Fehmi Koru*
Yukarıda hafifçe rengi solmuş bir fotoğraf görüyorsunuz; o fotoğrafta görünenlerin çoğu bugün aramızda değiller, yaşamıyorlar…
Fotoğraf 15 Haziran 1997 tarihinde çekilmiş; orada görünenler 8 müslüman ülkenin devlet veya hükümet başkanları…
Yer Türkiye, şimdi bir bölümü otel olarak kullanılan İstanbul’daki Çırağan Sarayı’nın Mabeyin Salonu girişindeki balkon orası…
Devlet ve hükümet başkanlarının tam ortasındaki kişi, evet dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel; evsahibi o görünüyor, ama o kadar önemli insanı İstanbul’da toplayan kişi, Nijerya ve Bangladeş başbakanları ile İran’ın sarıklı cumhurbaşkanı Rafsancani arasında görülen Necmettin Erbakan…
Başbakan Erbakan…
O gün, İslâm Dünyası’nın 8 en kalabalık nüfuslu ülkesini (Endonezya, Bangladeş, Pakistan, İran, Türkiye, Malezya, Nijerya ve Mısır) bir çatı altında toplayıp 6 ilkeyi önde tutan bir anlayışla büyük bir hamleyi gerçekleştirecek bir girişimin (D-8’in) temelini atmıştı bu insanlar…
‘İstanbul Deklarasyonu’nda yer alan D-8’in 6 ilkesi şunlardı:
1. Savaş yerine barış. 2. Çatışma yerine diyalog. 3. Çifte standart yerine adalet. 4. Üstünlük taslamak yerine eşitlik. 5. Sömürü yerine işbirliği ve adil paylaşım. 6. Baskı ve tahakküm yerine demokrasi ve insan hakları.
Olayın 20. yılı
Aradan tam 20 yıl geçmiş…
Yukarıda aynı yerde çekilmiş bir başka fotoğraf görüyorsunuz.
Bu fotoğraf dün gece iftardan hemen önce çekildi.
Yine o 8 ülkeyi temsil eden kişiler (büyükelçiler, başkonsoloslar) yer alıyor fotoğrafta (Mısır temsilcisi yoktu). 20 yıl önceki toplantıyı Prof. Necmettin Erbakan’ın başında bulunduğu Refahyol Hükümeti adına bakan olarak kotaran Abdullah Gül ile D-8 hayalini elle tutulur bir gerçeklik olarak görmeye devam eden Saadet Partisi’nin genel başkanı Temel Karamollaoğlu fotoğrafın tam ortassında yer alıyorlar.
20 yıl önceki fotoğraf çekilir ve deklarasyon dünyaya duyurulurken gazeteci olarak oradaydım.. dün gece de D-8’in 20. yıldönümü vesilesiyle Saadet Partisi tarafından verilen iftar davetine katıldım…
D-8 isim ve kurum olarak bugün de var; genel sekreteri İranlı (Dr. SeyedAli M. Mousavi oradaydı), dönem başkanı da Pakistan (Pakistan’ı da iftarda Ankara büyükelçisi Süheyl Mahmud temsil ediyordu); ancak kuruluş amacına ulaşmış –hatta yaklaşmış– değil.
Saadet “Biz de varız” demeye hazırlanıyor
Çırağan Sarayı’nın büyük salonundaki masalara biraz da Saadet Partisi kadroları hakkında bilgi sahibi olmak için göz gezdirdim. Evet, 20 yıl öncenin Refahyol hükümetinde bakan olarak görev almış eskiler de oradaydı, ancak onlar dışındakiler bayağı genç insanlardı.
Genç yüzlere bakarken, 10 yıl öncesi AK Partisi’nin ülkeye tanıttığı kadroları andırdıklarını düşünmeden edemedim.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün D-8 projesinin hayata geçirilmesinde büyük gayretleri olduğunu teslim etti konuşmasında Saadet lideri Karamollaoğlu; Abdullah Gül de yaptığı konuşmada İslâm Dünyası’nın bugün içinde kıvrandığı acınası duruma değinirken.. D-8 projesinin ihmale uğramasının bugünlerde yaşananlara yol açtığını belirtmeden edemedi.
Saadet Partisi önümüzdeki günlerde varlığını daha fazla hissettireceğe benziyor. Olur olmaz bilemem, ama etraftan derlediğim izlenimlere bakılırsa, kendisini sisteme ve iktidara alternatif olarak sunmaya hazırlanıyor.
Enis Berberoğlu bana birini hatırlattı
Enis Berberoğlu Hürriyet’in genel yayın yönetmenliği sonrasında siyasete giren bir isim. CHP’nin İstanbul milletvekili. Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan ‘MİT TIRları’ haberinin kaynağı olmayı kendi beyanıyla üstlendiği için, yargılandığı davada, 25 yıl ceza aldı dün.
TBMM onun da dokunulmazlığını kaldırdığı için de hemen tutuklandı.
Daha önce HDP’nin eş-başkanı Selahattin Demirtaş da tutuklanmıştı; HDP’den başka milletvekilleriyle birlikte o da cezaevinde…
Ben yaşta olanlar hayal meyal hatırlar: 1960 öncesinin kargaşaya dönüşen siyasi ortamında, gerçek muhalefeti, kurduğu Millet Partisi ile Osman Bölükbaşı yapar ve bu yüzden de iktidarın gazabına uğrardı.
Partisi 1953 yılında ‘lâiklik’ bahanesiyle kapatıldı, o da Cumhuriyetçi Millet Partisi’ni kurdu. Memleketi Kırşehir.. 1954 yılında.. kendisini yeniden milletvekili seçince.. kızan iktidar partisi tarafından il olmaktan çıkarılmıştı.
Bölükbaşı 1957’de TBMM’ye hakaret ettiği gerekçesiyle tutuklandı ve yeniden seçildiği için milletvekili yeminini cezaevinde etti. En son 1959’da hapis cezasına (10 ay) çarptırılmıştı Bölükbaşı.
Aradım, siyasi tarihimizde milletvekili iken cezaevine gönderilen başka bir örnekle karşılaşmadım. Vardır muhakkak, ama ben bulamadım; varsa bile herhalde çok az sayıdadır.
CHP’nin kızgınlığına AK Parti’den gelen “Dokunulmazlıkların kaldırılmasına siz de destek verdiniz” itirazı bana çok anlamsız geliyor. Yasama organı içerisinden birini cezaevine göndermek herkesten ve her partiden önce iktidardaki AK Parti’nin sorunu olmalı.
Fatura ona çıkarılacaktır çünkü.
Demokrasi faturası.
Cezaevine giren her gazeteci veya yazar ile yasama organı üyesi her milletvekili, ne ile suçlanırlarsa suçlansınlar, halkı rahatsız eder.
“Yargı kararı bu, fatura neden bize çıksın?” sorusu da anlamsız; ‘tutuksuz yargılanma hakkı’nı kullandırmak için çaba göstermeli hükümet.
D-8’in 20 yıl önce benimsediği 6 ilke arasında ‘çifte standart değil adalet’ de vardı; onu hatırlamak bile yeter.