Fehmi Koru*
Külliye adına yapılan açıklamalarda “Bu bir kumpas” deniliyor. Kemal Kılıçdaroğlu “Bu CHP’ye bir kumpas” diyor. Muharrem İnce “CHP genel başkanlığımı baltalamak amaçlı bir kumpas” görüşünde. Rahmi Turan da “Bu bana kumpas” demekte.
Ben de daha ilk haberdar olduğumda bunun bir ‘kumpas’ olduğu sonucuna varmıştım.
İyi de kimin kumpası ve ne için?
Gazeteci gazeteciye kaynak olursa
Ne yazık ki, bu olayda en merkezi konumda ‘gazeteci’ bilinen isimler bulunuyor. Bir gazeteci bir başka gazeteciyi arıyor. Ona hemen ulaşamayınca iki başka gazeteciyle haberini paylaşıyor. Biri, kendisine, “Kurultay’a giden CHP’nin içerisine müdahale olarak anlaşılır, ben yazamam” deyince, o yine görüşemediği ilk gazeteciye dönüyor. O sırada Londra’da sağlık sorunlarıyla boğuşan yaşlı gazeteci, “Ben sana güvenirim” deyip kendisine iletilen bilgiyi okurlarıyla paylaşıyor.
Okurlarla paylaşılan bilgi şu: CHP’den önemli bir isim gecenin bir vakti Külliye’ye çıkıp Cumhurbaşkanı ile partisini konuşuyor ve ondan “Genel başkanlığa sen layıksın, istersen ben de sana destek çıkarım” güvencesini alıyor ve geldiği gibi sessizce Külliye’yi terk ediyor…
İddia büyük.
CHP’li o kişi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la partisini konuşuyor, o da CHP’yi dizayn etmek için bunu fırsat biliyor.
Duyar duymaz, gazeteci milletinin, “Böyle bir şey olamaz” demesi gereken absürd bir hikaye…
Ancak, konuyu yazmaları için başvurulan gazetecilere inandırıcı gelmesi için, görüşmenin günü ve saati dakikasına kadar (gece yarısından sonra 01.15) ile Külliye’ye gelirken ve ayrılırken kullanılan Audi marka araçların plakaları (06 SFG 4543 ve 06 GHJ 1290) da aktarılıyor.
Kendilerine konuyu yazmaları için yaklaşılan gazetecilerden hiçbirinin aklına “Kardeşim sen de gazetecisin ve elinin altında birden fazla haber sitesi var, elde ettiğin bilgilere bu kadar güveniyorsan neden kendin yazmıyorsun?” diye sormak gelmiyor.
Hadi sormadın ve kendin haberin üzerine atladın, en azından sana iletilmiş araç plakalarının kimlere veya nereye ait olduğunu sorma ihtiyacını neden duymadın?
Cumhurbaşkanlığı açıkladı: “Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Ziyaretçi Kabul Programı’nda bu plakalara sahip herhangi bir araç kaydı söz konusu değildir. Dahası Emniyet kayıtlarına göre bu plakalar mevcut dahi değildir.”
Küçücük bir gazetecilik dürtüsüyle meraklanıp plakaların sahihliğini soruşturulsa sonradan yaşanan kepazeliklerle karşılaşılmayacağı ortada.
Sahte olamaz mı plakalar?
Olabilir tabii, ama o da basit bir araştırmayla ortaya çıkarılabilirdi.
Ardından yaşananlar tam bir vodvil.
‘Yaşlı gazeteci’ dediğim Sözcü başyazarı Rahmi Turan. Haberi tepki çekip herkes tarafından “Kim o CHP’li, sana bu bilgiyi aktaran kaynağın kim?” diye sıkıştırılmaya başlayınca, “Gazeteci kaynağını açıklamaz” tepkisini vermekle yetinmek istedi yaşlı gazeteci. Oysa, “Kaynağım” dediği kişi ‘kaynak’ sayılmayacak biri, bir başka gazeteci. Bu arada CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da “Ben biliyordum zaten” diye ortaya atıldı. Külliye’den derhal yalanlama geldiği gibi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da “Cumhurbaşkanlığımı ortaya koyarak söylüyorum, külliyen yalan” dedi. Rahmi Turan, “Madem öyle, açıklıyorum: O CHP’li Muharrem İnce” demek zorunda kaldı. İnce ise, “Yalan, ispatlanırsa kendimi Taksim meydanında yakarım” tepkisini verdi. Rahmi Turan ‘kaynak’ dediği kişinin “Kaynak ben değilim” inkarını duyunca, bu defa da, “Bana bu bilgileri 20 yıldır tanıdığım gazeteci Talat Atilla verdi” deyiverdi.
Şimdi de gazeteci Talat Atilla “Ben bu bilgileri CHP’li birinden aldım, ama kaynağımı açıklamam” demekte.
Vodvil dememin sebebi bu.
CHP’li birinin “Haberin kaynağı benim” diye ortaya atılmasını bekliyoruz artık.
Belki bu arada öyle biri bulunur, ama ben fena halde kuşkuluyum.
Amaç köstebek yakalamak mıydı?
Acaba daha önceleri ‘gazeteci kaynak başka gazetecilere haber yazdırıyor’ türü saadet zinciri ürünü bomba ne gibi haberler kamuoyuyla paylaşılmış olabilir?
Soru bu.
Bir başka soru da, “Bütün bu vodvili yazan ve oynatanın amacı neydi?” sorusu…
Yakınlarımdan biri, aslında bu kalıba yabancı olmadığımız kanaatinde. Entrikalar üzerine oturan filmler ve siyasi ayak oyunlarına dayanan romanlarda buna benzer kalıplar kullanıldığını hatırlıyor. “Bence” diyor, “Önemli bir yer, böyle bir senaryoyu yazıp oynatırken aslında çok basit bir soruya cevap aramış olabilir. ‘Buradan birileri medyaya bilgi sızdırıyor; bir senaryo yazalım ve sızdıranın kim olduğunu bulalım’ sorusuna… O yer, sorusuna cevap almış ve bunun için de şimdi mutludur. Mutlu görünmese bile mutludur.”
Olur mu, olur.
‘Kumpas’ ortaya çıktı, ama nerenin kumpası olduğuyla ilgili rivayetler muhtelif. Şu ana kadar öğrendiklerimiz, yaşlı bir gazetecinin oyuna getirildiğine ve kumpasın dibinde yine bir gazetecinin bulunduğuna işaret ediyor.
Bakalım bundan sonraki raundlarda daha neler görecek, nelerle karşılaşacağız…
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır