*Fehmi Koru
Türkiye için İstanbul önemli. Sadece tarih açısından ve doğal güzelliği bakımından da değil. Ülke nüfusunun neredeyse beşte biri İstanbul’da yaşıyor. İstanbul’un ülke ekonomisi içerisindeki ağırlığı ise başka herhangi bir ille mukayese edilebilecek gibi değil.
Belki İstanbul için bir zamanlar kullanılan ‘taşı toprağı altın’ sözü artık havada kalıyor; fakat kabına sığamayanlar veya daha geniş imkanlara sahip olmak isteyenlerin gözünü diktiği kent yine İstanbul oluyor.
İstanbul’un politik değeri
Politikacı gözünde değeri ise tartışılmaz. Bilenler, “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi de kaybeder”görüşünü tekrarlıyorlar. O söz ne denli doğrudur tartışılabilir; ancak “İstanbul’u kazananın Türkiye’yi de kazandığı” denkleminin doğruluğu Tayyip Erdoğan ve AK Parti’nin serüveninden de anlaşılabiliyor.
İstanbul’u kazandı Tayyip Erdoğan ve sonrasında Cumhurbaşkanlığına kadar giden yol önünde açıldı.
AK Parti’nin 31 Mart seçiminin yenilenmesi ısrarı boşuna değil sizin anlayacağınız…
CHP’nin İstanbul belediye başkanlığını elde tutma çabası da aynı sebeple anlaşılabilir bir şey.
“İstanbul’u kaybeden…” diye başlayan cümlenin akla düşürdüğü akıbetin başına gelmesini istemiyor AK Parti; CHP ise Tayyip Erdoğan’ın siyasi serüveniyle doğruluğu ispatlanmış “İstanbul’u kazanan…” diye başlayan cümlenin kendisi için de doğrulanmasının peşinde.
Ülkede iktidar olmanın yolunun başlangıcı olarak görüyor İstanbul’u kazanmayı CHP ve bunun için de CHP’liler 31 Mart öncesinde olduğu gibi 23 Haziran’a giden süreçte de canla başla çalışıyor.
Sonuç?
Hepimiz biliyoruz: CHP 31 Mart’ta adayı sayesinde ipi göğüsleyebildi; aynı durum 23 Haziran’da da tekrarlanabilirse bunu sağlayan yine adayının kimliği olacak…
Ancak yine hepimiz, Ekrem İmamoğlu’nun ‘tipik bir CHP’li’ olmadığını biliyoruz. Bilmesek de, siyaseti yakından izlemeye çalışanlara öyle bir izlenim veriyor CHP adayı…
İstanbul’u kazansa ve Türkiye’de iktidar olabilmek için umutlansa bile CHP’nin günümüz şartlarında o başarıyı gösterebilmesi hayli zor. Neredeyse imkansız.
Neden?
Dün yazdım: 1973’te CHP İstanbul belediye başkanlığını rakibi Adalet Partisi’ni bayağı geride bırakarak kazanmıştı. Ahmet İsvan o seçimde yüzde 63.6 oranında oy alarak İstanbul belediye başkanı seçilmişti.
Yazım için İsvan’ın siyasi macerasını en baştan anlattığı ‘Başkent Gölgesinde İstanbul’kitabına yeniden göz gezdirirken yukarıdaki soruya cevap teşkil edecek bazı tespitlerle karşılaştım.
CHP’nin ‘Cumhuriyet’i kuran parti’ olarak övündüğü bir tarihi geçmişi var; o övünülecek geçmiş aynı zamanda CHP’nin yumuşak karnı. O dönemde yaşananlar milletin hafızasında güçlü bir yere sahip ve hepsi de olumlu değil o dönemle ilgili anıların…
Rakiplerinin eski defterleri açarak CHP’ye yönelttiği ‘geçmişine dönük eleştiriler’ çoğu kez o anıları canlandırmaya ve seçimlerde oyları olumsuz ekilemeye yol açıyor.
Ahmet İsvan’ın kitabından şu paragrafı birlikte okuyalım (s. 22-23):
“Gittiğimiz her köyde Demokrat Parti temsilcisi bulunuyor, bize genellikle dostça fakat kesin ifadelerle karşı çıkıyor, jandarma dayağının ve asıl, 6 lira yol vergisinin hesabını soruyordu. Evet biz, birkaç yıl önce bitmiş olan Tek Parti zamanında köylü vatandaşlarımızdan, -dikkat edilsin, bütün vatandaşlardan değil, yalnız köylü vatandaşlarımızdan- yılda 6 lira yol vergisi almış, bu vergiyi ödeyemeyenlerin malına haciz koydurmuş, evindeki eşyaları, kapkacağını, halısını, kilimini hacz ettirmiştik. O günlerde bir günlük yevmiye 25 kuruştu. Bunları dinlerken ‘Yeter Söz Milletindir!’ haykırışının ne kadar yerinde ve etkili olduğunu anlamak çok kolaydı. Bu suçlamalara karşı bizim yararlanabileceğimiz tek savunma, aşar vergisini kaldırdığımızı söylemek ve savaş giderlerinin büyüklüğünü hatırlatmak oluyordu. Görüldüğü gibi savunmamız çok cılızdı. 6 lira yol vergisinin kırsal alanda CHP görüntüsü üstünde yaptığı etki, benim köylerde katıldığım parti çalışmalarında on yıl boyunca önümüze dikilen en kalıcı tahribatı oluşturuyordu. Biz hep aşağıdan almaya, savunmaya çalıştık. O zamanlar niye ‘Evet hata edilmiştir, ama bundan ders aldık’ deyip işin içinden çıkmadık, hala düşünürüm.”
Yol vergisi… O bile belli insanları 1950’lerde CHP’den uzak tutmak için yetiyordu.
Tabii bir de Jandarma dayağı…
Özeleştirisiz işi zor CHP’nin
Bugünün belli eğilimdeki insanları için CHP’ye oy vermeyi zorlaştıran geçmişe ait daha ciddi eleştirel unsurlar da var. Yalnızca AK Parti’ye oy vermekte olan insanları değil. ‘CHP ödüllü’ bir sanatçı olan ‘sol Kemalist’ Attila İlhan’ın kitaplarını okuyanlar bile CHP’ye kolay kolay oy veremez.
Sonradan CHP’den İstanbul belediye başkanlığını kazanacak Ahmet İsvan’ın 1950’lerde köy köy dolaşarak iktidar partisine oy verenleri kendi yanlarına çekmekte yaşadıkları zorluklardan yıldığında “Hata ettik, ama bunlardan ders aldık diyemedik” hayıflanması bugünkü CHP için de geçerlidir.
CHP’liler, bugün de, geçmişle ilgili eleştirilere muhatap olduklarında, hiç tereddüt etmeden, “Eleştirilerinizde haklısınız, ama bütün bu dedikleriniz eski dönemlere ait; hata ettik, hatalarımızdan da dersler çıkardık” diyemiyorlar…
Bülent Ecevit ‘özeleştiri’ anlamına gelecek bir söylemle halkın karşısına çıktığında (1977) CHP’ye yüzde 41.4 gibi yüksek bir oy devşirebilmişti.
Ekrem İmamoğlu İstanbul’u yeniden kazanır mı, göreceğiz. Kazansa bile “İstanbul’u kazanan Türkiye’yi de kazanır” deyişinin CHP için geçerli olacağından çok mu çok kuşkuluyum. AK Parti CHP’ye bakıp boşuna telaşlanıyor.
Daha güçlü bir özeleştiri yapmadan CHP’nin iktidar umudu boşa çıkmaya mahkum gibime geliyor.