Fehmi Koru*
Eskiler “Araba yoldan çıkınca yol gösteren çok olur” derlerdi. Daha eskilerin dilinde ise “Veyl mağluplara” kalıbı vardır.
Siyaset meydanında efelik yenilene kadardır. Yenildin mi, kimse yüzüne bakmaz, kalabalıktan geçilmeyen etrafın birdenbire boşalıverir.
Donald Trump şimdi bu gerçeği yaşıyor.
Trump’ın yaşadığı gerçek
Trump’ın davetiyle 6 Ocak günü ülkenin başkentine koşarak gelen, onun kendilerine yaptığı konuşmadaki “Kongre’ye gidecek, mesajımızı işitmek istemeyenlere hadlerini bildireceksiniz” çıkışını orayı işgal etme emri olarak anlayan ve davet mesajındaki “Vahşi olacak” cümlesini de “Karşınıza çıkanı yıldırın, elinize geçeni talan edin” emri olarak algılayanların neler yaptıklarını bütün dünya gördü.
O insanlar ne çabuk yaşadıkları uzak eyaletlere geri döndüler, hayret. Hiçbiri liderlerinin kendilerine en fazla ihtiyaç duyduğu şu günlerde Washington’da kalmamış… Herbirinin kendi derdine düştüğü anlaşılıyor…
Mike Pence’i dört yıl boyunca kendisini yardımcısı olarak seçmiş Trump’ın yanında süt dökmüş kendi manzarası verirken gördük. Trump’ın mikrofonu uzattığı her ortamda, konuşmasına “Sayın başkanımızın emir ve talimatlarıyla” girişiyle başlardı Pence. İkinci dönem için yine Trump’ın yanında seçime girdi ve birlikte kaybettiler. Trump gibi o da uzun bir süre seçim sonuçlarına itiraz etti.
Birliktelik 6 Ocak günü bitti.
Demokratlar, şimdi onun, önünde Beyaz Saray’daki ömrü yalnızca 13 gün kalmış Trump’ın elinden başkanlığı almasını bekliyorlar. “Sen almazsan biz kendisini azledeceğiz” baskısı altında Mike Pence.
Lindsey Graham Cumhuriyetçi Parti’nin en önemli isimlerinden biri olmayı kendisiyle yakınlık kuran Trump sayesinde elde etti. Trump adına görevler üstlendi; her çıkışı Trump’la senkronizeydi. 6 Ocak gününe kadar. O gün, Senato’da kürsüye çıkıp “Benden bu kadar” deyince sanıyorum herkesten fazla Trump şaşırmıştır.
Cumhuriyetçi Parti’nin Senato’daki grup başkanı Mitch McConnell de öyle.
Senato’daki seçimi yok sayma seferberliğine öncülük eden Ted Cruz da onlara katıldı, şimdi “Ben dört yıldır Trump’la ters düşmüş adamım” demekte. Onunla birlikte hareket edenlerden Marco Rubio daha ileri şeyler söylüyor.
Eşi Melanie de son günlerde ortalıkta görünmüyor. Yoksa o da mı?
Göreve getirdiği bakanlardan, Beyaz Saray çalışanlarından 13 gün daha beklemeden istifasını sunanlar oluyor; hepsi isimlerinin Trump’la birlikte anılmasını istemediklerini kayıtlara geçirme telaşındalar…
En ciddi çözülme ise Trump-yanlısı medyada.
Daha adaylığı döneminde Amerikan ana akım medyasını karşısına almıştı Trump. New York Times ve Washington Post gibi gazetelere, CNN başta olmak üzere ülke geneline hitap eden televizyon kanallarına karşı tavrını başkan seçildikten sonra daha da keskinleştirdi. Onlar için kullandığı ‘fake news’ (çakma haber) kavramı onun diliyle global yaygınlık kazandı. Buna karşılık Washington Times gazetesini, Rupert Murdoch’un sahibi olduğu Wall Street Journal ve New York Post gazeteleri ile yine onun Fox News kanalını mesajlarını iletmek için kullandı. [Teşvikleriyle kurulan NewsMax kanalı onu hala savunuyor, ancak konuk bulmakta zorlandığı için ekran zayıfladı.]
Murdoch’un Trumpçılığı seçim akşamına kadar sürdü. Kanalında program yapanların bir çoğunun diline de yansıdı bu uzaklaşma.
Wall Street Journal, dün, “Donald Trump’ın Son Günleri” başlıklı başyazısında Trump’a erken bir “Güle güle” demekle yetinmedi, kocaman harflerle şu temenniyi de iletti: “Onun için en ideal sonuç, ABD’ye yeniden bir azil tartışması açtırmadan kendiliğinden istifa edip çekilmektir…”
Uzun yazının şu son bölümünü de sunayım:
“Trump’tan bir hoşluk beklenemeyeceğini biliyoruz. Bu hafta muhtemelen onun ciddiye alınmaya değer bir politik figür olmasını bitirdi. Cumhuriyetçi Parti’ye Temsilciler Meclisi’ni, Beyaz Saray’ı ve şimdi de Senato’yu kaybettirdi. Daha da kötüsü, seçimle ilgili, Kongre’nin ve Pence’in rolüyle ilgili yalanlar söyleyerek sadık destekçilerine ihanet de etti. Demokrasinin en temel ilkesi olan sandık sonucunu, seçimle gelip seçimle gidildiği ilkesini kabul etmeye yanaşmadı. Kendisi dahil herkes için en iyisi, sessizce çekip gitmesidir.”
Ağır ifadeler bunlar.
“Veyl mağluplara” böyle durumlar için denilmiştir…
Tarih bilselerdi
Trump’ın başına ilk kez gelse de seçimle iktidara erişenlerin halkın tercihinin değişmesiyle iktidarı kaybetmesi demokrasilerde çok sık karşılaşılan bir durum. İktidar gücünü kullananların bir gün güçsüz hale geleceklerini hiç unutmamaları ve bu gerçeğe uygun davranmaları gerekiyor.
Gerçek bu olmakla beraber, Trump örneğinde bir kez daha ve en çarpıcı biçimde gördüğümüz üzere, iktidar çoklarının başını döndürüyor ve bulundukları yerde ömrü billah kalacaklarmış gibi bir tavır ve davranış biçimine onları sevk edebiliyor.
Sonuç?
O durumu sergileyenlerin sonları hiç hoş olmuyor.
Etrafları çabuk boşalıyor, umur görmelerini sağladıkları kimseler gürültülü biçimde ortalıktan çekiliyor, en yakın bildikleri onlara dirsek çeviriyor ve daha da kötüsü muktedirken kendilerine uygunsuz davrandıkları kişiler, kurumlar, gruplar, güç kaybettiklerinde onlara hesap sormayı görev biliyorlar.
Trump dün son bir Don Kişot-vari çıkışla 20 Ocak günü yapılacak Joe Biden’in yemin ve devir-teslim törenine katılmayacağını açıkladı. Geleneksel olarak eski-yeni başkanların birlikte katıldıkları etkinlik bu defa ilk kez eski başkan yer almadan yapılacak. Joe Biden, bu çıkışa, “İyi olur, kendisini görmek istemezdim zaten” mukabelesinde bulundu.
“Amerika’nın gördüğü en kötü başkan Trump’tır” demeyi de ihmal etmedi Biden…
Demokrasilerin yeni ürünü popülist liderlerin ilki değildir Trump, sonuncusu da o olmayacak. Dünyanın başka ülkelerinde de var onun gibiler. Trump’ın başına gelen onlara ders olur mu, bilemem. Biraz tarih bilgileri olsa -çoğu Trump gibi kendi ülkelerinin tarihini bile bilmez- halkların tercihlerinin değişebildiğini, iktidar koltuğunun kimseye tapulu olmadığını, kendilerinden önce gelenler nasıl gittiyse bir gün kendilerinin de ortadan çekilmek zorunda kalacağını düşünüp ona göre tavır alırlardı.
Trump’ın başına gelen, ne yaparsa yapsın, Belarus’ta ipleri elinde tutabilmek için halkını ezmekten çekinmeyen Alexander Lukashenko’nun da, diğer popülist liderlerin de başına gelecek. Halk kendilerinden bıkacak ve günü geldiğinde iktidarı terk etmeleri gerekecek.
Eskiler boşuna “Veyl mağluplara” dememişler…