Fehmi Koru*
Ülkemiz muhalefetinin büyük bölümü ‘Millet İttifakı’ çatısı altında toplanmış durumda. CHP, İYİ Parti, Selamet, DEVA ve Gelecek partileriyle DP, bir süredir, aynı amaca yönelik bir birliktelik içerisindeler.
O çatıya, her ay en az bir kez aynı sofrada buluşup fikir alışverişinde bulunmalarından hareketle, ‘6’lı masa’ da deniliyor.
AK Parti ile MHP’den oluşan ‘Cumhur İttifakı’, karşılarında oluşan bu birliktelikten hiç mutlu değil. Her iki partinin seçime kadar bu birlikteliğin dağılmasını arzuladığı, liderlerinin her fırsatta yaptıkları konuşmalarında bu konuyu ağırlıklı olarak ele almalarından belli.
Millet İttifakı bir türlü dağılmıyor; tersine, o çatı altında buluşan partiler, seçimden bekledikleri gibi başarıyla çıkar ve ülkeyi yönetme görevini üstlenirlerse, birlikteliklerini iktidarda da sürdürme konusunda kararlı görünüyorlar.
Dışarıya yansıdığına göre, partilerin liderleri kendi iktidarlarında ülke yönetiminde de yer alacaklar.
Son anayasa değişikliğiyle geçilen ‘cumhurbaşkanı hükümet sistemi’nin olağanüstü yetkilerle donattığı makama seçilecek kişi Millet İttifakı’nın adayı olursa, yeni cumhurbaşkanı ‘6’lı masa’da belirlenmiş genel ilkelere uygun davranacak, çatı partileri liderleri bir tür denetim görevini de üstlenecekler.
İlk bakışta böyle bir yönetim biçiminin işlemesi zor gibi görünüyor.
“Çok başlı yönetim yürümez” görüşü herkesin dilinde.
En fazla da iktidar cephesinin…
AK Parti ve MHP liderleri bulundukları her ortamda bu konuyu muhalefetin aleyhine kullanıyorlar.
Saklayacak değilim, çoklu devlet yönetiminin nasıl yürüyeceği konusunda benim de kuşkularım var.
Ancak yürüyüp yürümediği ancak seçimden sonra ve sandıktan destek alındığı takdirde uygulamaya konulunca ortaya çıkabilecek bir ihtimale karşılık, daha iyi olacağı ve ülkeyi kanatlandıracağı iddiasıyla gerçekleştirilmiş, yetkilerin tek bir kişide toplandığı yeni sistemin yürümediği ve ülkenin bu sebeple ciddi bir türbülasyona girdiği ise elle tutulur bir gerçeklik…
İç ve dış politikada yaşanan sarsıntılar ortada.
Ekonomik dev sorunlar bu sistemin marifeti.
Son üç yıldır devlet politikalarında sürekli alt üst oluşlarla karşılaşılıyor; verilen kararlar çok vakit geçmeden o kararı veren kişi tarafından değiştirilmek zorunda kalınıyor.
Örnek mi? Örnek çok.
Geçenlerde Resmi Gazete’de yayımlanan rektörler atama listesinde yer alan bir üniversiteye yanlış atama yapıldığı sonradan ortaya çıktı. Atama yapılan üniversitenin rektörlüğü kısa süre önce doldurulmuş; o üniversiteye atandığı duyurulan kişi aslında bir başka üniversiteye atanmayı bekliyormuş.
Resmi Gazete’de ertesi gün yanlış atama düzeltildi ve doğru atamanın duyurusu yer aldı.
İktidarın şu sıralarda Meclis’e sunma gayretinde bulunduğu ‘başörtüsü’ konusunu anayasayla güvenceye alma iddialı girişim de başka bir örnek.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu sıklıkla geçmişteki ‘başörtüsü yasağı’ konusundaki tavrı sebebiyle partisine yöneltilen eleştirilere son vermeyi amaçlama niyetiyle, kadınların giyim-kuşamlarına karışılmamasını sağlayacak bir yasa teklifini ortaya attı.
“Yasayla olmaz, bunu anayasayla yapalım” karşı teklifi geldi iktidardan…
Neden yasayla olmasın?
[Yasağın kendiliğinden ortadan kalktığını, bundan böyle geri gelmesinin düşünülemeyeceğini, bu sebeple yasaya ihtiyaç bulunmadığını daha önce burada yazmıştım. Hala aynı görüşteyim.]
Esas anayasayla olmaz. Anayasanın şimdiki haliyle bile temel hak ve özgürlükler garanti altında; geçmişte yasakçı uygulamaları dayatanlar anayasaya rağmen bunu yaptılar.
Daha garibi ise şu: Anayasa değişikliğinin Meclis’ten geçebilmesi için bütün partilerin teklife destek vermesi gerekiyor. Muhalefet anayasa değişikliği gerekmediği kanaatinde ve muhtemelen teklife olumlu oy kullanmayacak. O durumda halkoylamasına gidilmesi gerekecek. Ya halk da aynı kanaatle hareket eder ve oyunu esirgerse ne olacak? Başörtüsü yasak hale mi gelecek?
[5 Kasım 2022 tarihli yazımın başlığı ‘Olmayan yasağı kaldıralım derken başörtüsünü referandumla yasak hale getirmek mümkün’.]
Bu uyarı yapıldığında iktidarın büyük ortağı halkoylamasına gidilmeyeceğini söylemişti. Şimdi ise o sözden geri dönüldüğü, konunun halkoylamasına kadar götürüleceği yine aynı ağız tarafından ifade ediliyor.
Ne kadar yanlış.
Sözün kısası, ülkede birkaç yıl önce büyük vaatlerle uygulamaya konulmuş olan yetkilerin tek kişide toplandığı sistem iyi değil, ülkeye yararından çok zararı dokunuyor.
Yapılacak seçimde yalnızca partilere ve adaylara oy vermeyeceğiz, yürürlükteki sistemin devamı veya sona erdirilmesi konusunda ne düşündüğümüzü de oylarımızla sandığa yansıtmış olacağız.
Çoklu yönetim diye eleştirilen yeni dönemin muhtemel uygulaması herhalde şimdikinden daha kötü olamaz; yine de olumsuz bir sonuca yüz tutarsa elbette bir çaresi bulunur.
Yeni dönemde -tabii sandık öyle bir sonuç verirse- daha güçlü hale gelecek parlamento, başka sorunlarla birlikte o sorunu da çözmekte zorlanmayacaktır.
Tek adam rejimlerinin tarihte ve günümüzde ülkelere hayırlı sonuçlar vermediği görüldü, görülüyor. Örnek için fazla uzak olmayan geçmişe gitmek de mümkün, ama öyle bir zahmete katlanmaya gerek yok. Şu anda bile değişik ülkelerde yaşananlar yeterince açıklayıcı.
Suriye’de, Beşşar Esad, halkının yarısını mülteci olma veya ölme tercihine zorlamadı mı?
Rusya’da Vladimir Putin bir iddia uğruna Ukrayna’ya askerlerini saldırdı da ne oldu?
Her iki ülke güçlü tek adamlar tarafından yönetiliyor.
Oralarda çok akıllar devrede olsaydı bunca insani trajedi yaşanmayabilirdi.
Görebildiğim kadarıyla, uygulamaya konulmasını öngördükleri sistemin çalışıp çalışmayacağı sınavını, 6’lı masa, seçimden başarıyla çıkabilirse, seçime kadar geçecek sürede verecek zaten. Esas zorluk bugünkü birlikteliği seçime kadar devam ettirebilmekte. Partiler ve liderleri bundan başarıyla çıkabilir ve iktidar beklentileri de gerçekleşirse, sonrası daha kolaylaşabilir.
Muhalefet için sınav esas şimdi.