* Fehmi Koru
Fransa alevlere teslim. Henüz hayatının baharını yaşamakta olan bir gence, polisin açtığı ve hedefine isabet edip öldüren ateş, bir kıvılcıma dönüştü. Fransa’nın belli başlı kentlerinin sokakları yangın yerine döndü.
Onyedi yaşındaki Nahel’in ölümünü, yaşadıkları ve vatandaşı oldukları ülkede devlet kurumlarının ayrımcılık yaptığının son örneği olarak değerlendirenler, günlerdir sokakları terk etmiyorlar. Ayaklananların çoğu genç. Fransa birdenbire -yeniden- bir iç-savaş manzarası veriyor.
Bu manzara Tunus’ta görüldüğünde, kıvılcım sadece orada kalmamış başka ülkelere de sıçramıştı ve ‘Arap baharı’ adını almıştı. Daha önce meydana gelmiş benzeri sokak hareketlerinden de biliyoruz; Fransa bu tür olaylara şerbetli, güvenlik önlemlerini artırarak ve orantısız şiddet uygulamaktan da çekinmeyerek, kalkışmayı sona erdirmenin yolunu buluyor.
Hiç kuşkusuz bu defa da öyle olabilir.
Olabilir ama her meydana gelen kalkışma Fransız toplumunda izlerini bırakıyor.
Siyaset bu tür hareketlenmelerden etkileniyor.
Aşırı sağ ve partileri, her kalkışma olayından sonra, toplumdan daha fazla destek buluyor.
Başında Marine Le Pen’in bulunduğu Ulusal Birlik (Rassemblement National) adlı parti -eski adı Milliyetçi Cephe (Front National) idi- her seçimde oyunu artırmayı ve parlamentodaki ikinci parti olmayı bu sayede başardı. 2007 seçiminde yüzde 10’un biraz üzerinde oy alabilen UBP, geçen yıl yapılan seçimde parlamentoya 89 milletvekili çıkarmayı sağlayan yüzde 23.4’lük bir oya kavuştu.
Etkilenme Avrupa ülkelerinde aşırı-sağın siyasi arenada yükselmesi biçiminde dışa vuruyor.
İspanya’da Vox adlı sağcı parti önceleri halktan ilgi görmezken şimdilerde tabanını artırdığı gibi bazı küçük yerlerde yönetimi de ele geçirebildi.
Türkiye’nin NATO üyeliğine itiraz ettiği İsveç’te Ankara’yı kızdıran eylemleri destekleyen İsveç Demokratları adını taşıyan aşırı sağcı parti, 2022 seçimlerinde %20’nin üzerinde oy alarak Meclis’te temsil hakkı elde etti ve ikinci büyük parti oluverdi.
Hollanda’da da Demokrasi Forumu adını taşıyan aşırı sağcı parti parlamentoda temsil ediliyor.
Dikkat ettiyseniz, İsveç’te ve Hollanda’da demokrasinin temel ilkeleriyle çelişkili programlara sahip aşırı sağcı iki partinin ikisi de, tuhaf bir biçimde, adlarında ‘demokrasi’ sözcüğünü kullanmaktalar.
İtalya’da başında Giorgia Meloni adlı kadının bulunduğu ‘İtalya’nın Kardeşleri’ adını taşıyan aşırı sağcı parti iktidarda ve Meloni ülkesinin başbakanı bugün.
Meloni aynı zamanda Avrupa Muhafazakarlar ve Reformcular Partisi’nin de lideri.
Bu durumda rol oynayan en önemli sebeplerin başında Fransa’da zaman zaman başgösteren hareketlenme geliyor.
“Fransa’da Emmanuel Macron’dan sonra cumhurbaşkanı kim olabilir” sorusunun cevabı bu son hareketlenmeyle birlikte daha kolay verilebilir hale geliyor.
Marine Le Pen.
Le Pen 2017 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci tura kalarak Macron karşısında %33.99 oranında oy almıştı. Geçen yıl (2022) yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde yine ikinci turda Macron ile yarıştı, yenildi ama oyunu %41,5’a çıkarmayı başardı.
Yeni bir seçimde Fransa’nın başına aşırı sağcı bir cumhurbaşkanı –Marine Le Pen– gelebilir.
Avrupa kışı esas o zaman başlar gibime geliyor.
Zaten bu sebeple, olanları iyi değerlendiremeyenler sonuçsuz kalması mukadder bu tür kalkışmaları desteklerken, polis kurşunuyla hayatını kaybeden 17 yaşındaki Nahel’in ailesi fertleri de dahil ülkenin derisi beyaz olmayan vatandaşları, gelişmeyi tedirginlikle izliyorlar.
Her kalkışma, onların Fransa’daki vatandaşlık statülerini biraz daha aşındırıyor, daha az eşit vatandaşlar haline geliyorlar.