Gündem

Fehmi Koru: Kazalar kaderimiz olmamalı... CHP Kılıçdaroğlu’nun gezisine gizem katmak zorunda mıydı?

"Kritik bir seçime gidilen bir ülkede muhalefetin acemiliği gerçekten şaşırtıcı"

17 Ekim 2022 07:16

Fehmi Koru*

Bartın/Amasra’da 41 can alan maden kazası siyaset alanında beklendiği türden tepkilerle karşılandı: İktidar cephesi alttan alarak ve ailelere vaatlerde bulunarak üzerine fazla gelinmesini önleme gayreti içerisine girdi; muhalefet ise konuyu doğrudan iktidarın günah listesine ekleme yolunu tuttu.

Tabloya bakarak söylenecek tek bir şey var: Bundan da ders alınmayacak ve bir daha başka hiçbir maden ocağında can alıcı kazalar yaşanmayacağının garantisi yine olmayacak. Madenlerde çalışanlar günün sonunda sağ-salim evlerine varacaklarından yüzde yüz emin olmayacak, aileleri en ufak bir olağandışılığı “Yoksa kaza mı oldu?” tedirginliği olarak yaşayacaklar…

Nereden mi biliyorum?

Ülkemizde daha önce meydana gelmiş can alan – can yakan maden kazalarının tarihi çok eski. Benim görebildiğim liste 1983 yılı sonrasına ait. O yıl Zonguldak/Armutçuk beldesindeki taş kömürü ocağında 103 işçi grizu patlaması sonrasında hayatını kaybetmiş…

Her yıl olmasa da bir-iki yıl arayla kazalar birbirini takip ederek bugünlere gelinmiş.1990’da 68, 1992’de 263, 1995’te 38, 2003’te 10, 2004’te 19, 2009’da 19 işçi maden ocaklarında ya patlamalarda ya da göçük altında kalarak hayata veda etmiş.

Sonrası her yıla birden fazla kaza düştüğü için daha da kötü. 2010’da üç ayrı maden kazasında toplam 50, 2013’te iki ayrı kazada 9, 2014’te biri ülkenin en çok can kaybı verilen maden ocağı kazası sayılan Soma olmak üzere tam sekiz ayrı yerdeki maden ocaklarında meydana gelen kazalar 329 işçinin hayatına mal olmuş.

Olmuş da olandan ders alınıp bu tür olayların bir daha yaşanmaması için tedbirler alınmış mı?

Soma kazasının ertesi yılı, 2015’te, yine birden fazla -6- can alıcı kaza yaşanmış.

Ve önceki gün Bartın’da meydana gelen 41 canı kaybettiğimiz kaza.

Yukarıdaki cümleyi ‘son kaza’ diye bitirmişken, ‘kaza’ sözcüğünün önündeki ‘son’ sıfatını sildim. Yine de bu kazanın son olmasını diliyorum.

Maden ocakları çalışma şartlarının en zor, kaza tehlikesinin en yüksek olduğu iş yerleridir. Bazı ülkeler bu sebeple, insan hayatını ön planda tutarak, sorunlar yaşanmış maden ocaklarını kapatma yoluna gitmiş, ocakları çalıştırmaya devam eden ülkeler ise kazaları bütünüyle imkansız hale getirecek tedbirler almışlardır.

Kazalar yine de oluyor; ancak daha çok yeterli tedbir alınmayan ülkelerde…

Onların hangi ülkeler olduğunu uluslararası haberleri izleyenler biliyor; izlemeyenlerin de tahminde zorlanacaklarını sanmıyorum.

Bizim hangi kategoride olduğumuzu görmemiz için ise yukarıda sunduğum listeye bakmak yeterli.

Tedbir eksiğimiz var ve insan hayatını tehlikeye sokan ocakların sorumluları, uyarılara aldırmıyor, kaza sonucunda kendilerine hesap sorulmayacağı gevşekliğiyle hareket edebiliyor.

İşte bu yüzden, Bartın’da yaşananın ‘son kaza’ olacağından kuşkuluyum.

Ancak bu son olmalı. Bir daha bu tür kazalar yaşanmaması için elden gelen bütün tedbirler alınmalı. Tedbir alınamayacak durumda olan ocakların kapılarına da, hiç tereddütsüz, kilit vurulmalı.

……

Kılıçdaroğlu’nun gezisi ‘gizemli’ miydi?

 Kılıçdaroğlu ABD’de.. CHP milletvekili Yunus Emre hemen arkasındaki sırada.. (Fotoğraf Karar gazetesinden..]

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ABD gezisi de yine beklendiği türden tepkilerle tartışılıyor. İktidar ortakları geziyi gizli ve gizemli toplantılar yapıldığı gerekçesiyle ‘şaibeli’ buluyor; CHP ise…

Geziyi CHP cephesinin nasıl değerlendirdiğini, Kılıçdaroğlu ile birlikte ABD’ye giden heyetten CHP İstanbul milletvekili Yunus Emre’nin kaleminden Karar gazetesinde bugün okumak mümkün.

Emre’ye göre “Bu seyahat, cumhuriyetin ikinci yüzyılında bilimin ışığında ilerleme amacı için bir dönüm noktası.”

Kılıçdaroğlu’nun ‘İkinci Yüzyıl Vizyonu’ adı verilen bir yaklaşımı var; o çerçevede orada iş çevreleri, öğrenciler ve düşünce kuruluşlarıyla temas kurmak üzere ABD’ye gidilmiş. 

Yazıda ABD’nin eğitim kurumlarıyla bizim üniversitelerimiz mukayese ediliyor, Harvard ve MIT gibi üniversitelerde bilimsel araştırmalarıyla öne çıkan Türkler’in bilim dünyasına katkıları övülüyor, bu arada yurtdışı eğitimlerini ABD’de almakta olan öğrencilerimizin ülkeleriyle yakından ilgilendikleri izlenimi özellikle vurgulanıyor.

İyi de, bu tür tespitler için bir parti liderinin o kadar zahmete katlanması gerekir miydi?

Şu sırada hem de?

Harvard ve MIT gibi ABD’nin öndegelen bilim yuvalarında eğitim görmüş herhangi bir kişiyle oturulup konuşulsa, benzer bir sonuca hiç zahmetsiz ulaşılabilirdi.

Yazar, iktidar cephesinin geziye ilişkin eleştirilerine cevap teşkil edecek pek bir şey söylemiyor.

Gizli ve gizemli toplantılar iddiasıyla ilgili…

Birlikte gidilen seyahati izlemekte olan gazetecilerden habersiz geçirilen sekiz saat ile ilgili…

Temasları ve görüşmeleri izlemeleri için ABD’de bulunan gazetecilerin toplantıların çoğuna alınmamaları biraz garip değil mi?

İktidar cephesinin eleştirileri daha çok gezinin bu yönleriyle ilgili ve onları önemseyip geçersiz kılacak herhangi bir açıklama milletvekili Yunus Emre’nin yazısında yok.

Yoksa gezinin özellikle ‘gizemli’ kalması mı isteniyor?

Önemli mi bütün bunlar?

Aslında önemsiz. İktidar cephesinin geziye atfettiği ‘gizlilik ve gizem’ özelliği günümüz gerçekleri açısından fazla anlamlı değil. Bugünün dünyasında birileriyle yüz yüze görüşmek için on saatlik zahmetli bir yolculuğa çıkmak gerekmiyor; cep telefonuyla bile görüntülü görüşmeler yapılabiliyor.

Ülkelerin diplomatları gerektiğinde temas kurulmakla da görevliler.

Liderinin gezisini, öncesi ve sırasında iyi planlamadığı görüntüsü vermekteydi CHP, galiba sonrasında da acemilik sürüyor.

Kritik bir seçime gidilen bir ülkede muhalefetin acemiliği gerçekten şaşırtıcı.

*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.