Fehmi Koru*
Bereket konuyu çok yakından izleyen kalemler var da onlar sayesinde bilinmesi gerektiği halde çoğumuzun bilmediği gündeme ilişkin gerçekler haber değeri kazanabiliyor.
Vaktiyle farklı isimlerle anılan, ancak 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında ‘FETÖ’ diye anılmaya başlayan yapının bir parçası olarak görülen insanlarla ilgili Türkiye’nin çeşitli yerlerinde açılmış olan davalar hakkında önemli ayrıntıları o kalemler sayesinde öğrenebiliyoruz.
Yargılananların bir bölümü ‘terör örgütü’ üyeliğinden suçlu bulunuyor, en son Sözcü davası kararında yaşandığı üzere bir bölümü de ‘örgüte üye olmamakla birlikte bilerek yardım ettikleri’ gerekçesiyle aynı sonuçla karşılaşıyor.
Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak da ikinci grupta yer alıyor. ‘Terör örgütü üyesi değil, fakat ona yardım ettikleri’ gerekçesiyle yargılananlar grubunda…
Posta gazetesindeki köşesi şu yakınlarda Hürriyet’e taşınan Nedim Şener FETÖ konulu gelişmeleri en hassas biçimde izleyen kalemlerden…
Şener’in geçen hafta gelişmeleri özetleyen yazısında ilginç bir bilgiye karşılaştım: Meğer FETÖ’den yargılananlar arasından olaya katıldıklarını inkar eden asker kişilerin sayıca yarısından fazlası ‘itirafçı’ olmuş…
En iyisi yazının o bölümünü birlikte okuyalım:
“15 Temmuz darbe girişimine katılan FETÖ üyesi rütbeli TSK personelinin sayısı 5 bin 600 civarındaydı. 2017 yılı Mart ayından itibaren başlayan ‘sabit hat’ soruşturmalarında ise 17 bin 370 FETÖ üyesi tespit edildi. Yani darbeye katılanların iki katından fazlası bu yolla belirlendi. Bunların 1359’u firar ederken 16 bin 11’i gözaltına alındı. Delillere rağmen gözaltına alınan ve inkâr yolunu seçen 6 bin 164 kişi tutuklandı. İlginç rakam ise itirafçı sayısında… Delilleri inkâr edip tutuklanan 6 bin 164 kişi iken, itirafçı olarak serbest kalanların sayısı 6 bin 439 olarak gerçekleşti. Yani inkâr edenden çok itiraf eden var. İtirafçıların gözaltına alınanlara oranı ise yüzde 41 olarak gerçekleşti.”
‘İtirafçı’ olanlar ceza almaktan kurtuluyorlar; ancak ‘itirafçı’ sayılabilmek o kadar kolay değil; her şeyden önce kendisinin örgüt içerisinde işgal ettiği yere uygun ve daha önce hiç bilinmeyen bilgiler/isimler vermesi gerekiyor ‘itirafçı’ sayılmak için…
FETÖmetre denilen sistem
Askerlerden kimlerin ‘FETÖ üyesi’ olduğunu tespitte işe yarayan bir sistem bulunmuş; adına ‘FETÖmetre’ deniliyor. Bir tür ‘mihenk taşı’ yerine geçen bu sistemde kişilerle ilgili bilgiler çapraz sorularla sınanıyor. Önceden belirlenmiş tam 64 kriter var ve onların önemli bir bölümüne uyanların ‘FETÖcü’ olduğuna hükmediliyor.
Sistemle ilgili tablo hayli etkileyici; çok sayıda asker kişi o kriterler üzerlerine uygulanarak tespit edilmiş.
‘FETÖmetre’ sisteminin mucidi de bir asker: Deniz Kuvvetleri Komutanlığı kurmay başkanı olan Tümamiral Cihat Yaycı.
Ne hikmetse, son YAŞ toplantısında terfi etmesi beklenirken, Cihat Yaycı terfi alamamış…
“Libya komşumuzdur” tezi
Oysa yalnızca ‘FETÖmetre’nin mucidi değil Tüma. Yaycı, aynı zamanda Türkiye’nin Libya’ya asker göndermesiyle sonuçlanan deniz hakları konusundaki tezin sahibi de yine o.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Libya konusunda soruları da cevapladığı televizyon programında, adını da vererek, kendisinden sitayişle bahsetti. Libya ile aynı denizi iki tarafından paylaştığımız tezi üzerinde 10 yıldır çalışıyormuş Cihat Yaycı, hatta bu tezini işleyen ‘Libya Türkiye’nin Denizden Komşusudur’ adını taşıyan bir de kitap yazmış.
Bizler “Libya konusu da nereden çıktı?” şaşkınlığını yaşarken, aslında dar bir çevrede bilinen Tüma. Yaycı’ya ait bir tez kendisini hayata geçirecek siyasileri bekliyormuş…
Konuyu Cihat Paşa’nın adıyla ilk Aydınlık gazetesi duyurmuş…
FETÖmetre sistemi bile yeterli iken bir de harita üzerinde bayağı mesafeli duran Libya’nın aslında Türkiye’nin komşusu olduğu tezinin sahibi bir asker var ve o terfi ettirilmiyor…
Çok garip.
Ve kanal İstanbul hesabı
Daha da garip olan, Türkiye’nin Cihat Yaycı’ya son günlerin tartışma gündemini teşkil eden bir başka konuyu daha borçlu olduğu gerçeğinin pek bilinmemesi.
Nedim Şener’in yazısında karşılaştığım itirafçı sayısıyla ilgili ayrıntı sayesinde kendisinin FETÖmetre mucidi olduğu bilgisine ulaşınca, konuyu irdelemeye çabalarken, Libya ile ilgili tezin de aynı kişiye ait olduğunu o vesileyle öğrendim.
Oradan da, Kanal İstanbul konusunun Montrö anlaşmasını bozma riski taşıdığını ileri sürenlere karşı, Tüma. Yaycı’nın hem de ayrıntılı bir hesaplamayla “Ne münasebet, Kanal İstanbul ülke için üstelik büyük bir gelir kaynağı olacak” iddiası eşliğinde projeye sahip çıktığı gerçeğiyle karşılaştım.
Konuya ilişkin haberi önce Aydınlık gazetesinde okudum; gazetenin kaynağı ise Haber-7 internet sitesi.
“Boğaz’da 2,4 milyar dolar kayıp / Dolar, altın hep artıyor ama Boğazlar’dan geçiş ücreti 35 yıldır güncellenmedi. 1983’te 1 gram altının 2.78 ABD Doları’na sabitlenmesinden ötürü Türkiye her yıl yaklaşık 2,2 milyar dolar kaybediyor. Gram altın bugün 40 dolara dayandı ancak Boğaz geçişi neredeyse bedava. Tümamiral Cihat Yaycı çarpıcı tespitler ortaya koydu.”
Halkın pek itibar etmediği gerçeği kamuoyu yoklamalarına da yansıyan Kanal İstanbul projesine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu denli sıcak bakmasının ve yakınlarının “Çatlasalar da patlasalar da yapılacak” diye konu üzerinde ısrarlı olmalarının en önemli sebebinin bu hesap olduğunu düşünüyorum.
İnşa edileceği güzergah üzerinde arsa spekülasyonuna dikkat çekenler, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden bazı yatırımcıların Kanal İstanbul bölgesinde geniş topraklar satın aldıklarının altını çizenler de oluyor; ancak esas sebep bütçeye ek gelir getireceğine dair Cihat Yaycı’nın sunduğu bu hesap ise hiç şaşırmam.
FETÖmetre… Libya’nın aslında komşumuz olduğu tezi… Ve tabii Kanal İstanbul ile ilgili hesap…
İyi de, tezlerine sahip çıkılan Tüma. Cihat Yaycı, sırası da geldiği halde, neden son YAŞ’ta terfi ettirilmedi?
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.