Fehmi Koru*
Hafızamda doğru mu kalmış diye kısa bir haber taraması yaptım, yanılmamışım: Tayyip Erdoğan devlet yönetiminde köklü değişiklikler yapma niyetiyle ilgili ‘müjdesini’ cumhurbaşkanı olduktan hemen sonra duyurmaya başlamıştı; muhalefet de niyetinin yanlışlığı konusunda onu uyarmaya koyulmuştu.
Devleti ‘anonim şirket’ gibi yönetmek niyetindeydi Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Balıkesir’de yapılan ‘ekonomi ödülleri töreni’nde bu görüşünü ifade ettiğinde yıl 2015’ti.
Okuyalım:
“Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir. Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı, yürü yürüyebilirsen. Bu ülke bu şekilde sıçramaz.”
Nasıl yapacaktı bunu?
Cevap aynı konuşmada var:
“Sizden benim istirhamım şudur: Yeni Türkiye’yi, başkanlık sistemini, yeni anayasayı her fırsatta milletimize anlatmanızıdır. Sizler bu ülkenin bir işadamı gibi yönetilmesini istemez misiniz?”
Anayasa değiştirilecek ve ülkenin işadamı mantığıyla yönetilmesini sağlayacak ‘başkanlık sistemi’ getirilecekti.
[Aynı konuşmada başka ilginç ifadeler de var. Şimdilerde iktidar ortağı MHP ile birlikte “HDP kapatılsın” propagandasını yürüten Cumhurbaşkanı Erdoğan, parti kapatma konusuna farklı yaklaşıyor ve anayasaya “Bir siyasi partinin kapatılması teklif dahi edilemez” hükmünün konulması gerektiğini savunuyor. Kendisinin cumhurbaşkanı olmasından önce başlatılmış ‘çözüm süreci’ amaçlı girişimden vazgeçildiğinin işareti olan,“Kardeşim Kürt sorunu da ne; artık böyle bir şey yok” cümlesi de ilk o konuşmada Erdoğan tarafından sarf edilmişti.]
Ülkenin ‘işadamı mantığı’ ile bir ‘anonim şirket’ gibi yönetilmesi niyetine dair sonradan da literatüre katkıları olmaya devam etti Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın…
Muhalefet?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülkeyi anonim şirket gibi yönetme niyetini açıklamasının ardından, MHP lideri Devlet Bahçeli, o düşünceyi hedef alan çok sert açıklamalar yapmaya başlamıştı.
Birini okuyalım:
“Türk devleti işletme, şirket, holding değildir. Türk devlet geleneğinde kârı odak alan A. Ş. özelliği de yoktur, olmamıştır. Devlet şirket gibi yönetilmeyecektir.”
Konuşmanın içerisinde politikacı ağzından çıktığında bile kulağa hoş gelmeyecek tarzda olağanüstü sert ifadeler var; onları tekrarlamakta yarar yok. Bahçeli, o dönemde -2015 yılı mart ayında- sonradan kendi teklifiyle anayasa değişikliği yoluyla gerçekleştirilecek ‘başkanlık sistemi’ne şiddetle karşıdır ve aksine sözleri ‘zehir kusmak’ olarak görmektedir.
Türkiye’nin ‘anonim şirket’ anlayışıyla yönetilmesi için gerekli olan ‘yeni sistem’ sonunda AK Parti-MHP ortak girişimiyle anayasa değiştirilerek gerçekleşti. Önce, iki partinin 339 milletvekilinin oylarıyla değişiklik teklifinin referanduma gitmesi sağlandı (20 Ocak 2017). Birkaç ay sonra -16 Nisan 2017 tarihinde- yapılan referandumdan sonra da, yine AK Parti ve MHP’nin yürüttüğü kampanyalar sonucunda %51.41 oy oranıyla sandıktan onay alan ‘yeni sistem’ işlemeye başladı.
O zamandan beri devlet 2015’te ‘müjdesi’ verilen ‘anonim şirket’ anlayışıyla yönetiliyor.
Ekonomide yaşanan sıkıntılar ve dış politikada görülen aksamalarda kendini ilk belli etmeye başlamış ne kadar yanlışlık varsa, onların hemen hepsinin altında ‘anonim şirket’ anlayışı yatıyor. Depremler sonrasında yüksek sesle eleştirilen pek çok konu da aynı anlayışın ürünüdür.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yanına MHP lideri Bahçeli’yi de alarak çıktığı deprem bölgesi gezisinin Adıyaman durağında, depremi takip eden ilk birkaç gün ile ilgili olarak ‘helallik’ istedi ya, o dolaylı özrü getiren devletteki hantallığın sebebi de yine aynıdır.
Devlet ‘anonim şirket’ yönetir gibi yönetildiği için yaşandı-yaşanıyor yanlışlıklar…
Ekonomik bir faaliyet olarak anonim şirketler doğru yönetilirse başarılı olabilir, ortaklarına kâr getirisinde bulunabilir, nitekim bulunuyor da. Ancak, devlet aynı mantıkla yönetilmeye kalkıldığında, hep doğru işler yapılmak istense bile, başarı elde etmek mümkün olmuyor.
Olmadığı ortada.
İki yönetim alanı arasında ciddi farklar var:
Yönetim yüzünden şirket zarar ettiğinde ceremesini yalnızca sermayesine katılmış olanlar çekerken, devlette işler yolunda gitmez ve sorunlar yaşanırsa bundan sadece yönetici politik kadroya oylarıyla destek vermiş olanlar değil, bütün millet etkileniyor.
Anonim şirket başarısız olduğunda şirketin başındaki kişi ile yönetim kadrosu kolayca değiştirilebilirken, devlet yönetimi her beş yılda bir yapılan seçimlerle oluşuyor ve kadroyu değiştirmek için o sürenin tamamlanması beklenmek zorunda.
Şimdilerde “İstifa, istifa” sesleri yükseliyor, birileri “Neden kimse istifa etmiyor?” sorusu eşliğinde yönetici kadroda yer alanları suçluyorlar ya, bunun da sebebi ‘anonim şirket’ anlayışıyla yakından ilişkili.
İstifa etmesi beklenen kişiler yeni sistemde kendilerini tam değil sınırlı sorumlu görüyorlar çünkü.
Adında ‘anonim’ sıfatı var, ama ülke yönetimine o sistemi adapte ettiğinizde devlet aslında ‘sınırlı sorumlu’ birimlerden oluşmuş hale geliyor.
Yönetici kadro içerisinde yer alanlar, içlerinden istifa yoluyla görevden ayrılmak geçse bile, bunu yapma iradesinden yoksunlar.
Zaten bu yüzden dışarıdan bakınca ‘istifa’ gibi görünen ayrılmalar yeni sistemin jargonunda ifadesini ‘affını istedi’ şeklinde buluyor.
Şunu da kayda geçireyim de aradan öyle çekileyim: Cumhurbaşkanı olur olmaz devlet yönetimine farklı yaklaşımını ‘anonim şirket’ benzetmesiyle yapmaya başladığında, muhalefetin, AK Parti genel başkanı da olan Tayyip Erdoğan’a uyarı anlamına da gelecek eleştirileri, sonradan gelişen olaylarla doğrulanmış durumda.
Devlet Bahçeli “Sakın ha” anlamı taşıyan o zamanki konuşmalarında muhtemel yanlışlar konusunda ne uyarıda bulunmuşsa, onlar sonradan yaşandı, yaşanıyor.
Ancak MHP lideri o zaman şiddetle uyardığı yanlışlıkları bugün aynı şiddetle savunuyor.
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.