Fehmi Koru-
Yıllar sonra bugünleri yazacaklar, günümüz medyasında malzeme ararken karşılaşacakları çelişkiler karşısında şaşkınlıktan şaşkınlığa kapılacaklar.
Nereden mi biliyorum? Ben onların yıllar sonra yaşayacakları şaşkınlığı hemen her gün deneyimliyorum.
En sonuncusu şu günlerde yazılara dökülen bir başsavcı etrafında yazılıp çizilenler…
Şu günlerde değişik yerlerde vaktiyle İzmir’de başsavcı vekili görevinde bulunmuş bir yargı mensubu ile ilgili haberler ve yazılar çıkıyor. Başsavcının adıyla yıllar önce yine medyada karşılaştığımı hatırlıyorum. Yalnız o dönemde kendisi sürekli övülüyordu. 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında ‘FETÖ’ adını alarak ‘terör örgütü’ ilan edilmiş camiayı, henüz Türkiye farklı olarak tanırken, bu başsavcı vekili kendi görev bölgesinde bir casusluk soruşturması başlatmış ve onlarla ilgili olduğunu tespit ettiği askeri okul öğrencilerini o davanın içerisine almıştı.
Darbe girişimi sonrası camia ‘terör örgütü’ yaftasını alınca, başsavcının bu çabası uzak görüşlülük olarak övgüye değer bulunmuştu.
Hafızamda böyle kalmış.
Birkaç yıl önce övgüde aşırıya giden medyamız şimdi de aynı yargı mensubu ile ilgili başlatılmış bir soruşturmayı sayfalarına ve ekranlarına taşımaktalar.
Aynı coşkuyla hem de.
Meğer savcı bey, sonradan ‘FETÖ borsası’ adını alacak bir kumpasın içerisindeymiş…
Soruşturmayla birlikte İzmir’den alınmış Antalya’ya başka bir göreve gönderilmiş…
Hakkında şimdilerde yazılanları okuyunca, kendisini onunla ilişkili -akraba- olarak tanıtan birinin marifetlerinin ön plana çıktığını görüyorum. Yakın olduğunu reklam eden biri, hakkında ‘Fetöcü’ iddiası bulunan veya o iddia ile soruşturma geçirmiş ancak arkası gelmemiş iş dünyasından insanlara yaklaşıyor ve bir bedel karşılığı yargılanmaktan kurtulacağını duyuruyormuş…
Ardından gelsin binlerce dolarlar…
İddianın muhatabı savcının bu olup bitenden haberi var mıymış, orası biraz muğlak… Soruşturmayı yürütenler olduğu kanaatini raporlarına geçirmişler…
Doğru olabilir mi bütün bunlar?
Bilmiyorum. Savcıya görevden el çektirme, hatta cezaevi gibi yollar görünmediği, yalnızca bir sahil ilinden -İzmir’den- bir başka sahil iline -Antalya’ya- gönderilmekle yetinildiğine göre, bu işlemi yapanların kuşkusu olduğu anlaşılıyor.
Ancak bu haber vesilesiyle ‘FETÖ borsası’ iddiasına muhatap ve bu sebeple meslekten ihraç edilmiş yargı mensupları bulunduğu da yazılıp konuşuluyor.
Bütün hayatım boyunca en değer verdiğim meslek grubu adalet kurumunun her düzeydeki mensupları olduğu için, yazılıp konuşulanlar beni derinden yaralıyor.
Konu artık ‘FETÖ’ denilen insanlarla ilgili olduğu için de ayrıca dikkat kesiliyorum.
Türkiye yakın tarihinin en kahrolası siyasi gelişmesini darbe girişimiyle 15 Temmuz’da (2016) yaşadı. Yalnızca darbeyi planlamış, icrasına katılmış, hazırlığı görünce veya öğrenince hemen darbecilerin yanında yer almış, o gece hayatını kaybeden 251 kişinin ölümünde bizzat veya dolaylı sorumluluğu bulunmuş kişiler ile hayatı boyu siyasete dışarıdan müdahalelere ve darbenin her türlüsüne karşı çıkmış pek çok insan da ‘iltisak’ diye adlandırılan ve o zaman kadar hukuk sisteminde var olmayan bir kavramla aynı suçtan yargılanıp hüküm de giydiler.
‘FETÖ borsası’, yani para mukabili yargılanmaktan kurtarma operasyonu, bu ikinci gruptakilerden paralıların başvurduğu yöntem.
Aşırılığa kaçıldığı için ortaya çıktı bu yeni ticaret.
Başka ülkelerde ve hatta bizde geçmişte yaşanmış benzer girişimlerde söz konusu olmayan bir aşırılık yüzünden…
Sözgelimi ABD’de 6 Ocak 2021 tarihinde Kongre binasını basıp politikacıları taciz eden ve binaya zarar verenlerin yaptığı da bir darbe girişimiydi. Yargı konuya böyle yaklaşmakta. Kongre binasına girenlerin örgütsel bağlantıları da var. Nitekim o gün Kongre’ye giren kişiler yargılanıyor ve teker teker mahkum da ediliyorlar.
Fakat binaya girip bizzat eylemde bulunanlar dışındakilere yargı herhangi bir süreç başlatmadı. Binayı basanlarla aynı örgütün üyesi oldukları bilinen ancak o gün eylemde yer almayanlara dokunulmadı.
Bizde de, Albay Talat Aydemir ilki 22 Şubat 1962 ve ikincisi 20 Mayıs 1963’te olmak üzere iki kez darbe girişiminde bulundu. O dönemde İsmet İnönü başbakandı. İlk girişimde yer alanlar yargılanmadılar bile; yalnızca ordudan emekli edildiler. Darbe girişimi ikinci kez tekrarlanınca, Aydemir ve darbede onun yanında yer alanlar -yalnızca onlar- yargılandı ve o dönemde Türk Ceza Kanunu’nda ölüm cezası bulunduğundan, darbe lideri Aydemir ile onun hemen yanında bulunmuş Fethi Gürcan idama mahkum edildiler.
Darbede yer almış olanlar dışındaki kimse yargılanmadı.
Neden önemli bu bilgi?
Yargılamanın alanı geniş tutulduğunda şimdilerde bir savcı etrafında başlayan haber sağanağıyla ortaya dökülen türden yanlışlıkların yaşanması kaçınılmaz oluyor.
Umarım, son haberler konuya yaklaşımdaki yanlışlığın farkına varılmasına yarar.
İşe, yeni icat ‘iltisak’ kavramını hukuk sistemi içerisinden çıkarmakla başlanabilir.
Yıllar sonra bugünleri yazacakları daha az şaşırtmış, hatta yanlışlıktan dönüldüğü için övgülerini kazanmış oluruz.