* Fehmi Koru
Üzerinden iki hafta geçen (31 Mart 2024) yerel seçimin sonuçları AK Parti taraftarları üzerinde değişik etkilenmelere yol açtı.
Hemen her gün birileri kendi değerlendirmeleri istikametinde tepki veriyor.
Tepkileri iki genel başlık halinde toplayabiliriz.
İlki, seçim sonucunu ‘yenilgi’ olarak gören ve sebeplerini daha çok ‘içeride’ arayanlar…
Bunlar, AK Parti’nin yalnız yanlış politikalarını eleştirmekle yetinmeyip bazı AK Partililerin partilerini zor duruma düşürecek söylem ve davranışlarını da sandıktan istenilen sonucun alınmamasının sebebi olarak görüyorlar. İçten içe “Emeklilere seyyanen 7 bin TL verilseydi bunlar başa gelmezdi” düşüncesine sahipler, ancak yine de ‘kibir’ sözcüğü eşliğinde bazı siyasilerin kamuoyuna ters gelen çıkışlarını hazmedemediklerini belli ediyorlar.
Ters davranışlara “Defolup gitsinler” tepkisi verenler işte bunlar…
İkinci grup, AK Parti’ye, kadrolarına, taraftarlarına toz kondurmayan tipler. Kendilerini içten-dıştan gelen eleştirilere kapattıkları gibi, seçimin sonucunu daha çok dış sebeplere bağlıyorlar.
Aralarında AK Parti’ye oy vermeyen eski AK Partilileri suçlayanlar kadar işi iktidarın devamını istemediklerini seçimde muhalefet partilerine oy vererek göstermiş olanların cezalandırılmasını istemeye kadar vardıranlar da var.
Dün bir yazar, hem de AK Parti’nin bütün politikalarının en samimi destekçisi olan bir ekonomi yazarı, “Kurunun yanında yaş da yanarmış, yanarsa yansın” diye bitirdiği mesajıyla gündemi belirledi.
Mesajı şu:
“Hükümetin yerinde olsam İstanbul, Ankara ve İzmir’e tek bir çivi bile çakmam, tek kuruş destek vermem. Mademki bu şehirlerdekilerin büyük çoğunluğu kendilerine hizmet etmeyen başkanları yeniden seçtiler, ne halleri varsa görsünler. Kurunun arasında yaş da yanarmış, yanarsa yansın.”
Ne güzel değil mi?
Geçmişte bu yazar ile zihin dünyası kardeşi olanlar, her seçimde yenilgi yaşayan partilerde karşımıza çıkardı.
“Nankör millet” sözcüklerinin ağzından döküldüğüne tanıklık edilen liderler bile olmuştur.
Her iki grup da 31 Mart seçiminde ortaya çıkan tabloya bakıp yeriniyorlar ve bu durumdan fazla zorlanmadan çıkılacağını hayal ediyorlar.
Emeklilere yedi bin lira daha verilirse…
İçlerine sızmış AK Partili sayılmayacaklar partiden ayrılır veya kovulursa…
Oy vermeyenler bir biçinde cezalandırılırsa…
Her şey yoluna girecek, bunlara göre…
Taraftarların değerlendirmeleri bunlar…
AK Parti kadroları, 31 Mart gecesinden bu güne kadar geçen sürede düşünmüş olmalılar; acaba başlarına geleni onlar nasıl değerlendiriyor?
Bu soruya cevabı, dünkü Cumhurbaşkanlığı kabine toplantısı ardından yapılacak açıklamayla alacağımızı umuyordum. Kabine toplandı, ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan beklendiği gibi bir açıklamada da bulundu, ama değerlendirme konusunu bugün yapılacak grup toplantısına bıraktıklarını duyurdu.
Seçim öncesi yürüttüğü kampanya sırasında kürsüden aktardığı iktidarın çeşitli alanlardaki ‘başarıları’nı tekrarlamakla yetindi AK Parti genel başkanı unvanı da bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan…
Konuşmasında anlamakta zorlandığım bir bölüm var.
Okuyalım:
“Burada bir hususa değinmekte fayda görüyorum. Bir süredir istisnasız her seçim öncesinde tedavüle konulan ‘son seçim’ propagandasının 31 Mart’la beraber tamamen safsatadan ibaret olduğu anlaşılmıştır.”
‘Son seçim’ propagandası ile ne kast etmiş olabilir Erdoğan?
Propagandayı muhalefetin kullandığını ileri sürüyor hemen ardından…
Muhalefet saflarında veya etrafında yer alan birileri, seçimler öncesinde, “Bu gidilen son seçim olabilir” mi demiştir?
İyi de ben niye öyle denildiğini duymadım?
Evet, Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmaması, iki satırlık eleştiri mesajlarının takibata uğraması ve siyasi kimlikli isimlere cezaevlerinin ikinci adres haline getirilmesi türünden uygulamalara bakıp demokrasi hakkında umutsuzluğa kapılanlar oluyor olmasına, ama onlar da her zaman seçimlerin çözüm getireceği beklentisiyle huzur buluyorlar.
Seçim olmayacağı kanaati bir tarafa, seçimin bir an önce yapılması arzusunda muhalefet. Erken seçim talepleri gelirse şaşırmam…