Fehmi Koru*
ABD başkanı Donald Trump’ın yanına İsrail başbakanı Benjamin Netanyahu’yu da alarak Washington’da yaptığı Filistin’le ilgili açıklamanın üzerinden günler geçti. [Göreceksiniz, üzerinden haftalar ve hatta aylar da geçecektir.] Şimdiye kadar verilen tepkiler dışında herhangi bir anlamlı gelişme yapılabildi mi?
Bu sorunun cevabı için biraz önceye dönmemiz gerekiyor.
Büyükelçilik Kudüs’e, Golan tepeleri İsrail’e
İlk önce 2018 yılının Mayıs ayına…
“Önemli bir mesajım olacak” açıklamasını yapmıştı Trump ve hemen ardından önemli mesajın ülkesinin İsrail’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşımak olduğunu duyurmuştu. 14 Mayıs 2018 günü de, ABD’nin bu amaçla inşa ettirdiği Kudüs’teki büyükelçilik binasına taşınma töreni yapıldı. Törene görüntülü mesajıyla katılan Trump, “İsrail’in başkenti Kudüs’tür ve her bağımsız ülke gibi İsrail de kendi başkentini kendisi kararlaştırma hakkına sahiptir” dedi.
Trump’ın sözlerini, ABD’den gelen dört Cumhuriyetçi Parti senatörü ve Trump’ın damadı da olan Ortadoğu danışmanı Jared Kushner ile birlikte 32 ülkenin büyükelçisi veya diplomatı tören yerinde izledi.
Tepkiler, hem de en sert cinsinden tepkiler, o açıklama ve tören vesilesiyle İslam Dünyası’ndan duyuldu.
Sonuç?
ABD’den sonra bir çok başka ülke daha büyükelçiliğini Kudüs’e taşıdı.
Yukarıda anlattığım olayın mazisi biraz eski -iki yıl kadar eski- olduğu için unutulmuş olabilir, o sebeple geçen yıl yine tepkilere yol açmış bir başka Trump klasiğine daha bakmakta yarar var.
Geçen yılın (2019) 25 Mart tarihi…
İsrail aslında Suriye toprağı olan Golan tepelerini 1967 yılından beri işgali altında tutuyor. BM kararlarına göre, İsrail’in işgal ettiği tepeyi Suriye’ye çoktan geri vermesi gerekirdi; stratejik değeri bulunduğunu ileri sürerek BM’nin konuya ilişkin birden fazla kararına uymadı İsrail. Yıllar içerisinde yerleşsinler diye binlerce İsrailliyi oraya da taşıdı.
Trump, geçen yıl Mart ayında, Washington’da düzenlediği basın toplantısında, yanına yine Netanyahu’yu alarak, ülkesinin Golan tepeleri üzerinde İsrail’in egemenliğini resmen tanıdığını ilan etti. Bunu imzaladığı bir başkanlık kararıyla resmiyete de döktü.
Anlık tepkiler dışında elle tutulur ve anlam taşıyan herhangi bir gelişme yaşandı mı bu olayın ardından?
Hayır yaşanmadı. İki yıl önceki büyükelçilik taşıma ve bir yıl önceki Golan tepeleri kararlarından sonra tepkiler dışında sonuç alıcı bir gelişme yaşandığını hatırlamıyorum.
Şimdi sorular ve cevaplar
Peki, ‘Yüzyılın Anlaşması’ adı verilen ‘Ortadoğu barış planı’ iddialı yeni Trump projesinin, yani bugüne kadar çoğu ABD nezaretinde yapılmış bir dizi müzakerenin ruhuna ve BM’nin yıllar içerisinde aldığı çeşitli kararlara bütünüyle aykırı olan bu girişimin herhangi bir sonucu olacak mıdır?
Evet, büyük ihtimalle olacaktır.
Kudüs’ün İsrail’in ‘bölünmez ve ebedi başkenti’ ilan edilip büyükelçiliğin oraya taşınması ile işgal altındaki Suriye toprağı olan Golan tepelerinin İsrail’e ait olduğu kararları sonrasında Trump’ın girişimleri kalıcılık kazandı; bu son girişim de muhtemelen benzer bir sonuç doğuracaktır.
[Araplar İsrail’e üç kez savaş açtılar (1947, 1967, 1973) ve bunların sonrasında barış arayışları başladı. Çeşitli konferanslar ve müzakereler yürütüldü. (Camp David mutabakatı 1978; Madrid Konferansı 1991; Oslo Anlaşması 1993; yeniden Camp David 2000; Taba 2001; Suud Kralı Abdullah’ın barış planı 2002; yol haritası 2003; Cenevre Mutabakatı 203; Annapolis Konferansı 2007; yakınlaşma görüşmeleri 2010). Hepsinde ‘iki devletli çözüm’ eksenliydi müzakereler ve Kudüs Filistin devletinin başkenti olacaktı.]
Trump’a gelene kadar bütün Amerikan başkanları ‘Filistin sorunu’ için ‘iki devletli çözüm’ konusu dışına çıkmayan politikaları savundular.
Büyük ihtimalle, tepkilerin lafta kalmayacağı, 50’den fazla ülkeden oluşan İslam Dünyası’nın duyacağı rahatsızlığın ABD çıkarlarını zedeleyecek bir düzeye ulaşabileceği endişesiyle…
[İsrailli bir fanatiğin 1969 yılında Mescid-i Aksa’yı kundaklamaya kalkışması üzerine, o zamanki Suudi Arabistan Kralı Faysal, 25 İslam ülkesini harekete geçirerek olayı kınamış, ancak kınamayla sonuç alınamayınca, konuya duyarsız kalan Batı ülkelerine petrol ambargosu uygulamaya başlamıştı. Petrolsüzlükten kış ortasında evlerde ısınamadı Batılılar. İslam İşbirliği Teşkilatı (eskinin İslam Konferansı Örgütü; İKÖ) o olay üzerine kurulmuştur.]
Petrol ambargosu Batı ülkelerini ciddi biçimde sarstı.
Batı yaşadıklarından dersler çıkarıp geçmişte başına gelenin tekrarını imkansız hale getirmeyi biliyor. Bugün yapılacak bir petrol boykotu işe yaramaz. Yine de tepkiler ötesinde de yapılabilecek bir şeyler mutlaka vardır.
İİT bugün Cidde’de konuyu görüşecek.
Arap Birliği Örgütü de geçen hafta toplandı ve ‘Yüzyılın Projesi’ adı verilmiş planın kabul edilemeyeceğini ilan etti, planı kınadı.
Herhalde İİT toplantısından da benzer bir kınama kararı çıkacaktır.
İşte o kadar.
Zaten 1969’da bile varlığını hissettirebilen İslam Dünyası’nın bugünkü hali bundan ötesine izin verir mi, şüpheliyim.
Batı kendisini zor duruma düşürebilecek girişimleri aldığı tedbirlerle işlevsiz bırakmayı becerirken, İslam Dünyası’nı oluşturan ülkeler aynı süre içerisinde kendi güçlerini zayıflatacak idraksizliklere yol açtılar.
Suriye, Irak, Libya, Yemen’in halleri ortada.
Mısır ve Ürdün Filistin konusunda farklı düşünüyor.
Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri de keskin tavırlardan kaçınma eğiliminde.
Geriye ne kalıyor?
Kendimizi aldatmayalım; bu tabloda bizim de sorumluluğumuz var.
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır