Fehmi Koru*
Önce bir itirafta bulunayım: Bazen gündeme bir yerlerden sızan ve biraz benim uzağımda konuşulup tartışılan konulardan, ancak bir yayına katıldığımda konu bana soru olarak yöneltilince haberim oluyor.
Soruyu duyunca şaşırıyorum.
Geçen gün aynen öyle oldu. Seçim tarihinin erkene çekilme ihtimali üzerinde görüş açıklarken, program sonucusu, birdenbire, “Bu da konuşuluyor” diye başladığı cümlesini “Seçim öncesinde Abdullah Öcalan’ın mahpusluk durumunda iyileştirme ve ondan propaganda olarak yararlanma niyeti konusunda ne düşürsünüz?” anlamına gelen bir soruyla tamamladı.
Demek böyle bir gündem maddesi de var.
Olabilir. Yerel seçimde bir akademisyen aracılığıyla İmralı’dan alınan mesaj Anadolu Ajansı tarafından kitlelere duyurulduğu gibi, Öcalan ailesinden biri de devlet televizyonunda görüş açıklama imkanına kavuşturulmuştu.
Yeniden aynı yola başvurulması beni şaşırtmaz.
Faydası olur mu?
Sanmam. Yerel seçimde denenen deneyenlere hayal kırıklığı yaşatmıştı. Aynı türden bir denemenin farklı sonuç doğuracağına dair bir emare ortada yok.
İktidar cephesinde MHP’nin varlığı böyle bir denemenin tekraren yapılmasını zorlaştırıyor.
Cumhur İttifakı içerisinde yer almak ortaklık kuran partilere pek yaramadı. Kamuoyu yoklamaları, MHP ile yakınlaşmanın iktidara zararı dokunduğu kanaatinin AK Parti seçmeninde yaygınlaştığının işaretlerini çoktandır veriyordu.
Anketler şimdilerde benzer bir kanaatin MHP seçmeninde de uç verdiğini gösteriyor.
Her iki parti birlikte bulunmalarının zararını görüyor. İYİ Parti’nin oylarında gözle görülür derecede artış ile yeni kurulmuş partilerin sonunda görmeye başladıkları ilgi bunun belirtisi. Kararsız veya oy kullanmama kararlılığında olduklarını ifade eden seçmen de sonunda muhalefet partilerinden yana tavır alırsa, sandığa yansıyacak irade iktidar cephesi için pek hayırlı olmayabilir.
Ekonomik sıkıntılar böyle bir gelişmeyi hızlandırabilme potansiyeli taşıyor.
Şöyle bir ara soruyu dikkatlere sunayım: Suudi Arabistan Veliaht Prensi ile ilgili aleyhte sert açıklamalar belleklerde henüz tazeyken, iktidar cephesinin tantanalı bir karşılama töreniyle kendisini Ankara’da ağırlaması, herhalde ekonominin ihtiyacı olan döviz girdisi beklentisiyle yakından ilgili; peki ya yakınlaşmaya rağmen beklenti yerine gelmezse?
Veliaht Prens, kendisine çok ileri suçlamalar yöneltilmiş bir ülkede en üst düzeyde karşılandığını dünya âleme göstererek, bu ziyaretle istediğini elde etmiş oldu.
Zaten görülmekte olan Cemal Kaşıkçı cinayetiyle ilgili Türkiye’deki dava dosyasının Suudi Arabistan’a gönderilmesini ziyaretten önce sağlamıştı Veliaht Prens.
Hakkında söylenenler söylenmemiş, dava dosyasına da girmiş olan Birleşmiş Milletler ve CIA raporlarında dile getirilmiş kendisiyle ilgili iddialar da davanın kapanmasıyla boşa çıkartılmış olmadı mı?
Orada durur ve bu gelişmelerin karşılığında kendisinden bekleneni yerine getirmezse bu tavrı beni hiç mi hiç şaşırtmaz.
Ekonominin temel göstergeleri bir süredir bu beklentiyle dengede duruyor gibi; beklentinin boşa çıktığı anlaşılırsa dengeler yeniden ve daha hızlı bozulabilir.
Anketlere yansıyan kaymaları daha da ateşleyebilir o bozulma.
Beni şaşırtma pahasına tersi de olabilir elbette; yani Veliaht Prens ziyareti sonrasında, Suudi Arabistan’dan, dolar olmasa da Riyal akışı başlayabilir. Ancak ekonomimizin ihtiyaçları oradan gelecek 10-20 milyon dolar mukabili Riyal geldi diye ortadan kalkacak gibi değil. O durumda bile hayal kırıklığı yaşanabilir. 15 Temmuz (2016) hain darbe girişimi arkasındaki finans gücü olduğu ithamına muhatap Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) şimdilerde devlet başkanlığı tahtında oturan Veliaht Prensi de geçen yılın sonlarında Ankara’da olağanüstü ağırlanmıştı da o ziyaretin sonucunda ne oldu?
Hiçbir şey olmadı.
Para gelse de gelmese de beklenen rahatlama yaşanmayabilir ve Cumhur İttifakı partilerinden karşı cephe partilerine kaymalar devam edebilir.
Öyle bir durumda iktidar sözcülerinin ısrarla “Zamanında olacak” açıklamalarına rağmen seçimin tarihini erkene alma zorunlu hale gelebilir.
Erken seçim, hatta ilan edilmesinden bir ay sonrasına bir baskın seçim…
Seçim tarihinin erkene çekilmesi arzusunu ilk MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ağzından işitebiliriz.
Tıpkı 2002 ve 2018 genel seçimleri öncesinde olduğu gibi…
Neden böyle bir girişimi ilk MHP’den beklediğimi de anlatayım.
İktidar cephesinin milletvekillerinin hazırlayıp TBMM’den geçirdikleri seçim yasasını hatırlayalım. O yasayla seçim barajı %10’dan %7’ye düşürüldü ve ittifak içerisinde yer alan partilerin ortak bir çatı altında bulunmalarından yararlanma imkanı kaldırıldı; ittifak partilerinin her biri Meclis’te temsil edilebilmek için barajın üzerinde -%7’den fazla- oy almak zorunda.
Bazı kamuoyu yoklamaları daha şimdiden MHP’nin tehlikeli bölgeye düştüğünü düşündürüyor. Yeni seçim yasası uygulanarak yapılacak seçimde, oyu %7’nin altında kalarak bir kez daha Meclis’e milletvekili sokamaz hale gelebilir MHP.
2002 seçiminde olduğu gibi…
Zamanında yapılacak seçimde yeni seçim yasasının getirdiği sistem geçerli hale gelecek. Seçim tarihi erkene alınırsa, yeni sistemin uygulanması için anayasanın öngördüğü üzerinden bir yıl geçmesi şartı yerine gelmeyeceği için, eski sistem geçerliliğini sürdürecek ve ittifak içerisinde bulunan partilere baraj uygulanmayacağından oyu %7’nin altında kalsa da MHP TBMM’de temsil edilebilecek.
Baraj %10 olarak varlığını sürdürse bile…
İnce bir hesap ama doğru bir hesap.
Hesabın iktidarın lehine çalışması için her şey, ekonomiye ve galiba iki ülkenin -BAE ile Suudi Arabistan’ın- güçlü adamlarına kalmışa benziyor.
Onlardan medet ummak ne kadar doğruydu, bunu bir an önce anlamak için de seçimin fazla gecikmemesi gerekiyor.
Merakım şimdi şu: Acaba “Haydi seçime” teklifi ilk önce AK Parti’den mi yoksa MHP’den mi gelecek?