Fehmi Koru*
“Uzun yazıyorum, acaba ondan mı derdimi anlatamıyorum” diye düşünmüyor değilim. Aslına bakılırsa Türkiye’de ele alınacak konuları birkaç satırlık yazılarla hüküm cümlesine dönüştürmek mümkün. Her tespiti gerekçelendirmeye ve daha iyi anlaşılsın diye örneklemeye kalkınca yazı uzun kaçıyor.
Daha iyi anlaşılsın çabası yüzünden daha az anlaşılmak pekala mümkün.
Bugün daha önceleri anlatmaya çalıştığım bir konuyu bu defa özetleyeceğim.
Türkiye’nin bugün konuştuğu-tartıştığı her olumsuz konu aslında sistemin gevşekliğiyle ilişkili.
Hesabı verilemeyen icraatlardan başlayıp elalemin parasını çok kâr getireceği iddiasıyla toplayarak kaçan tiplere, hatta satın almak için imzası gereken bir koltukta otururken ortağı olduğu şirketten mal alınmasını sağlayan devlet görevlilerine kadar herkes sistemin gevşekliğinden yararlanarak bunu yapıyor.
Köşesi olanla önüne mikrofon konulanın otoriter özellikler bulmakta hiç zorlanmadığı bir sistem için ‘gevşek’ demek anlamsız kaçabilir. Kaçmasın.
İnsanoğlu yanlış işler de yapabilecek biçimde kodlanmış bir yaratıktır. Heva ve hevesleri vardır; onların tatmini için elinden gelen her şeyi yapabilecek durumdadır.
Zaten bu sebeple ‘ahlak ilkeleri’ veya ‘etik’ denilen kurallar konmuş, devletler yanlış yapmayı imkansız kılmayı amaçlayan yasalar çıkarmıştır. Yargı ve güvenlik güçleri bunun için vardır.
Din de insanların sınırsız arzularını sınırlamıştır.
Normal bir sistemi bulunan ülkelerde yanlış yapmaya kalkışanlar yine de olur; ancak öyle olaylarla ayda yılda bir denilecek nadirlikte karşılaşılır.
Bizde sıkıntı, dindar görünenin dinin esaslarını, milliyetçi bilinenin ülkenin genel çıkarlarını ve dahi yasalarını hiçe sayabilmesinden kaynaklanıyor.
Dijital parayla para kazandırmak üzere şirketler kuran genç topladıklarıyla yurtdışına kaçmasından bir gün önce ailesiyle iftar etmiş; bunu söyleyen babası.
Oruç tutan dindar biri yani.
Milliyetçiliği kimselere bırakmayan bir çevrenin insanlarıyla içli dışlı olduğu da biliniyor.
Yüzbinlerce insanın ocağına ateş düşürecek, bazılarını intihara sevk edecek bir yanlışlığı yapabiliyor aynı genç ama.
Ancak çok az insana nasip olacak bir devlet görevi olan bakanlığı sırasında yanlış yapanlar da ya ‘yerli ve milli’ olmakla övünen bir çevrenin insanları ya da öyle bir çevre tarafından görevlendirilmiş insanlar.
Sistem gevşek olmasa yapılamayacak işler yapıyorlar.
‘Yap-kaç’a müsait bir sistem var. Kimini yakalayıp yaptığıyla mütenasip olmayan ağır cezalara çarptırabildiği gibi, kiminin yaptığını da gözünden kaçırabiliyor sistem. Bazı alanlarda denetleme mekanizması yok, var olan bazı alanlarda ise insandan insana farklı çalışıyor denetleme mekanizması.
“Vurgun vuranındır” düşüncesi insanları yanlışa sürükleyebiliyor.
Dindarlık, milli duygular fazla bir işe yaramadığı gibi yasalar da etkili olamıyor. Bazen de, tam tersine, dindar ve milli duygulara sahip bilinen insanlar, kendi uydurdukları gerekçelerle, daha rahat yanlışlığa sapabiliyorlar. İnançları ve duyguları onları gemlemiyor.
Çözüm?
Bana göre çözüm için gerçek anlamda demokrasi ve hukuk devleti olmaya çalışmakla işe başlamak gerekiyor. Hakiki dindarlık ve ulus çıkarını önde tutan duygular ancak öyle bir devlette gerçek fonksiyonlarını icra edebiliyor çünkü.
Yazımı daha fazla uzatmayacağım.