Fehmi Koru*
Yeni bir dönem.. Sahiden mi? O halde benim iki önerim olacak..
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Çin’de başlayan, Washington’da devam eden, Brüksel’de çok yönlü temaslarla geçen gezileri sona erdi.
Brüksel gezisi de herkesi memnun etmiş görünüyor.
Kopma noktasına geldiği izlenimi alınan Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkisinin sona ermediği, devam edeceği anlaşıldığı için bu mutluluk.
Batı da Türkiye’den vazgeçmek niyetinde değil, Türkiye için de şimdilik Batı dışında elle tutulur bir alternatif görünmüyor.
Ticaretimizin neredeyse yarısı Avrupa ülkeleriyle ve bizim petrolümüz ve doğalgazımız yok; ürettiğini satarak yaşayan bir ülkeyiz.
Eleştiriler ve ‘yeni dönem’ temennisi
Ancak, Brüksel’de yapılan NATO toplantısı sırasında ve AB yetkilileriyle yapılan ikili görüşmelerde, bazen nezaket çerçevesini de zorlayan bazı eleştirilerin gündeme getirildiği anlaşılıyor. 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında alınan OHAL kararı ile uygulamaya konulan hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı tasarruflar eleştiri konusu.
Medyaya yönelik gözaltılar ve tutuklamalar.. geniş çaplı tasfiyeler..
ABD Başkanı Donald Trump, Brüksel’de de, ‘FETÖ’cü papaz’ konusunu yeniden açmış.. AB’nin her düzeydeki temsilcileri de gazeteciler ve yazarlarla başlayıp akademisyenlere kadar uzanan geniş çaplı gözaltı, tutuklama ve görevden uzaklaştırmaları gündeme taşımış… Almanya Başbakanı Angela Merkel’in özellikle üzerinde durduğu konu da Türk asıllı bir Alman gazetecinin tutukluluk durumu…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Brüksel’den dönerken, gezisini ve temaslarını izleyen gazetecilerle, görüştüğü AB yetkililerinden (AB Konseyi başkanı Donald Tusk ile AB Komisyonu başkanı Jean-Claude Juncker’den) duyduğu “Artık yeni bir dönem başlatalım” temennisi paylaşmış…
‘Yeni bir dönem’ gerekli gerçekten; hem de sadece Batı ile ilişkilerin yeniden sağlamlaşması açısından değil, ülke içerisinde de normalleşme ve bununla irtibatlı olarak ekonomik dengelerin sağlıklı bir zemine oturması bakımından da gerekli bu.
Hatta elzem.
Ülkemiz 45 gün önce bir referandumla devlet sisteminde köklü bir değişikliğe doğru adım attı. Dağınık yetkiler iki yıl içerisinde yaşanacak değişikliklerle Cumhurbaşkanı tarafından kullanılır hale gelecek.
OHAL olağan halle değiştirilmeli
Devleti yönetenlerin artık kendilerinden daha emin hale gelmelerini ve buna uygun davranışlar sergilemelerini beklemek hakkımız.
OHAL’in kaldırılmasıyla işe başlanabilir.
Savaş gibi, doğal âfetler gibi, büyük çaplı terör olayları gibi sıradışı şartları ülkeye dayatan dönemlerden geçilirken başvurulması uygun görülmüş anayasal tedbirleri içerir ismi üstünde Olağanüstü Hal (OHAL)…
Türkiye’de 15 Temmuz 2016 tarihinde başıbozuk askerlerin giriştiği darbe elbette OHAL’i hak ediyordu; ancak sadece 1,5 ay olarak hedeflenerek 3 aylığına alınmış OHAL kararının iki kez yenilenmesi ve “Ülke huzura kavuşana kadar” tarzı müphem ifadelerle süreklilik kazanacağının anlaşılması onu farklı bir boyuta taşımış bulunuyor.
Bir ülke sürekli olağanüstü bir halde olduğunu kendisi kabul ederse bunun getireceği sıkıntılara da katlanmak zorunda kalır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yurtdışı temaslarında karşılaştığı eleştirilerin altında yatan da budur.
Şu anda yapılanlar OHAL’li bir ortamda değil de anayasa ve yasaların tam anlamıyla uygulandığı doğal ve olağan bir ortamda yapılıyor olsa.. hem daha az eleştiri alır.. hem de gelebilecek eleştirileri göğüslemek kolay olur…
Anayasa ve yasalara uygun davranılan bir ülkeye.. onun devlet mekanizmasına.. ve yargısına.. kimse söz söyleyemez.
OHAL’den en kısa zamanda vazgeçilmesi bunun için önemli.
Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı konuşmalı
Bir diğer konu da ‘darbe gecesi’ ile ilgili soru işaretlerinin ortadan kaldırılması gereğidir.
Dün TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu raporunu açıkladı.
Eşzamanlı olarak Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) da darbe öncesi, sırası ve sonrasına dair bulguları yansıtan bir raporu, üzerinde ‘Gizli’ damgası bulunmasına rağmen, kamuoyuyla paylaşıldı.
Darbede görev aldığı düşünülen rütbeli kişilerin ‘şüpheli’ olduğu bir dava da başladı ve kamuya açık şekilde devam ediyor.
Bunların hepsi olumlu gelişmeler.
Ancak yine de o geceyle ilgili kafa karıştırıcı birkaç nokta hâlâ var ve kafası karışıklar tarafından gündemde de tutuluyor.
Kalkışmanın ‘FETÖ’ ile irtibatlı olduğu genel bir kanaat… 250 kişinin canına kasteden, şehitler verilmesine yol açan sergerdelerden yargının hesap sormasına kimsenin karşı çıkması mümkün değil.
Öyleyse o birkaç noktayı da açıklığa kavuşturmakta ve kafa karışıklığını gidermekte yarar var.
Genelkurmay’ın bir yazarın (Hürriyet’ten Mehmet Yılmaz’ın) üzerinde durduğu bir soruya bir yetkilisi aracılığıyla açıklama getirmesi olumlu bir adımdı; onu başka adımlarla devam ettirmek gerek.
‘Yeni bir dönem’ başlatılacaksa.. benim önerim.. bu iki konuyla işe başlanmasıdır.
Konuyu yakından izleyen birkaç gazeteci ile Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı karşı karşıya gelebilir ve o geceyle ilgili bilinmeyenlerin perdesi aralanabilir.
Ne de güzel olur bu yapılırsa…