Fehmi Koru*
Sizlere bir sorum olacak.
Önce olayı anlatayım: Gazetecisiniz. Mesleğiniz yolunuzu bir başka ülkeye düşürmüş. Meslektaşlarınızın övgüyle söz ettiği bir ülkeye. Orada geçirdiğiniz kısa süre içerisinde dehşetengiz bir bilgiye sahip olmuş, şahsi gözlemlerinizle bilginin doğru olduğunu da kesinleştirmişsiniz. Ancak milyonlarca insanın hayatına mal olmuş yanlışlıklarla ilgili bilgi sahibi olduğunuz ülke sizden haberli ve ülkenizin vatandaşı altı masum insanı uyduruk bahanelerle rehin olarak tutuklamış bulunuyor.
Artık sorumu sorabilirim: Haberi yazarsanız, o ülke, elinde tuttuğu altı kişiyi idam sehpasına gönderecek, size anlatıldığından bunu biliyorsunuz; yazmazsanız o ülkenin izlediği politikalar yüzünden milyonlarca insanın daha hayatını kaybetmesi mukadder; böyle bir durumda ne yaparsınız?
Yazar mısınız, yazmaz mısınız?
Zırva gibi gelebilir sorum ama gelmesin. Böyle bir olay medya tarihinde ayniyle vaki. Dün, film ve dizilere izlenme imkanı sağlayan –Netflix gibi- bir platform olan Hulu’da tesadüfen karşıma çıkan ‘Mr Jones’ adlı 2019 yapımı filmde hayatından kesitler sunulan gazeteci Gareth Jones’un başına gelmiş bu olay.
Rusya ve Ukrayna’nın kana bulanmış tarihi
Hayli zaman önce; 1930’larda (1932-1933 yıllarında)..
Rusya’da, daha doğrusu o zamanki ismiyle Sovyetler Birliği’nde.
O dönemde Sovyetler Birliği’nin bir parçası olan Ukrayna’da.
Kendisini bütün dünyaya ‘başarılarıyla göz kamaştıran örnek bir ülke’ olarak takdim etmeye çalışan Sovyetler Birliği’nin başında astığı astık, kestiği kestik biri olan Josef Stalin vardır. Tahıl ambarı olan Ukrayna’ya dönük devlet politikaları yüzünden, ora halkı, kıtlık ve açlıkla karşı karşıyadır. Sefalete mahkum edilmiş insanlar kitleler halinde ölmektedir. İdeolojik açıdan da dünyada merakla izlenen Sovyetler Birliği’nde yaşananları kendi halklarına aktarmaları beklenen Moskova’da görevli gazeteciler, kimi ideolojik sebeplerle uzak durmayı yeğledikleri, kimi de korkuyla veya şantajla susturuldukları için, bu bilgiyi haberleştirmemektedir.
Gareth Jones..
Filme adı verilen aralarında Rusça’nın da bulunduğu pek çok dili konuşabilen genç gazeteci ‘Mr. Jones’, merakının peşine düşerek, daha önce Adolf Hitler’in kendisine röportaj vermesinin de özgüveniyle, bir yolunu bulup Stalin’le görüşmek amacıyla Moskova’ya gider. Kulağına fısıldanan kıtlık bilgisi onu Ukrayna’ya kadar sürükler.
Annesi evlenmeden önce orada yerleşik zengin bir İngiliz işadamının çocuklarına ders vermek üzere birkaç yıl Ukrayna’da yaşamıştır. Merakının arka planında bu ayrıntı da vardır.
Ukrayna’da gördükleri gazeteciyi dehşete düşürür.
Moskova’nın izlediği politikalar yüzünden Ukrayna halkı açlık ve sefalet içerisinde ölüme mahkum durumdadır. Ruslar’ın Ukraynalılar’a yaşattığı tam bir soykırımdır.
[Konu yıllar sonra artık gözlerden saklanamaz hale geldiğinde, 1932-1933 yılları arasındaki dönemde en az 3,5 milyon insanın Ukrayna’da kıtlık ve açlık yüzünden öldüğü anlaşılacaktır. Ukrayna tarihi olayı ‘soykırım’ anlamına ‘Holodomor’ adıyla anıyor günümüzde. Tarih ’Holodomor’ sırasında ölenlerin sayısının 10 milyondan fazla olduğunu yazıyor.]
İngiliz şirketlerinden biri adına orada bulunan altı mühendisle birlikte Gareth Jones’u da ‘casus’ oldukları iddiasıyla tutuklar Ruslar. Arkasında ülkesinin etkin bir politikacısının bulunduğunu bildikleri için, tanıklık ettiklerini yazmaması şartıyla kendisini İngiltere’ye geri gönderirler.
Verdikleri gözdağı hafife alınacak türden değildir: Mr. Jones haberini yazarsa o altı İngiliz derhal idam edilecektir.
‘Publish or perish’ ya da ölümü göze al ve yayımla
Gareth, o sıralarda Sovyetler’e çok da ters bakmayan henüz ünlenmemiş bir meslektaşı ile bu açmazı paylaşır. Sonradan komünizme en sert eleştiri sayılan “Bütün hayvanlar eşittir ama bazıları diğerlerinden biraz daha eşittir” hükmünü de içeren ‘Hayvanlar Çiftliği’ romanını takma ismi George Orwell adıyla yazacak -esas ismi Eric Blair’dir- gazeteci arkadaşı, ona, “Hiç durma, yaz” der…
O da yazar.
Moskova’da yerleşik gazetecilerin -özellikle birkaç yıl önce oradan yazdıkları sayesinde Pulitzer ödülüne layık görülmüş New York Times’ın Moskova temsilcisi Walter Duranty’in– “Öyle bir şey yok, burada her şey yolunda, Jones hikaye uydurmuş” yalanlamasıyla karşılaşır.
Jones’un meslek hayatına böylece leke sürülür. Kendisine ‘medeni ölü’ muamelesi yapılır.
Filmi özetliyorum ama Polonyalı rejisör Agnleszka Holland gerçek bir olayı beyaz perdeye taşımış…
Mesleğimizin tarihi, birkaç yıl sonra, Gareth Jones’un Moğolistan’da bulunduğu sırada bir başka meslektaşıyla birlikte kaçırıldığını, kaçıranların diğerini bıraktığı halde onu tuttuklarını ve bir süre sonra da öldürdüklerini yazıyor. Öldürüldüğünde henüz 30 yaşındadır Mr. Jones.
Bir şeyi daha yazıyor tarih: Gareth Jones‘un meslek hayatının lekelenmesine, şimdilerde yaygınlaşan sıfatla ‘medeni ölü’ haline getirilmesine yol açan haberinin doğru olduğunu…
ABD’deki meslek kuruluşları son on yıldır Jones’u yalanlamış olan çoktan ölmüş Duranty’nin Pulitzer ödülünün iptal edilmesi için çaba gösteriyorlar.
Ülkesinin bir eğitim kurumu –Aberystwyth Üniversitesi– 2006 yılında- düzenlediği bir törenle Gareth Jones’un adını bir plaketle ölümsüzleştirir. İki yıl sonra da -2008’de- Ukrayna hükümeti, uğradıkları felaketi dünyaya duyurmak için hayatını riske atmış olan Gareth Jones’a, ülkelerinin en değerli nişanını verdiklerini, Londra’da düzenledikleri bir törenle duyurur.
Kıssadan çıkarılacak hisse
Bu gerçek olay bugünle ilgili sizlere bir şeyler anlatıyor mu?
Rusya.. Ukrayna.. Moskova’nın izlediği politikalar yüzünden Ukrayna’da insanların ölmesi.. Stalin dönemi.. Putin dönemi.. Rus-Ukrayna kanlı tarihinin Polonyalı bir rejisör gözünden İngilizler tarafından 2019’da gösterime giren bir filmle günümüzde canlandırılması..
Hepsi hepsi… Saklayacak değilim, iki olay benim zihnimde üst üste çakışarak günümüzü daha iyi anlamama yarıyor.
Putin’in ısrarla “Ukraynalılar da Rus” iddiasına ve iki ülke insanlarının ırk açısından benzeşmesine rağmen, 64 kilometrelik tank gücüyle ülkelerini işgale kalkışan Ruslar’a Ukraynalılar’ın direnişinin arka-planında 1930’larda yaşanan ‘Holodomor’ (soykırım) olayından izler görüyorum.
Mesleğimiz açısından ise…
Hadi o konuya bu yazıda girmeyeyim.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.