Fehmi Koru*
Türkiye’nin bugün en büyük sorunu, iki ay sonra yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde AK Parti ile MHP’nin ortak adayı Tayyip Erdoğan’ın karşısında kimin veya kimlerin aday olarak yer alacağı mıdır?
Bazılarına göre en büyük sorun bu.
Günlerden beri bu konu tartışma gündeminin birinci sırasına yerleşmiş görünüyor.
Abdullah Gül’ün adaylığının ciddiyet kazanmasından beri…
Oysa Türkiye’nin ilk ve temel sorunu cumhurbaşkanı adaylarının kişiliği değildir. Temel sorun, 16 Nisan 2017 referandumunda sandığa kıl payı farkla yansımış olan anayasal sistem değişikliğidir ve bu değişikliği doğru bulmayanlar açısından cumhurbaşkanlığı seçimi en son fırsattır.
Yanlıştan dönmek için son fırsat…
Ülkemiz için doğru olan parlamenter sistemdir
Bir zamanlar başkanlık sistemine geçilmesine en şiddetle karşı çıkanların başında gelen MHP lideri Devlet Bahçeli’nin o günlerde itiraz için söylediklerine bugün kulak verilecek olursa, sadece bu yapılsa bile, gidişin durdurulmasının ne kadar elzem olduğu anlaşılır.
MHP’nin şimdi farklı telden çalması bu gerçeği değiştirmiyor.
Kendi hesabıma ben, konu ne zaman açılsa, ülkemiz için doğru olanın, ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesinin daha da pekiştirildiği, denge ve denetim mekanizmaları takviye edilmiş parlamenter sistem olduğunu savunageldim.
İstiklal Savaşı’nı da yürütmüş ve en umutsuz günlerde ülke için umut olmuş Meclis’i devre dışı bırakmayla sonuçlanacak yeni sistemin bize uygun olmadığına bugün daha da fazla inanıyorum.
Referandumda oy kullanan halkımızın yarıya yakını da benimle aynı görüşteydi. Diğer yarı farklı düşündüğü için sistem değişikliği kabul edilmiş oldu. Sandık 24 Haziran’da da beklendiği gibi sonuç verirse, ülkemiz, 25 Haziran gününden itibaren farklı bir sisteme bütünüyle geçmiş olacak.
Beklenen olmaz ve 16 Nisan 2017 ile 24 Haziran 2018 tarihleri arasında yaşadıklarımızla halkın eğiliminin değiştiği anlaşılacak şekilde oylar sandığa yansırsa, hatadan dönülmesinin kapısı da aralanmış olabilecek.
‘Cumhur-başkanlık sistemi’nin bütün unsurlarıyla uygulamaya konulmasını arzu eden ve bu amaçla çaba gösterenler kadar, bunu doğru bulmayıp çare arayışına girenler ve 24 Haziran seçimine hatadan geri dönmek için önemli bir fırsat gözüyle bakanlar da takdir edilmeli değil midir?
Hayır, öyle olmuyor.
Her parti kendi adayıyla seçime giderse…
Günlerden beri, konu bütünüyle kişiselleştirilerek, bu yolda atılan ve atılacak her adım kınanıyor.
Palas pandıras sistemini değiştiren ilk ülke olmaya namzediz.
Yalnızca iktidar cephesi mi ülkenin gerçek sorununu gözlerden saklamaya çalışan veya görmezden gelen?
Muhalif bilinen isimler -hatta partiler ve partililer- arasında da bu durumu göremeyenler var.
Cumhurbaşkanı seçiminde kimin veya kimlerin aday olacağını tartışmak bu alandaki kafa karışıklığının bir göstergesi.
Her parti kendi adayıyla seçime giderse ikinci tura bile kalmadan seçimin nasıl sonuçlanacağı aşağı yukarı bugünden bellidir. Buna rağmen, “Ben olayım” veya “Benim adayım olsun” veya “O mu, asla olmasın” türü çabalar günü belirliyor.
Oysa konunun bu yönü bir tarafa bırakılarak tartışmayı sistem değişikliği üzerinde yoğunlaştırma zamanıdır.
Her partinin yapması gereken, genel seçimde alacağı oyları en yukarıya çekmenin çabasına girmek olmalı.
Abdullah Gül ismi bu sebeple önem taşıyor.
İki yanlıştan bir doğru çıkmaz
Gül‘e yakıştırılan “Sustu, sustu, şimdi aday olmak istiyor” görüşü her anlamda yanlış.
Sistem münakaşalarında hangi tarafta durduğuna dair görüşünü sürekli belli etti; şimdi de -eğer kabul edecekse- pek arzulamamasına rağmen adaylığı üstlenecek; bunu her haliyle belli ediyor zaten.
Referandumla bugün arasında geçen bir yıl, sistem değişikliğinin, propagandasının yapıldığı türden bir sıçramayı getirmediği, ülkeyi uçuşa geçirmediği ortada.
Tam tersine, bir yıl önceden daha iyi durumda değil ülkemiz. Değişim tam uygulamaya konulduğunda bu eğilimin tersine dönebileceğinin işaretleri de alınmıyor.
Gençler mutsuz, ülkeye en fazla yararı dokunabilecek nitelikli gençlerin gözü, kapağı dışarıya atmakta. Bir zamanların ‘örnek alınacak ülkesi’ olmaktan hızla uzaklaştığımız fark edilmiyor mu sanılıyor?
Bunları yazıyorum, ama muhalefetin dikkatini, kör parmağım gözüne türden, adaylar üzerinde yoğunlaşmaktan uzaklaştıracağını bekliyor muyum?
Ne yazık ki, hayır.
İktidar cephesi, bana göre, gereksiz yere heyecan yapıyor.