Fehmi Koru*
‘Cumhur İttifakı’nın iki ana partisinden başka iktidarı destekleyen üçüncü bir parti daha var. İşte o partinin lideri –Mustafa Destici- katıldığı bir bayram etkinliğinde taraftarları önünde şu sözleri sarf etti:
‘‘Şu anda dış politikada Türkiye son yıllarda görebileceğimiz en güçlü şekilde bağımsız bir politika izliyor. (..) Maazallah Türkiye’de bir yönetim değişikliğinde, bir iktidar, bir anlayış, bir ittifak değişikliğinde, bunların hepsi durur.’’
AK Parti’nin en önemli görevlere layık gördüğü ve Tayyip Erdoğan herhangi bir sebeple aday olmazsa Cumhur İttifakı adına cumhurbaşkanlığı adaylığı görevini de üstlenmesi muhtemel bir isim –Binali Yıldırım– yine bu bayram bir etkinlikte konuşmuş.
Onun sözlerine de kulak verelim:
‘‘Önümüzdeki sene üç tane bayramımız var. Birinci bayramımız Ramazan bayramı. Üçüncü bayramımız Kurban bayramı. İkisinin arasında bir bayram daha var. Cumhurbaşkanımızı Allah’ın izniyle rekor oyla tekrar başımıza getireceğiz, cumhurbaşkanı olarak seçeceğiz.’’
Aynı gün, AK Parti’nin bir milletvekili –Mustafa Esgin– ilinde düzenlenen bayramlaşma programında mikrofonu eline alıp katılımcılara hitap ettiğinde hatırlarda kalacak güçte bir mesaj paylaşmış.
Mesajı şu:
‘‘Bizi öyle makam, mansıp peşinde koşanlar ile karıştırmasınlar. Bizim milletle olan münasebetimiz sandıklarda oy mesafesinde değildir. Biz Tayyip Erdoğan’ın adamlarıyız.’’
Yarınlarda da hatırlanacak mesajlar bunlar…
Politikacılar her ülkede yukarıda tesadüfi örneklerini sıraladığım iktidar cephesi üyeleri kadar samimi insanlar değiller. Başka ülkelerin politik kadrolarında, bizde altı defa gidip yedinci kez başbakan olmuş, siyasi ömrünü cumhurbaşkanı olarak tamamlamış Süleyman Demirel’in bir döneme damga vurmuş ‘‘Dün dündür, bugün ise bugün’’ vecizesi daha fazla geçerli olabiliyor.
Misal isteyenler şu sıralarda İngiltere’de yaşanan iktidar savaşlarına bu gözle bakabilirler.
İngiltere’de, çok karmaşık Brexit sürecini aşma becerisi gösterdiği için son zamanların en başarılı başbakanı gözüyle bakılan Boris Johnson birkaç siyasi skandal sonrası görevinden istifa etmek zorunda bırakıldı.
Kendisine kalsaydı Boris Johnson istifa etmezdi; son ana kadar hakkında ağızlarından en abartılı övgüleri işitmeye ülke insanlarının alıştığı yakın mesai arkadaşlarının ihaneti olmasaydı…
Hepsini ülkelerinin en önemli görevlerine bizzat Boris Johnson getirmişti. Johnson Ailesi, özellikle biriyle, İngiliz devletinin başbakanlar ve hazine bakanları için tahsis ettiği konutlarda komşuluk ilişkileri içerisindeydi de. Zaten ilk ihanet eden de, Boris Johnson’un konut komşusu hazine bakanı Rishi Sunak oldu.
Hazine bakanı Sunak istifa mektubunda, düne kadar yere göğe sığdıramadığı başbakanı için, ‘ciddiyetsiz’, ‘yakışık almayan tavırlar içerisinde’ ve ‘yetersiz’ anlamına gelen sıfatlar kullanırken, istifa mektuplarını birlikte hazırladıkları sağlık bakanı Sajid Javid de, ‘‘Olanları gördükçe göreve devam etmeme artık vicdanım elvermiyor’’ cümlesini de içeren istifa mektubuyla Boris Johnson’u kaderine terk ediverdi.
İngiltere’de olup bitenleri başından itibaren ülkenin gazetelerinden her gün takip etmesem, bu iki ismin vicdanlı ve standartları yüksek politikacılar olduklarına inanabilirdim. Ancak, onları istifayı düşünmeye sevk etmek için, Boris Johnson’un, ülkesine, standartları zorlayıcı tam dört skandal yaşatması gerektiğini ben bile biliyorum.
Daha da ilginci, hükümetinde eğitim bakanlığı koltuğunda otururken, Sunak’ın kendisini istifaya zorlama amaçlı istifası üzerine Boris Johnson tarafından yerine hazine bakanlığına getirdiği, onun da daha itibarlı bu yeni görevi onurla kabul ettiği Nadhim Zahawi’nin yaptığı…
Johnson’la komşu olacağı ‘Downing Street 9’ adresine taşındığı gün toplanan bakanlar kurulu toplantısında, başbakanın istifa etmesini isteyen ilk isim Nadhim Zahawi oldu.
İsimlerinin İngiliz diline uzak olması kimseyi şaşırtmasın; Sunak da, Javid de, Zahawi de birer Muhafazakar Parti üyesi. Hepsi İngiliz politikacı…
Aynı hükümette onlarla birlikte görev yapan ve şimdilerde her biri Boris Johnson’un koltuğuna talip Liz Truss, Penny Mordaunt, Suella Braverman, Kemi Badenoch, Grant Shapps ve Ben Wallace da, yine bizzat Johnson tarafından bakanlık koltuklarında oturmaları sağlanmış politikacılar…
Şimdi hepsi -fakat birlikte değil ayrı ayrı- hükümetin Kovid sürecinde yaşattığı gevşeklikten başlayarak ülkenin yakın tarihlerinin en yakıcı ekonomik sıkıntısına sürüklenmesine kadar tartışma gündeminin ilk sıralarına tırmanan sorunlardan sorumlu kişinin kim olduğunu anlatmakla meşguller.
Fazla uzak olmayan geçmişte hakkında övgüler yağdırdıkları Boris Johnson o kişi…
Geçmişte bizde de -tabii bu kadar üst düzey olmasa da- şimdi İngiltere’de yaşanana benzer ihanetlerle karşılaşıldığı olmuştu.
En bilineni, lideri olduğu partiye her seçimde tek başına azımsanmayacak sayıda milletvekili çıkartma gücüne sahip Osman Bölükbaşı’nın uğradığı, seçilmesini sağladığı her milletvekili adayından ‘‘Partimden ayrılırsam karım boş düşsün’’ türü yazılı taahhütler de almasına rağmen, seçim sonrasında Meclis’te yalnızları oynamasına yol açan ihanetlerdir.
Rahmetli Bölükbaşı, ‘‘Benim sinem o tür politikacılar yüzünden Karacaahmet mezarlığı gibi’ demesiyle ünlüydü.
Artık Türkiye’de değil İngiltere’de yaşanıyor o tür politik ihanetler…
Bizde politikacılar, bu yazının en başında görüşlerine yer verdiğim seçkin isimler gibi, ellerine geçen her fırsatta lidere bağlılıklarını ifade etmekten geri durmuyorlar.
İşler bekledikleri gitmese bile, sonrasında da herhalde sözlerinde duracaklardır.
Durmalarını şahsen kendilerinden beklerim.