Gündem

Fehmi Koru: Sedat Peker beklenen ve bir türlü bulunamayan duvar yıkıcı olabilir mi?

11 Haziran 2021 08:24

Fehmi Koru*

‘Devlet’ dediğimiz yapı yönetimine gelen kişilere olağanüstü bir güç sağlar. Tarih boyunca o gücün aşırı kullanımının kötü sonuçları deneyimlerle anlaşıldığı için, devlet yönetimine gelenlerin elde edecekleri gücü nasıl kullanacaklarına dair kurallar konulmuştur.

Anayasa ve yasalar o kuralları belirler, sınırları çizer.

Devleti yönetenler ile yönetenlere yardımla mükellef asker-sivil bürokrasi kurallara uydukları sürece kimsenin başı ağrımaz.

En başta da kendilerinin başı ağrımaz.

Kural dışı davrananlar olmaz mı? Olur. O durumda ne yapılacağının kuralları da yine sistem tarafından belirlenmiştir.

Yanlış yapan/lar cezalandırılır.

Sedat Peker’in videolarıyla ortalığa dökülenler Türkiye’de var olan kuralların çiğnenmiş olduğunu göstermesi bakımından önemli.

İddialara yakından bakalım

Birileri devlet adına cinayet/ler işlemiş. [Gazeteci Kutlu Adalı “Rumlara yardım ediyor” gerekçesi uydurularak öldürülmüş.]

Videolarda seçime giderken araçlarına çanta içerisinde para bırakılan politikacılar olduğu bilgisi var. Politikacıların yönlendirmesiyle insanlar dövdürülmüş. Ülkede ‘korku iklimi yaratmak’ amaçlı faaliyetler yapıldığı da anlaşılıyor.

Partilerin iç işlerine dışarıdan karışanlar olmuş. Yerel örgütün belirlediği bir aday yerine bir başkasının aday gösterilmesini sağlamak için, tehdidi sonuç almaya yarayacak birinin devreye girdiği, tehdit edilen muhabir tarafından açıklandı; tehdit telefonunu eden de açıklamayı doğruladı.

Bu örneğe bakarak, politika alanında daha kim bilir neler döndüğünü düşünebiliriz.

Siyasette yaşanan bu yanlışlıklar yanında kişisel zenginleşme amaçlı mülkiyete tecavüz olayları da yaşanmış. [En belirgin örnek Bodrum’daki bir otel. Sahibi ileri yaşta, çocukları yurtdışında olunca birkaç kez üzerine çökülmüş otelin.]

Bunların olabilmesi için de devreye politikacılar, bürokratlar girmiş…

Yargıya da yanlışlar yaptırılmış… [İddiaya göre, otele son çöken kişiye “Kaç” tiyosunu bir politikacı vermiş, bunu sağlamak için mahkemenin aldatılması sağlanmış.]

Her videoda yeni bir -bazen birden fazla- kural dışılık anlatılıyor.

Anlatan o yanlışlıkların çoğu kez ‘öznesi’; bazen de yakın tanığı…

İtiraflara ve tanıklıklara değer katan, yanlışlık yapan kişi ve kurumların isim isim belirtilmesi; hem de yanlışlıkların hangi tarihte işlendiğiyle birlikte…

Bilinmedik şeyler mi bunlar? 

Değil.

Uğur Mumcu cinayeti ve duvar

Kutlu Adalı cinayeti sonrasında şimdi öğrenilen gerçeğe yakın kuşkular sıcağı sıcağına Kıbrıs gazetelerinde yazılmış…

Dövdürülen politikacı azmettirenin kimliğini soruşturmada açıklamış…

Telefonla tehdit edilen yerel gazeteci bunu o günlerde duyurmuş…

Üzerine çökülen otelle ilgili gelişmeler medyada kendisine geniş yer bulmuş…

Ancak her yanlışın üzeri devletle irtibatlı birileri -politikacılar veya bürokratlar- tarafından kapatılmış.

Veya kapatıldığı sanılmış.

Olayların içinde bizzat kendisi veya bir yakını bulunmuş kişinin yıllar sonra çıkıp yaşananları ifşa edeceği hesaplanmamış olmalı.

Hesaplanmalıydı oysa.

Gerçeklerin mutlaka ortaya çıkma huyu olduğu düşünülmeliydi.

Tabloya bakarak kuralların dışına çıkıldığı görülebiliyor.

Politikacı… İş insanı… Bürokrat…

Bir değil bir çok kişi bu yanlışlıklara bulaşmış…

Kutlu Adalı’nın Kıbrıs’ta öldürüldüğü zaman diliminde Türkiye’de de çoğunun faili meçhul kalmış siyasi cinayetler işlendiğini biliyoruz.

Gazeteci Uğur Mumcu da, “İşte bunlar yaptı” diye sunulan ve yargılananların gerçek katiller olduğuna ailesinin inanmadığı bir siyasi suikasta uğramıştı. 24 Ocak 1993’te.

Suikastı soruşturan DGM savcısı, Mumcu’nun eşine, kendisinin bu işi ‘siyasi iktidar isterse’ çözebileceğini söylemişti.

Devletin o zamanki başı Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın vakitsiz ölümü (17 Nisan 1993) suikastın üzerinin örtülmesini kolaylaştırdı.

Aile konunun peşini bırakmadı. Gazeteci kökenli Bülent Ecevit’in başbakan olduğu ilk hükümet kurulduğunda (1997) Mumcu’nun eşi kendisini ziyaret etti, ondan cinayetin aydınlatılması için ağırlığını koymasını istedi.

Ecevit’in cevabı şu oldu: “Ben, bana yapılan suikasti soruştururken duvarlarla karşılaştım. Uğur Bey de arı kovanlarına çomak sokmuştu Güldal Hanım.”

Makamdan çıktığında, suikasttan kısa süre sonra (Temmuz 1993’te) Emniyet genel müdürü olan Mehmet Ağar’la karşılaşmıştı Güldal Mumcu. Aralarında şöyle bir konuşma geçtiği biliniyor:

Mumcu, Ağar’a sormuştu:

‘Görüyorsunuz, olay bir yerde bitmiyor. Bir tuğla gibi, bir duvar gibi yükseliyor.’

 Ağar: ‘Altından bir tuğla çekerseniz yıkılır!’     

– Çekin öyleyse Sayın Ağar.

– Yapamam, mümkün değil.     

– Çekin altında kalsınlar.

– Yapamam.

-O zaman kenara çekilin. Bir çeken bulunur elbet ve siz de bu duvarın altında kalırsınız!”

Sedat Peker’in videolarla yaptığı, duvarın altından çekilmesi beklendiği halde bir türlü buna cesaret edilemeyen o tuğla olabilir.

Nasıl olsa unutulur diye düşünenler bu sebeple de yanılıyor.

Duvarın altında bakalım kimler kalacak?


*Bu yazı fehmikoru.com adresinden alınmıştır.