Fehmi Koru*
Türkiye’yi sıkıştırmayı amaçlayan Rıza Sarraf olayına, sayıları az da olsa, ‘kumpas’ teşhisi konmasına karşı çıkanlar oluyor.
‘Kumpas’ denildiğinde Türkiye adına yapılan yanlışlardan söz edilmeyecekmiş sanısıyla…
Oysa ‘kumpas’ (veya ‘komplo’) kurmacası yanlışlar fark edilerek düzenlenir; hatta her yapılana muhatabın nasıl karşılık vereceği de hesaba katılarak…
Başarılı olması için, ‘kumpas’ın titizlikle kurgulanması gerekir.
Türkiye ‘Rıza Sarraf’ (ABD’deki davada adı Reza Zarrab olarak geçiyor) olayında, maalesef, kendisinden beklendiği gibi davranıyor.
40 yıl çekilemeyen film şimdi gösterimde
Hâlâ tereddüt gösterenlere farklı bir haberim olacak.
Aslında Türkiye bu haberi gazetelerinde okudu, ama nedense fazla önem vermedi.
Önem verilmeyen haber bir ‘film’ ile ilgili.
Filmin hazırlığı en az 40 yıl geriye dayanıyor.
İlk gündeme geldiğinde başrolü Cary Grant’ın oynaması söz konusu olmuş da oradan biliyorum.
Cary Grant zamanında Hollywood’un en ünlü erkek oyuncusuydu. 1986 yılında vefat etti.
Senaryo elden ele geçmiş, stüdyo stüdyo dolaşmış…
Pek çok ünlü isim, ya kendisi filmde rol almayı üstlenerek, ya da yapımcı olmaya gönüllü yazılarak projeye destek vermiş.
Ancak ne zaman yapım aşaması ufukta görünmüş.. Hollywood’ta da etkin bir el.. “Sakın ha!” diye parmağını salladığı için.. kimse daha ileriye gitmeye cesaret edememiş…
“Sakın ha!” diye parmak sallayan Amerikan devletinin kendisi.
Gerekçe de ABD’nin yakın bir müttefikini kızdıracağı endişesi…
Filmi tamamen kendi cebinden finanse etmiş olan yapımcı, bir zamanlar MGM şirketinin patronu iken, stüdyo şefinin bir yerlerden aldığı talimat yüzünden, 1980’lerin başında yapmayı kafaya koyduğu projeyi ancak şimdi gerçekleştirebilmiş…
Hassasiyetleri dikkate alınan ‘yakın müttefik’ ülke Türkiye’dir.
Bütün dünya izledi, biz ise…
O film geçen yıl (2016) 90 milyon dolar gibi yüksek bir bütçeyle çekildi ve bu yılın Nisan ayında ilk gösterimler yapıldıktan sonra pek çok ülkede şimdilerde gösterime sokuldu.
Rıza Sarraf olayı dikkatleri Türkiye üzerinde toplamış iken…
Filmlerle ilgili en geniş bilgileri sunan IMDB sitesine girin şu bilgileri de okuyacaksınız:
Londra’daki ilk gösterimine George Clooney ile eşi Amal Clooney de katılmış; ikili “İnsanın insana yaptığı kötülüklerin ve inkârcı yaklaşımların tehlikesi konusunda izleyicileri aydınlatmayı amaçladığı” gerekçesiyle filme önem verdiklerini açıklamışlar.
ABD başkentinde, Kongre binasında (Capitol Hill) yapılmış ilk gösterim. Çok sayıda Temsilciler Meclisi üyesi etkinliğe katılmış…
Kanada’da da parlamentoda yapılmış ilk gösterim. Milletvekilleri, senatörler, bürokratlar ve diplomatlardan oluşan kalabalık bir grubun katılımıyla…
Hollywood (Los Angeles) ilk gösteriminin büyük bir medya olayına dönüşmesi için bütün tedbirler alınmış. Etkinlikte Leonardo DiCaprio, Cher, Kardashian kardeşler, Orlando Bloom, Nina Dobrev ve Sylvester Stallone gibi ünlüler hazır bulunmuş.
Stallone “Gösterime sunulan bu olağanüstü film” diye başlayan uzunca bir notu takipçileriyle paylaşmış. “Konusu” diyor Rocky filmlerinin başrol oyuncusu, “Yıllarca beni etkisi altında tutan, sonunda nihayet cesurca davranılabildiği için herkesin görebileceği bir film olarak ortaya çıkabilen bir olayla ilgilidir. Film gerçek bir olayı yansıtmaktadır.”
‘Gerçek bir olay’ denilen ve 40 yılı aşkın bir süre Türkiye’yi kızdıracağı için çekilmesi engellenmiş ‘The Promise’ (Vaat) adlı filmin konusu bizde ‘1915 olayları’ diye geçiştirilen Ermeni sorunu ile ilgilidir.
Erivan’daki gösterime Ermenistan cumhurbaşkanı bizzat katılmış…
Christian Bale, Charlotte LeBon, Oscar Isaac, Tom Hollander gibi Amerikan, Fransız ve İngiliz sinemalarının ünlü isimleri filmde rol almış.
Bizde de haberi yapıldı, ama bütün dünyada âlâyı vâlâ ile gösterilen filmi birdenbire unutuverdik.
Neden şimdi?
Neden 40 yıl boyunca Türkiye’yi rahatsız edeceği kaygısıyla sürekli ertelenmiş bir film projesi, birdenbire geçen yıl hayata geçirilebilir hale gelmiş, kart kırmızıdan yeşile değiştirilmiş olabilir?
Geçen yıl (2016) yani Rıza Sarraf’ın eşi, çocuğu ve yakınlarıyla ABD toprağına ayak bastığı ve derhal gözaltına alındığı günlerde…
Benzer bir ertelenmiş proje de aynı konuda bir belgesel; o da bu yıl (2017) gösterime girdi.
Tabloya geçenlerde bir bölümünü bütünüyle Türkiye’ye ve Tayyip Erdoğan’a benzetilmiş liderine ayırmış olan ‘Designated Survivor’ (Türkçeye ‘Son Adam’ diye çevirebiliriz) dizisi de eklenebilir.
Yakın zamanlara kadar “Sakın ha!” diye parmak sallayanlar, şimdilerde “Atış serbest”diyorlar besbelli.
Vize kısıtlaması da yine aynı tabloda yer alabilir.
Ne demek istiyorum?
Galiba diyeceğimi demiş oldum.
*Bu yazı ilk kez fehmikoru.com'da yayımlanmıştır.