Fehmi Koru*
Abdullah Gül’ün ‘Türk insanı’ tipolojisi için tam bir örnek teşkil eden babası Ahmet Hamdi Gül’ün cenaze töreninde ‘sürpriz katılımcı’ kimdi sizce?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan değildi herhalde…
Aralarında konulara bakışta farklılıklar belirse ve öyle konular her geçen gün biraz daha artsa da.. hatta paralı tetikçiler aralarını bozmak için ellerinden geleni yapsalar bile.. Gül-Erdoğan ikilisinin arasında ortak yaşanmışlıklar çok fazla.
Erdoğan’ın Kayseri’ye Gül’ün babasını ebediyete uğurlamaya gelmesi, Gül ile aynı safta durup onun kaybına birlikte gözyaşı dökmesi, hayır, asla sürpriz değildir.
CHP’nin şaşkınlığı
Ancak CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun da cenaze törenine katılması bir sürpriz sayılabilir.
Partisinden Deniz Baykal’ın Abdullah Gül ismini de telâffuz etmesi bile CHP’nin içini karıştırmaya yetmişken, Kılıçdaroğlu’nun Gül ile cenazede saf tutması, yan yana fotoğraf vermesi doğrusu büyük cesaret…
Henüz dumanı tüten bir referandumun ardından hiç de iyi bir görüntü vermiyor anamuhalefet partisi. Sistem değişikliğine ‘Hayır’ diyen yüzde 48.6’ı oyun anlamını değerlendirmekte zorlanıyorlar. Oyların bütününü CHP’nin sayma hatası kıyılarında dolaşılıyor.
Sandığa yansıyan irade üzerine ipotek koymaya kalkanlar var CHP içerisinde…
Lideri ise, kendisini sandık sonucunu sorgulamaya ve imkânsızı mümkün kılma çabasına hapsetmiş gibi; Yüksek Seçim Kurulu’nun kararını iptal ettirebilmek için hukukun kapılarını zorluyor.
Benzer bir boşa çabayı iktidar partisinin oylarının yüzde 40 civarına gerilemiş olduğu 7 Haziran (2015) seçimi sonrasında da sergilemişti CHP ve AK Parti’nin beş ay içerisinde ibreyi yeniden lehine döndürmesini sağlamada en belirgin rolü oynayabilmişti.
Galiba bu defa da ‘kaybedenler kulübü’ içerisinde yer alacak CHP.
Yüzde 48.6’yı doğru değerlendirebilmek için, önce, ‘Evet’ oyu veren yüzde 51.4’ün tahlilini gerçekçi biçimde yapmak gerekiyor.
O oyların önemli bir miktarının ‘sistem değişsin’ diye verilmediğini, ‘Hayır’ oyu baskın çıktığında ortalığın karışabileceği, muhalefetin duruma el koyabileceğine güvensizliğin ülkeyi sıkıntıya sürükleyebileceği endişesinin insanları ‘Evet’ cephesine yönlendirdiğini bilmek şart.
Referandum sonrasında CHP’nin içine düştüğü kavgalı durum, o kesime haklı olduğunu düşündürüyorsa şaşmam.
Neyi paylaşamadıkları beni de düşündürüyor CHP’lilerin…
Kurultay istiyorlar ve kurultayı erkene çekme kararı alınıyor, neden?
Cumhurbaşkanlığı seçimine 2,5 yıl kadar bir süre varken, şimdiden kimin aday gösterileceğine dair bir münakaşa açıyorlar, neden?
Parti sözcüsü de yapılmış bir genel başkan yardımcısını istifaya götüren bir iç kavga yaşanıyor, neden?
Siz bu sorulara doğru dürüst cevaplar bulabiliyor musunuz? Ben bulamıyorum.
Kişilikleri ön planda tutan bir anlayış hakim CHP’ye… AK Parti’nin çizgisine bakıp ona uygun bir karşı-politika geliştirmek yerine, Tayyip Erdoğan’ı karşısına alıp onu yıpratmayı önceleyen bir kampanya yürütmeyi yeğliyor; kendi içine döndüğünde de “Kılıçdaroğlu mu, Baykal mı?” yarışı ön plana çıkıyor. “Yarışta ben de varım” diyen Fikri Sağlar’a ve Muharrem İnce’ye tahammül edilemiyor.
Bu mudur yani bir anamuhalefet partisinin kılpayı geçmiş bir referandum sonrasında takınması gereken tavır?
Muhalefet için AK Parti içerisine bakılıyor, hayret…
Zaten bu yüzdendir ki, ülkedeki gidişi beğenmeyen okumuş-yazmış kesim, değişim için CHP’ye değil yine AK Parti’ye bakıyor.
Muhalefetin de onun içinden çıkmasını bekliyor.
Garip, ama gerçek bu.
İç-dayanışması en sağlam parti AK Parti, dağılıp bölünmesi neredeyse imkânsız; ancak onun içinde ve dışında yer alan insanlardan pek çoğu işte bu imkânsıza bel bağlamış görünüyor.
Yeni bir hareket AK Parti’den çıksın beklentisine…
Oysa CHP’nin kendisini dönüştürmesi, dünyanın ve ülkenin gerçeklerine bugünün penceresinden yaklaşmayı getirecek yeni bir söyleme sahip olması, kavgacı olmayan bir üslupla yeni politikalar önermesi, kişi/ler ile uğraşmak yerine yaklaşımlar ve kavrayışları ele alarak değerlendirmesi daha şık olmaz mı?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP genel başkanı sıfatıyla AK Parti’nin ilk başbakanı ve ilk cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü acılı gününde yalnız bırakmaması, partisinin yaşadığı çalkantılara rağmen Kayseri’ye gidip cenaze törenine katılması her şeye rağmen iyi bir başlangıç.
Bunun devamı gelmeli.