Fehmi koru*
Ne çekiyorsam bir türlü dizginleyemediğim merakımdan çekiyorum.
‘Cumhurbaşkanı hükümet sistemi’ sayesinde tanıştığımız değerlerden Hazine bakanı Nureddin Nebati’nin geçen hafta kendisini dinlemek üzere çağrılmış yabancı ekonomistler önünde söylediği bir cümle, o günden bugüne beni meşgul ediyor.
Konuşmasının çoğu uzmana bile anlaşılmaz gelen o cümlesi şu:
“Neoklasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heterodoks yaklaşım günümüzde giderek ön plana çıkan davranışsal ekonomi ve nöroekonomi ile daha fazla önem kazanmaktadır.”
İçinde ‘neo-klasik ekonomi, epistemolojik kopuş, heterodoks yaklaşım, davranışsal ekonomi ve nöroekonomi’ kalıpları geçen ve derin bir anlamı olması gereken bir cümle bu.
Ben de o cümlenin hak ettiği derinlikte bir araştırma yaptım ve ne denmek istendiğini sonunda anladım sanıyorum.
Nebati Bey, aktardığım cümlesiyle, yerli-yabancı ekonomistlere “Siz bu işten anlamazsınız” demek istemiş…
Bir kitap okudum.. Hay okumaz olaydım…
Her araştırmada olduğu gibi bu sonuncusunda da kitaplar karıştırdım ve karşıma yıllar önce herhalde adını ilginç bulup aldığım, sonra da neden aldığımı unutup bir tarafa koyduğum bir kitap ve onun sayfalarında da hem dünyaya hem de ülkemize daha değişik gözlerle bakmamı sağlayan bilgiler çıktı.
2006 yılında yayımlanmış kitabın adı şu: “Playing Monopoly with the Devil: Dolarization and Domestic Currencies in Developing Countries”…
“Şeytan’la monopoly oyunu oynamak: Gelişmekte olan ülkelerde doların egemen hale gelmesi ve yerli para birimleri” olarak çevirebildim kitabın adını…
Böyle bir kitabı ABD’nin en önemli birkaç üniversitesinden sayılan Yale yayımlamış, bu ilgimi çekmiş olabilir; ama daha ilginç olan bir başka özelliği var bu yayının: ‘Council on Foreign Relations’ (CFR) kurumunun damgasını taşıyor kitap.
Girişinde, yazar Manuel Hinds, kitabı yazarken CFR’da araştırmacı olarak bulunduğunu, yazma görevini kendisine kurumun verdiğini, görüşlerine derinlik katmak amacıyla bulgularını tartıştırmak üzere kalabalık katılımcılı iki toplantı düzenlendiğini özellikle belirtiyor.
‘Katılımcı’ deyip geçmeme bakmayın, her biri önemli üniversitelerde dersler veren, kurumlarda uygulamacı olarak çalışan insanlar bunlar…
Hinds, uzun yıllar Amerikan Merkez Bankası’na (Federal Reserve Bank) başkanlık yapmış Paul Volcker’den de kuvvetli bir destek aldığını yazmakta.
Zaten Volcker da CFR mensubu bir ekonomist.
CFR Amerikan derin devleti mi?
CFR’yi bilen biliyor, ama ben yine de hakkında biraz bilgi vereyim.
ABD’de 1920’li yıllardan bu yana gelmiş geçmiş bütün başkanların bakan ve üst düzey bürokrat ataması için kaynak olarak yararlandığı bir kurumdur CFR. 1921 yılında dernek statüsünde kurulmuştur ve tüzüğüne göre ABD hükümeti ile resmi bir ilişkisi bulunmaz.
Halk Cumhuriyetçi Parti’den birini başkan seçtiğinde, o, yanına CFR’den Cumhuriyetçi bilinen kişileri toplayarak devleti yönetir; Demokrat Partili biri başkan seçildiğinde, bu defa o partiye yakın bilinen CFR mensupları yeni başkan tarafından hükümette ve bürokraside görevlendirilir.
Yabancı devlet ve hükümet başkanları da CFR’de sınanır.
Turgut Özal, Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Bülent Ecevit, Abdullah Gül çeşitli vesilelerle ABD’ye gittiklerinde, New York’taki binasında düzenlenen ve Türkiye ile ilgilenen CFR mensupları ile çağrılıların katıldığı toplantılarda konuştular, ben de hepsinde orada bulundum.
O toplantılar ile dikkatimi çeken başka gelişmeler sırası ve sonrasında CFR konusunda yazdıklarım bir kitap hacmindedir.
Kimileri CFR için ‘ABD derin devleti’ dese de, keşisel kanaatim onun daha farklı bir derinliği temsil ettiğidir.
Hakkında bu kadar bilgi yeter.
Monopoly, bildiğiniz gibi, zarla oynanan bir oyundur. Oyuncular birbirlerine karşı oynarlar. Oyun sırasında alım-satım yapar, kira toplar, ev ve otel sahibi olurlar; bazıları kazanır, bazıları ise oyun sonunda iflas eder. Amacı, oyuncunun rakiplerini iflasa zorlamasıdır.
Ekonomik bir masa oyunu işte.
Wikipedia monopoly oyununun 2015 yılında dünyanın dört bir tarafında 275 milyon satışa ulaştığını kayda geçiriyor.
Monopoly şeytan ile oynandığında
Yazar kitabın en başında o oyunu hayali bir devletin başkanına Şeytan ile oynatıyor.
Hayali devlette hırslı bir başkan var. Aldığı kararlarla halkın karşısında başarılı görünmek ve her seçimden kazanarak çıkmak arzusunda. Ekonomide içinden çıkamadığı bir sorunla karşılaştığında yanı başında bulduğu bir de akıl hocası var: Şeytan…
Zaten ilk hamleyi de Şeytan ona yaklaşarak yapıyor.
Şeytan öbür dünyada karşısına çıkan bir ekonomistin kendisinin karşılaştığı nakit sorununu çözmek için verdiği aklı devlet başkanına aktarıyor. Yerel para karşılığı halkın elindeki dolarları toplamasını ve o paralara kendi parasıymış muamelesi yapmasını öğütlüyor.
Başkan yerel para – ‘Gogo’ adını taşıyor o para- ile dolar topluyor ve o dolarlarla yatırımlara başlıyor. Ancak attığı her adım çeşitli ekonomik zorluklar doğuruyor ve her sorunla karşılaştığında ne yapacağını sorduğu Şeytan’ın öğütlerini uyguladığında karşısına yeni sorunlar ve yeni bir öğüt çıkıyor.
Kitapta tam 12 sayfa tutuyor devlet başkanının Şeytan ile oynadığı monopoly oyununa dair giriş bölümü.
Enflasyon, cari açık, karşılıksız para basma, kaynaksız büyüme ve benzeri sorunlar çıkıp her birini savabilmek için yeni sorunlara yol açıla açıla sonunda iflas geliyor.
Monopoly oyununda Şeytan karşısında yeniliyor hayali ülkenin hayali devlet başkanı.
Sonunda anlatmak istemeyeceğim hiç de hoş olmayan şeyler yaşanıyor hayali senaryoda.
Özeti şu: Elinde doları olan yabancılar için hayali ülke bedava hale geliyor.
Kitabın sonunda yeniden monopoly oyununa dönülüyor ve 9 sayfalık yeni senaryo, oyundan kazançlı çıkan Şeytan’ın şerefe kadeh kaldırmasıyla sona eriyor.
CFR’ı tanımasam, bu kitabı yazdırıp yayınlamakla, gelişmekte olan ülkeleri doları yerel para yerine geçirecek yanlışlıklar konusunda uyarmak istemiş diyeceğim ama, bildiklerim yüzünden bunu söyleyemeyeceğim.
Kafam karıştı demekle yetineyim.
‘Epistemolojik kopuş’ ve ‘nöroekonomi’ gibi kavramları anlamaya çalışmak varken Şeytan’a takılıp kalmak akıl kârı değil.
Şeytan ile monopoly oynamak bakan Nebati’nin o ünlü cümlesinden daha fazla kafa karıştırıcı çünkü.