Gündem

Fehmi Koru: Müteveffa Gorbaçov dedikleri gibi ‘hain’ idiyse istedikleri ‘Stalin-vari’ bir yeni dönem mi?

"Ülkesi Rusya’da bile, hiç değilse aklı başında olanlar, Gorbaçov için o sıfatı kullanmakta zorlanıyorlar"

01 Eylül 2022 07:17

Fehmi Koru*

Kütüphanemden uzaktayım, o sebeple imzaladığı kitabına bakıp hangi tarihte bir araya geldiğimizi tam olarak bilebilecek durumda değilim.

1995 yılı olmalı.

Ankara’da, Sheraton Oteli’nde, az sayıda kişinin davetli olduğu bir sohbet sonrasında, katılımcılara Yapı Kredi Yayınları’ndan Türkçe çevirisi çıkan kitabını imzalamıştı Mihail Gorbaçov.

Davet sahibi kitabının yayıneviydi.

Çoktandır bir zamanlar Sovyetler Birliği adını taşıyan ülkenin devlet başkanı değildi; artık Sovyetler Birliği diye bir devlet de kalmamıştı zaten. Kendi adıyla kurulmuş bir vakıf adına bilgi ve deneyim birikimlerini paylaşma seferberliği başlatmış, eşi Raisa ile birlikte o kapsamda dünyayı dolaşmaktaydı.

Karar’da Akif Beki gazete kupürünü de vermiş. Gençlerle görüşlerini paylaşmak üzere gittiği Boğaziçi Üniversitesi’nde, ODTÜ’de, bir grubun kendisini protesto eylemleri düzenlemesinden şaşkına döndüğü anlaşılıyordu. O şaşkınlıkla ‘‘Sizde hala komünist mi var?’’ dediği gazetelere manşet olmuştu.

Sohbetimiz sırasında o şaşkınlığını bir kez daha tekrarlamıştı Gorbaçov.

Dün, ölümünün nasıl değerlendirildiği merakımı gidermek için medyaya göz gezdirirken, CHP’yi desteklediği bilinen ‘muhalif’ kimlikli kanalların bazı programlarında, hakkında ‘hain’ sıfatının bolca kullanıldığını fark ettim.

Gorbaçov ülkesinde yaptıkları ve yapamadıkları ile ‘hain’ sıfatını hak ediyorsa, günümüzün muhalif geçinen medyacıları neye muhalefet ediyor olabilirler?

Ülkesi Rusya’da bile, hiç değilse aklı başında olanlar, Gorbaçov için o sıfatı kullanmakta zorlanıyorlar.

Yeniden Sovyetler Birliği rüyası gördüğü söylenen Vladimir Putin dahi ölümü sonrasında Gorbaçov’u hayırla yadeden sözler sarf etti.

Sovyetler Birliği’nin varlığı Gorbaçov’la birlikte tarihe karıştı, bu bir gerçek; ancak Sovyetler Birliği’nin o haliyle yaşamasının mümkün olmadığı çoktandır biliniyordu. Onun birkaç yıl daha devamı, Gorbaçov’un usta manevralarıyla hiç değilse özünü -ve tabii halkının gururunu da- koruduğu ulus olma bilincini bütünüyle yok edebilirdi.

Rakibi karşısında hemen her alanda kendini savunamaz ve savunulamaz duruma düşmüştü Sovyetler Birliği…

Komünist sistem yalan-dolanla ayakta tutulan bir kağıttan kaplandı çoktandır…

Bu yazının en tepesinde yaşlılık fotoğrafını gördüğünüz kadın 10 yıl önce vefat ettiğinde Lana Peters adıyla toprağa verildi. Oysa esas adı Svetlana Alliluyeva’ydı. 21 Nisan 1967 tarihinde İsviçre Havayollarına ait uçaktan New York’taki Kennedy Havalimanı’na indiğinde 41 yaşındaydı.

Alliluyeva Sovyetler Birliği’ni Lenin’den sonra 31 yıl boyunca (1922-1953) çelik elleriyle yönetmiş Joseph Stalin’in el bebek gül bebek büyütülmüş biricik kızıydı.

Sovyetler Birliği’ni terk edenler kervanına o da katılmıştı.

Nina Lvovna Khrushcheva (Kruşçeva) ABD’nin prestijli eğitim kurumlarından New York’taki New School’da dersler veren uluslararası ilişkiler profesörü. Soyadının bir şeyler söylemesi gerekir. 1963 Moskova doğumlu Nina Hanım Sovyetler Birliği’nin Stalin sonrası (1953-1964) devlet başkanı Nikita Kruşçev’in oğlu öldüğünde nüfusuna kaydettirdiği torunu. Dede-babası, Sovyetler Birliği’nin devlet başkanıyken, işlerin iyiye gitmediğini, bir Politbüro toplantısında yaptığı ve sonradan iki cilt halinde Türkçeye de çevrilerek Milliyet Yayınları tarafından okurlarla buluşturulmuş uzun konuşmada itiraf etmişti.

Görev süresinin büyük bölümü, selefi Stalin’in cürümlerini unutturma çabasıyla geçmişti Kruşçev’in.

Kruşçev sonrasında Brejnev, Andropov ve Çernenko adlarını taşıyan ihtiyar devlet başkanları gördü Sovyet halkı.

Özgürlüğün olmadığı, şakaların bile cezalandırıldığı, halkını fakirlikte eşitlemiş bir ekonomiye sahip, buna karşılık bağlı cumhuriyetlerin sömürüsü üzerine oturan doğal kaynaklar zenginliğini kendini dünyaya güçlü göstermekten başka bir işe yaramayan silahlanmaya ayıran bir ülkeydi Sovyetler Birliği.

Gorbaçov bu görüntüyü tersine çevirme misyonunun sahipliğini üstlendi.

Halkına özgürlük verme (‘Glasnost’, yani açıklık) ve ekonomiyi gerçekleri yansıtmayan şişirilmiş veriler yerine sağlam temellere oturtma (‘Perestroyka’, yapılandırma) seferberliğini bu amaçla başlattı.

Birilerinin şimdilerde ‘ihanet’ olarak göstermeye çalıştığı onun bu çabaları olsa gerek.

Evet, o çabalar olmasaydı, Sovyetler Birliği varlığını bir süre daha sürdürebilirdi; ancak Gorbaçov’a ‘hain’ diyenleri daha fazla utandıracak uygulamaların ülkesi olarak…

Boris Pasternak’ın Rusya’da basımına izin verilmeyen ‘Doktor Jivago’ romanını ancak kaçırarak ilk önce İtalya’da yayınlatabildiği ve kendisine verilen Nobel edebiyat ödülünün (1958) törenine gitmesine izin verilmediği bir ülkeydi Sovyetler Birliği…

Alexandr Soljenitsin’in romanlarında sergilediği vahim yanlışlıkların yaşandığı bir ülkeydi…

Gulag yarımadasının ağır işçiliğe mahkum edilen ülke aydınlarının çile çektiği bir yer olduğu ülke.

Putin, Gorbaçov’un hayaleti üzerinde olduğu için, ülkesi aydınlarına özgürlüğü bütün bütüne yasaklıyamıyor bugün.

İyi de bütün bunları neden anlatıyorum?

Gorbaçov’un vefatının ardından ‘hain’ sıfatını kullanan bizdeki medyacılar, kendilerini özgürlük savaşçısı olarak takdimden de çekinmiyor ve bugünlerin bir an önce bitip yeni dönemin gelmesini sabırsızlıkla bekliyorlar.

Bunların arzuladığı ‘yeni dönem’ ile yeni dönemde ön planda olması beklenen siyasilerin topluma sundukları ‘yeni dönem’ profili arasında fark var.

Herhalde öğrenmek hakkımızdır: Hangisi gerçek bunların?

*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.