Fehmi Koru*
Partiler 2,5 ay sonra yapılacak yerel seçimde kazanmasını istedikleri adaylarını birbiri ardına açıklıyorlar. Dün MHP bazı adaylarını açıkladı; bugün de AK Parti pek çok adayını duyuracak.
Aslına bakılırsa, AK Parti’nin duyuracağı adayların isimleri dünün ileri saatlerinde bilinir hale gelmişti bile. Bugün resmi duyuru yapılacak.
Bir önceki aday listesi de aynı akıbete uğramıştı. Resmi açıklamadan neredeyse 24 saat önce, aday isimleri listesi, ben dahil bir çok meraklının eline geçmişti; hem de adayların kimlik bilgileriyle birlikte…
Herhalde bu da AK Parti’nin bir yeni propaganda manevrasıdır…
Neyse…
Sanıyorum herkes kendi yaşadığı il veya ilçeye hangi partinin kimi aday gösterdiğini, biraz da hangisine oy vereceği hesabıyla, yakından takip ediyordur.
Benim bu anlamda yakından takip ettiğim üç il var.
Hayatımın ilk dönemini, çocukluğum ve ilk gençliğimi yaşadığım, halen de yakınlarımın ikamet ettiği kent olan İzmir…
Meslek hayatım sebebiyle çeyrek yüzyıl sokaklarını çiğnediğim, şu sıralarda aile fertlerimden bazılarının çalışmak için tercih ettiği başkent Ankara…
Ve son 20 yıldır ikamet ettiğim ve hayatımın bundan sonraki yıllarını geçirmeyi umduğum ülkemizin gözbebeği İstanbul…
Bu üç ilde başkanlığı kazanmak için yarışacak iddialı isimler belli oldu sayılabilir.
Önümüzdeki günlerde adayların daha yoğun sahaya indiklerini göreceğiz.
Dün AK Parti’nin adayı Murat Kurum’u futbol sahalarında gördük. Daha doğrusu, İstanbul’un üç büyük takımı olan Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş kulüplerini ziyaret etti Kurum ve her üç takımın yöneticileriyle görüştü. Herbiri adaya takım formalarını hediye etti.
Kendisinin İstanbul için bir şans olduğunu kameralar önünde ifade etmekten çekinmeyen Galatasaray kulübü başkanından onay da aldı.
Bu ziyaretler ve alınan onay adaya kazandırır mı kaybettirir mi acaba?
AK Parti adayının kampanyasını yürütenler, hiç kuşkusuz, bu ziyaretleri oylarına olumlu katkı sağlayacağını düşünerek planlamış olmalılar.
Ben öyle düşünmüyorum da.
Rakip adaylar da aynı yolu izlemeyi düşünüyorlar mıdır acaba?
Seçim kampanyaları çoktandır bilimsel bir uğraş alanı. Bu alanın uluslararası uzmanları olduğu da bilinir.
Bir ara bizde de isimleri bazı partilerle telaffuz edilen bu alanın dünya çapında bilinen iki ismi var; iki Amerikalı: Arthur J. Finkelstein ile George Birnbaum…
Arthur Finkelstein ABD’de Richard Nixon ile başlayan kariyerini, ardından gelen neredeyse bütün Cumhuriyetçi başkan adaylarına hizmet sunarak öldüğü tarihe kadar -2017- geçirdi.
Günümüzde onun çizdiği yolu, ondan öğrendiği yöntemleri kullanarak, çömezi George Birnbaum sürdürüyor.
İlgileri yalnız ABD’yle sınırlı değildi bu iki ismin, Macaristan’da Viktor Orban’a ve İsrail’de Netanyahu’ya da hizmet sundu bu ikili.
Dünyanın en zenginleri sıralamasında en başlarda yer alan George Soros’u günah keçisi olarak kampanyalarında kullanarak bu siyasilere ülkelerinde seçimler kazandırttılar.
Yabancı uzmanların bulaştırıldığı seçim kampanyalarının her zaman başarılı olduğu söylenemez. Yabancılar bazen -hatta çoğu zaman- tanımadıkları ülkelerin seçimlerine burunlarını soktuklarında, başarısızlığı da getirebiliyorlar.
Bunun en çarpıcı örneği, 1991 yılı genel seçiminde, bizim ülkemizde yaşandı.
Anavatan Partisi’nin o zamanki genel başkanı ve başbakan Mesut Yılmaz, seçim kampanyasını Fransız reklamcı Jacques Seguela’ya emanet etmişti.
O seçimi ANAP kaybetti.
Futbol kulüplerini ziyaret fikri bana biraz yabancı kokulu bir kampanya türü olarak geldi. Kulüplerin taraftarlarının bu ziyaretleri hazzedeceklerini pek sanmıyorum.
Son merakım şu: Acaba bu kampanyanın arkasında hangi akıl var?