Fehmi Koru*
Türk sağı, her rengiyle, uzun yıllar önce, Doğu Almanyalı komünist oyun yazarı Berthold Brecht (1898-1956) tarafından ifade edilen “Önce karın doymalı, sonra ahlak” iddialı tiyatro oyununu ülkemizde sahneleyen solcu sanatçılara tepki göstermişti.
Milli Selamet Partisi, lideri Necmettin Erbakan’ın formüle ettiği “Önce ahlak ve maneviyat” sloganıyla milletten oy talep ederdi.
Bugün ülkemiz ekonomik sıkıntılara muhatap. 1 somun ekmeğin 5 TL, 1 litre benzinin 30 TL olduğu, TÜİK enflasyonunun yüzde 75’e dayandığı ülkemizde hayat pahalılığı herkesi etkilemekte; cumhurbaşkanı maaşına Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından %40 artış yapılması bu yüzden… [Temmuz ayında asgari ücrete, çalışanlar ve emeklilerin maaşlarına aynı oranda zam yapılmasını bekleyebiliriz.]
Ekonomide yaşananlar ahlak konusunu gündemin dışına itiyor.
Konuyu daha az konuştuğumuz gibi, konuştuğumuzda da karşımıza çıkan sorunları ekonomide yaşananlar gerekçesi ile açıklama yoluna gidiyoruz.
Brecht bir anlamda doğrulanmış oluyor.
Maalesef ekonomik durum yalnız ‘ahlak’ gibi soyut bir alanı etkilemekle kalmıyor, hemen her konuda etkisini hissettiriyor.
Dış politika gibi sınırları dar bir alanda bile…
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’ın (MbS) şahsı ile ilgili Türk devlet yetkililerinin ağızlarından çıkan suçlamalar kalınca bir kitabın sayfalarını doldurabilir.
Ülkesinin vatandaşı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın, İstanbul’daki başkonsolosluk binasında, Riyad’tan gelen kalabalık bir infaz timi eliyle vahşi bir cinayete kurban gitmesi haklı bir infiale sebep olmuştu.
Cinayet mekanı olarak Türkiye’nin seçilmesi bu infiali büyüten sebepti.
İktidar sözcülerinin vahşi eylem yüzünden suçladığı kişilerin MbS’nin yakınları olduğunu yine aynı sözcülerin ağzından dinledik.
Yalnız Türkiye kamuoyuna ayrıntıları bütün çıplaklığıyla paylaştırmakla yetinmeyip eylemi gerçekleştiren ve infaz timine talimatı verenlerin gizli kalacağını sandığı vahşeti bütün dünyaya duyuran da yine iktidar sözcüleriydi.
Birleşmiş Milletler (BM) Türkiye’nin zorlamasıyla yetkin bir hukukçuyu konuyu araştırmak üzere ülkemize gönderdi; BM temsilcisinin müthiş suçlayıcı raporunda kullanılan bütün kanıtları sağlayanlar da yine devlet görevlileriydi.
Kaşıkçı cinayeti, gazetecinin Washington Post yazarı olması sebebiyle, ABD’de de gündem oldu ve CIA tarafından hazırlanan rapor Suudi Arabistan’la ilişkileri kendi elinde tutan Donald Trump’ı bile araya mesafe koyma ihtiyacı duyacak kadar etkiledi. Trump’tan görevi devralan Joe Biden de aynı mesafeli politikayı sürdürüyor.
Petrol fiyatlarındaki artış yüzünden Suud’tan medet ummak için şu yakınlarda Riyad’ı ziyaret niyetinde olduğu duyulunca yükselen tepkiler Biden’i geri adım atmaya zorladı.
MbS yarın Ankara’ya geliyor ve ziyaretiyle ilgili program taslağına bakılırsa Külliye’de ağırlanacak.
15 Temmuz (2016) ‘hain darbe girişiminin finansörü’ olduğu iddiasının muhatabı olan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayed El Nahyan da altı ay önce Külliye’de ağırlanmıştı. [BAE devlet başkanı Şeyh Halife bin Zayed El Nahyan geçen ay vefat edince yerine veliahtı geçti; yani ülkemizde top atışıyla karşılanmış Muhammed Bin Zayed El Nahyan artık BAE devlet başkanı…]
Türkiye’nin kimyasını bozan hain darbe girişiminin arkasındaki en önemli ‘dış güç’ ilan edilmiş BAE ile neden barışıldı?
Bunun tek sebebi var: Ekonomi…
Eski iddialar zengin ülkeden gelecek ekonomik katkı ve muhtemel yatırımlar hatırına unutuldu. [O katkının gelip gelmediğini, BAE’den yatırımcılarla görüşmelerin nasıl sonuçlar doğurduğunu tam bilemiyoruz.]
Şimdi de Suudi Arabistan ile soğuklaşmış ilişkiler ısıtılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan nisan ayı sonunda Riyad’a gitti ve MbS ile orada görüştü.
MbS de yarın Ankara’ya gelecek ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Külliye’de kabul edilecek.
Kısa süre öncesine kadar olağanüstü sert açıklamaların hedefinde bulunan MsB, kendisini o sert açıklamalara muhatap eden Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ikili ilişkilerin geliştirilmesi konusunu görüşecek.
Neden oldu bu akıl almaz dış politika değişikliği?
Ekonominin durumu yüzünden tabii…
Suudi Arabistan’dan ülkemizi -tabii iktidarı da- rahatlatması umulan katkılar bekleniyor ve bu sebeple Cemal Kaşıkçı cinayeti ile bozulan ilişkiler tamir edilmeye ve bu arada karşılıklı sarf edilen olumsuz ifadelerin unutulmasına çalışılıyor.
Acaba unutmak mümkün olacak mı?
Zaten her sabah göz attığım iktidarın muteber saydığı gazetelerde sorumun cevabını aradım.
Buldum da.
‘Türkiye 2023’te yeniden doğacak’ başlıklı köşe yazısında buldum.
Okuyalım:
“Yarın Ankara’ya gelecek olan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Selman ile en az 10 milyar dolarlık SWAP anlaşması imzalanacak. Ayrıca sağlık, enerji, gıda güvenliği, tarım teknolojileri, savunma sanayi, finans, ticaret, turizm, müteahhitlik, gayrimenkul alanlarında yatırım kararları alınacak. TL’deki kazanımlar artacak.”
Bu satırların çıktığı gazete Kaşıkçı cinayeti sonrasında Suudi Arabistan’ı ve özellikle MsB’yi en ağır şekilde suçlayan haber ve yazılarla dolup taşıyordu.
Mesela şu başlıklı yazı: ‘İstihbarat raporu: Kaçıkçı cinayeti bin Selman’ın işi’…
Neyse. Dün dünde kalmış görünüyor.
“Dün dündür, bugün bugündür” lafı bir politikacının ağzından ilk kez işitildiğinde ona en sert karşılığı verenler “Önce ahlak ve maneviyat” bayrağı açanlardı.
Ekonomi iktidarlara huy değiştirme gücüne sahip galiba.