla ilgili. Yargıtay “Milletvekilliği düşsün, cezaevinde kalsın” demekle muhalefete ait milletvekili sayısını bir azaltmış oluyor.
Muhalefete karşı ‘darbe’ yapıldığı nerede görülmüş?
Zaten muhalefet sözcüleri “Bu bir darbedir” derken iktidarı suçluyorlar. İktidar sözcüleri ya suskun, ya da çevir kazı yanmasın modunda… Yargıtay’ın kararını -gerekçesiyle birlikte- yalnızca Cumhurbaşkanlığı başdanışmanlarından biri savundu.
Bu ‘darbe girişimi’ ise ve gelişmenin ardında bazı yorumcuların iddia ettiği gibi iktidarın parmağı varsa… Bu da pek akla yakın gelmiyor…
Ne yani, iktidar durduk yerde ortalığı karıştırmayla gelişecek bir olayı isteyebilir mi?
Özellikle de, anamuhalefet partisinde lider değişikliğinin gerçekleştiği ortamda?
CHP’deki değişim son zamanların en önemli gelişmesi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerine seçilen yeni genel başkan Özgür Özel nispeten genç bir politikacı. Kurultay konuşmasında şimdikine benzer ortamlarda çok daha radikal bir tavır takınacağının ipuçlarını vermişti. Nitekim, Yargıtay kararının çıktığı önceki gün, gecenin bir vakti, parti grubunu toplayıp konuya gerekirse sokakları hareketlendirerek tepki vereceklerini açıkladı.
Sokakların hareketlenmesi iktidarın işine gelmez.
Gezi’de yaşananlara AK Parti ile MHP’nin verdikleri tepkiyi gördük. O hareketlenmeyi iktidara dönük bir ‘darbe girişimi’ olarak gördü AK Parti ve sorumlu gördüklerini cezaevine girene kadar takibi altında tuttu.
Yargıtay’ın kararı sokakları hareketlendirmeye yol açarsa, iktidar, ona da Gezi’ye verdiği türden bir tepkiyle mi mukabele edecek?
Hadi canım siz de…
Az da olsa, Anayasa Mahkemesi üyelerine karşı ‘suç duyurusu’ yapan Yargıtay dairesinin girişimini kurumlar arası çatışmaya bağlama eğiliminde olan yorumcular da var.
Yargıtay ve karşısında Anayasa Mahkemesi…
Olabilir mi?
Pek mantıklı görünmüyor ama bizde meydana gelen bazı gelişmelerin zaten mantığı bulunmuyor.
Bu olayda benim anlamadığım nokta, bu iki yüksek yargı kurumundan hangisinin daha yüksek bir yerde durduğu…
Anayasa Mahkemesi üyelerinden bazıları Yargıtay üyeleri arasından seçiliyor; buna karşılık Yargıtay üyeliği için Anayasa Mahkemesi’nden aday olunması söz konusu değil. Anayasa Mahkemesi bizim sistemde sanki en yüksek mahkeme…
Daha önce ABD’de de oradaki Anayasa Mahkemesi’ni -onlarda mahkemenin adı ‘Supreme Court’, Yüce Mahkeme- tartışmalı hale getiren bir gelişme yaşandı.
Supreme Court’un 1973 yılında aldığı kürtajın bütün eyaletlerde serbest bırakılmasıyla sonuçlanan ‘Row v. Wade’ kararı, Trump’ın başkanlığı sırasında atadığı muhafazakar kimlikli üyelerin zorlamasıyla, yeni bir kararla eyaletlerin takdirine bırakıldı.
Kadın hakları savuncularını ayağa kaldıran bir karardı bu da.
Yani?
Fırsat yıkaladıklarını düşünenler, yargı yoluyla, zihinlerindeki projeyi uygulamaya koyabiliyorlar.
En sağlıklı tepkiyi 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül T24 sitesinden Murat Sabuncu’ya vermiş…
Okuyalım:
“Yüksek yargı organlarının yetki ve sorumlulukları Anayasamızda sarih bir şekilde belirtilmiş olmasına rağmen Yargıtay’ın dün aldığı kararın izahı mümkün değildir. / Vaktiyle Anayasa Mahkemesi’nin özgürlük karşıtı vesayetçi kararlarını tenkit ve reddetmiş ama Anayasa’ya uyarak gereğini yerine getirmiştik. Anayasa Mahkemesi’nin İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun özgürlükçü kararlarını ve bu kararı alan üyelerini Yargıtay’ın hedef yapması çok yanlış olmuştur. / Hukuk sistemi ve adalete olan güvenin kaybolmaması hayati derecede önemlidir. Ayrıca ekonomi ve dış politika uygulamalarında Türkiye’nin itibarını zedeleyecek ve hükümeti zor duruma sokacak bu hukuk kaosunun hızlı bir şekilde, olgun bir demokrasi anlayışı ve anayasal çerçevede çözümü bir zarurettir.”
Umarım, taraflar Cumhurbaşkanı Gül’ün uyarılarına kulak verirler. [Gezi’de dinlememişlerdi.]