* Fehmi Koru
ABD’de seçim kampanyalarını izlerken, adayların kendilerini ve yapacaklarını anlatmaktan ziyade, rakiplerine neden oy verilmemesi gerektiği üzerine yoğunlaştıkları dikkatimi çekmişti.
Rakiplerine aşağılayıcı isimler takmaktan tutun, asker kaçağı olduğunu ileri sürmeye, gönül ilişkileri bulunduğunu ima etmeye kadar bir dizi iddia…
Orada adaylar televizyonlarda bireysel olarak da tanıtıcı reklamlar yapabiliyor ve çoğu da reklam videosunu rakibi aleyhine iddialar için kullanıyor.
Başkan adaylarının sağlık durumları da kullanılan malzemeler arasında.
‘Çakma haber’ deyiminin henüz keşfedilmediği o dönemde, rakipler hakkında kullanılan olumsuz bilgilerin büyük çoğunluğu çakmaydı.
Videolarda ortaya atılan, TV reklamlarından duyurulan çakma bilgilerin üzerine bazı medya organları da atlıyor ve gerçek ortaya çıkana kadar yalan dünyayı dolaşmış, bu arada seçim de yapılmış oluyordu.
Hatta, telefonla aranan rakip parti sempatizanı olduğu bilinen kişilere yöneltilen, “Falan partinin adayının ülkenin birlik ve beraberliğine aykırı söz ve davranışları olduğunu bilseniz ona yine de oy verir miydiniz?” türü sorularla, doğru olmayan bir düşünceyi o kişinin aklına sokmak gibi yöntemler de kullanılıyordu.
İlk karşılaştığımda, adayların birbirlerini aşağılayıcı propagandalarına ne kadar şaşırdığımı anlatamam.
ABD’de bu tür yöntemler bu seçimde de fazlasıyla kullanılıyor. Orada seçim Kasım ayında, vakti yaklaşsın, araya yapay zeka ürünü sahtecilikler de mutlaka girecektir.
Önümüzde bir yerel seçim var ve bu seçimde bazı partilerin ve bazı adayların rakip partiler ve adaylar hakkında sarf ettikleri iddia ve ithamlar bana o günlerden edindiğim izlenimleri hatırlatıyor.
Alt tarafı belediye başkanı seçilecek, ama liderler de illeri-ilçeleri dolaşarak her gün konuşmalar yapıyor ve kendileri hakkında sarf edildiğinde hoşlanmayacakları, mahkemeye başvurabilecekleri ifadeleri rakipleri için rahatlıkla kullanabiliyorlar.
Öyle sıradan, rakibi faka bastırmak, yalanını yüzüne vurmak için kullanılan ifadelerden söz etmiyorum; doğrudan küfür edilse bu denli iz bırakmayacak ağır sözler…
Zora düşürmek için gerçekleri ters yüz eden bilgiler…
Çoğu kez, rakipler bu tür saldırılara ne cevap vereceklerini bilmez duruma düşüyor, bazıları karşı tarafın laf ve hakaret sağanağı karşısında, onunkine benzer bir üslubu da benimseyebiliyor.
İki taraflı hakaretler, iddialar, ithamlar ile kirlenen bir kampanya dönemi geçiriyoruz.
Siyaset bilimine Amerikalıların soktuğu bir propaganda yöntemi bu.
Adı da var: Negatif kampanya ya da olumsuz propaganda…
Rakibi zora sokan yöntemle mücadele hiç kolay değil. Yalan veya çakma bilgiyi, iddia, itham veya iftirayı cevaplamaya kalkıştığı takdirde, politikacı, kendisine yönelik tezviratı, onu daha önce hiç işitmemiş insanlara da ulaştırmış oluyor çünkü.
Cevap verilmediği takdirde ise, bu defa, onları işitenlerin hiç değilse bir bölümü, “Demek ki doğru” diye düşünebiliyor.
Konuyu derinlemesine irdeleyen Prof. Alison Ledgerwood, negatif kampanyanın herkesi etkilediğini tespit etmiş durumda. Araştırmaları, saldırılan adayın taraftarlarının bile saldırıdan etkilendiklerini gösteriyor.
Ledgerwood’un dediği şu: “Olumsuz fikir bir kez yerleştirilince, onu sarsmak pek zor.”
Bu tür olumsuz propagandaları benimsemiş olanlar kazanıyor, ama ülke bu tür yöntemlerin ortaya çıkardığı tablodan zarar görüyor. Demokratik sistem de zehirleniyor.
ABD’de tarihi yarım yüzyılı geçen olumsuz propaganda üzerine oturan kampanyalar orada kalmadı, başka demokratik ülkelere de sıçradı. Bugün dünyada demokrasilerin tehdit altına düştüğüne dair sayısız kitap ve araştırma yayımlanıyor ve hemen hepsinde bu duruma gelişte payı olan yanlışlıklar arasında ‘negatif kampanyalar’ da yer alıyor.
Propaganda için yapılan çalışmalara yakından bakar, çeşitli düzeyden politikacıların ve onları desteklemek için ekranlara çıkan yorumcuların konuşmalarına kulak verir, yeni yeni beliren posterlere göz gezdirirken, ister istemez ben de etkileniyorum.
Oyumu değiştirecek kadar etkilendiğimi söyleyemem ama sisteme isyan edecek derecede öfke dolduğumu hissediyorum.
Seçilecek belediye başkanları, çöplerimizi toplayacak, mahalleleri yaşanılır halde tutacak insanlar değil mi?
Neden bu kadar vahşi geçiyor kampanyalar?