Fehmi Koru*
AK Parti’de lider veya sözcü konumunda bulunan birilerinden, kişileri veya toplumu rencide edici herhangi bir açıklama geldiğinde, medyada derhal ‘muhafazakar tepki’ beklentisi kendini belli ediyor.
Tepki bekleniyor ama özellikle muhafazakarlardan…
‘Muhafazakar’ dediklerinde de kast ettikleri, AK Parti örgütlerinde veya AK Parti’nin seçilmiş kadrolarında yer alanlar…
Bekledikleri bir türlü yerine gelmiyor.
En son ‘sürtük’ sözcüğü kullanıma girdiğinde bu durum yaşandı.
AK Parti genel başkanı sıfatı da bulunan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan partisinin grup toplantısında Gezi Parkı eylemlerine katılmış olanlar için kullandı o sözcüğü. “Bunlar çürük, bunlar sürtük” diyerek…
Sözlüklerde karşılığı arandığında ‘fahişe’ anlamına kullanıldığı görülüyor o sözcüğün…
Hiçbir kadın için söylenmeyecek bu ifadenin geniş bir kitle hedef alınarak kullanılması hayli gürültü kopardı.
Ancak AK Parti saflarında herhangi bir kımıltı görülmedi.
Tek bir AK Partili kimliğine sahip birinden sözcüğe itiraz gelmedi.
Medyada bu duruma şaşanlar yanında bu durumu ‘siyasal İslamcı’ diye etiketledikleri AK Partili kimliğine uygun sayanlar da çıktı.
Oysa beklentilerin karşılık bulmamasının şaşılacak bir yönü yok. Durumun ‘siyasal İslamcı’ sıfatının ‘İslam’ tarafıyla bir ilgisi bulunmuyor. Tam anlamıyla ‘siyasal bir tavır’ ile ilgili bu durum.
AK Parti yola ilk çıktığından bu güne, yani 20 yıl içerisinde, büyük bir değişim ve dönüşüm yaşadı. İlk günlerinde herhangi bir AK Partili ağızdan böyle bir sözcüğün de içinde bulunduğu türden aşırı ifadeler duyulması mümkün değildi. Diyelim oldu, AK Parti’den birisi haddi aşan bir çıkış yaptı, o dönemde yine partili kimliği bulunan önder konumundaki birden fazla kişiden tepki gelirdi.
Farklı bir AK Parti vardı o dönemlerde.
Gezi Parkı eylemlerine o dönem AK Parti’de farklı bakan ve görüşünü kamuoyuyla paylaşan bayağı önemli konumda insanlar vardı, hatırlayalım.
Bugün ise AK Parti artık bir lider partisi.
Lider partilerinde en belirgin özellik lidere tam itaattir. Lider dışındakilerden beklenebilecek en aşırı tepki ancak yutkunmak olabilir.
Sanıyorum, günümüzde AK Partililer bolca yutkunuyorlar.
Lider partilerine hakim olan genel tavrın bir başka dışa vurumu da iktidardan hiç gidilmeyecek duygusudur.
O ne yapıp edecek ve parti sürekli iktidarda kalacak inanışı.
Bunu sağlamak için yapılacak her şeyi kabule de hazırdır lider partilerinde yer alan insanlar.
Oysa demokrasilerin en basit tanımında bile iktidarların seçimle belirlenme özelliği ön plandadır. İktidarlar gelip geçicidir. Halkın oyuyla iktidara gelmiş olanlar günü geldiğinde yine halkın oyuyla yerlerini muhalefete bırakırlar.
Türkiye, 150 yıl öncesinde parlamentoyla tanışmış, Cumhuriyet’le birlikte kendilerini yönetecekleri seçimle belirlemiş insanların ülkesi. Çok partili sisteme geçildiğinden bu yana kaç parti iktidara geldi ve geçti, sayısını çıkarmak bile kolay değil.
Demokratik bir ülkede yaşıyoruz ve çok büyük ihtimalle ilk seçimde yeni bir iktidara yol verecek seçmenler…
Başka demokratik ülkelerde, özellikle liderin değil fikri beraberliğin önem taşıdığı partilerin söz konusu olduğu demokrasilerde, iktidar-muhalefet geçişliliği politikaya ilgi duyan ve içinde yer alan herkes tarafından kabul edilmiş bir veri olduğu için, partiler ve partililer, iktidara gelme fırsatı bulduklarında, bir gün muhalefetle yer değiştireceklerini bilirler.
Öyle olduğunu bildikleri için davranışlarını da bu gerçeğe göre ayarlarlar.
Yoksa politikacı dünyanın her yerinde aynıdır. Kısa yolu sever. İktidara bayılır. İktidarda bulduğu imtiyazları kaybetmek istemez. Muhalefet her yerde tehdit olarak görülür. İktidardan gitmemek için her şeyi yapmayı arzular politikacılar.
‘Donald Trump sendromu’ diye bir deyim var mı, bilmiyorum; ancak bildiğim ABD’de Trump’ın yaptıkları ve yapmak istediğini belli ettiği halde önü ilk seçimde kesildiği için arzularını yerine getiremediği her şey, dünyanın başka yerlerindeki politikacıların da yapmak istedikleridir.
Yenildiği halde yenilgiyi kabul etmek istemedi Trump.
Bir kez daha seçilebilseydi, ikinci dört yılında bambaşka bir Amerika ile karşılaşacaktı dünya.
Muhtemelen Rusya’ya benzeyecek bir Amerika ile.
Halkın yarıya yakını buna tav olduğu halde, diğer yarısı buna geçit vermedi.
Politikacılar demokratik ülkelerde de yapabilseler, medyayı dizginlemek, sosyal medyayı devre dışı bırakmak, muhalifleri ‘düşman’ göstererek politika alanını ‘beka’ mücadelesine sahne haline getirmek isterler.
Ancak isteklerini yerine getirmezler.
Trump gibiler bir istisnadır; diğerleri farklı davranmayı tercih ederler.
Muhalefeti zorlamak, eleştirileri bastırmak, kendilerini hep iktidarda tutmak için atacakları her adımın, çıkaracakları her yasanın, kuralları bozma veya esnetme yoluna girmenin, yarın konumlarını terk etmeleri gerektiğinde aleyhlerine kullanılabileceğini bildikleri için kendilerini tutarlar.
Yargıya müdahaleye kalkışmaz, mümkün olduğunca saydamlığı elden bırakmaz, yasalar çıkararak eleştirileri engelleme yoluna gitmez, halkın eğilimlerini göz ardı etmez, iktidardan olduklarında başlarını ağrıtacak yanlışlıklardan iktidardayken kaçınırlar.
Doğrusu bu olduğu veya sevdiklerinden değil, uzun vadede çıkarları bunu gerektirdiği için böyle davranırlar.
Ülkemizde lideri güçlü bir parti iktidarda; ancak yine de iktidarın seçimle değiştiği demokrasi kuralı geçerliliğini koruyor.
Seçim de ufukta göründü zaten.