Fehmi Koru*
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu dün partisinin grup toplantısında dile getirdiği ‘kirli’ veya ‘sarı’ sıfatlarıyla andığı bürokratlara dönük uyarısını iktidar mensuplarının yurtdışına kaçma hazırlığına bağlayıp akşam saatlerinde yapacağı açıklamasının izlenmesini istemişti.
Akşam saatlerinde gündüzki iddialarını tekrarladı.
Kılıçdaroğlu’na göre AK Parti FETÖ gibi davranıyor, kendi Pensilvanya’sına zemin hazırlıyor…
CHP liderinin açıklamasına birbiri ardına cevap veren AK Parti sözcüleri, Kılıçdaroğlu’nun iddialarını FETÖ taktiklerine benzettiler. Kılıçdaroğlu’nun iddialarının hedefi olan iki vakıf adına yapılan açıklamada da “Baştan sona FETÖ kumpasını andırıyor” çıkışı yer aldı.
Yurtdışında eğitim gören öğrencilerle ilgilenmek üzere nitelikli vakıfların devreye girmesinin ve bu amaçla toplanan paralarla yurt yapılmak istenmesinin suçlanacak bir yönü bulunmuyor. Amaç hiç kuşkusuz doğru.
Kendi hesabıma, ilk uzun süreli yurtdışı eğitim günlerimi geçirdiğim Londra’da, dar imkanlarla dil öğrenmeye gelen gençlerin kalabileceği bir mekan satın alınması girişimine destek vermiştim. Londra’nın mütevazı bir semtinde müstakil bir evden yurda dönüştürülen ve bugün de varlığını sürdüren yurt binası o girişimin sonucudur.
Her büyük başkentte ve Türk öğrencilerin ilgi gösterdiği başka kentlerde benzer girişimlere bugün de ihtiyaç var.
ABD’nin en bilinen kenti New York’ta, kentin en pahalı bölümü olan Manhattan’ın Birleşmiş Milletler (BM) binası ile ülkelerin BM temsilciliklerinin yer aldığı için en pahalı semtinde, ilk iki katı ticarethanelere kiralanmak üzere düşünülmüş 21 katlı devasa bir yurt binası bana da bayağı abartılı geliyor.
Yurt girişiminin sahibi olan iki yerli vakıf Michigan eyaletinde hayli büyük bir de çiftlik satın almış…
Keşke o binanın arsası ile inşaatına sarf edilecek paralar ve çiftlik için ödenen para, önemli üniversitelerin bulunduğu kentlerde, sayıca daha az fakat toplamda daha çok öğrenciye mekan teşkil edecek yurtlar satın alınmasına veya kiralanmasına harcansaydı.
Girişimde abartıya kaçılması konunun farklı yönlere çekilmesine imkan sağlamış görünüyor.
İddiaların odağında, ABD’de milyonlarca dolar dökülerek arsası satın alınan ve arsa üzerine bina inşa edilen yerlerin iktidarın önemli isimlerinin kaçma hazırlığıyla açıklanması bulunuyor.
Kılıçdaroğlu “Onlar kaçacak, kirli bürokratlar ise kaçamayacak” iddiasıyla girişimi açıklıyor.
“Kimler, neden ve ne zaman kaçacak?” sorularına cevap anlamına gelecek bir açıklama bekleyenler CHP liderinin her iki konuşmasında aradıklarını bulamadılar.
Türkiye’de iktidar sahiplerine dönük aşırı iddia ve ithamlar ilk kez bu dönemde dillendirilmiyor. 150 yılı bulan parlamentolu geçmişimizde, hemen her dönemde, muhalefet partileri iktidarlara en aşırı ithamları savurdular.
Süleyman Demirel’in ANAP iktidarına karşı kullandığı “Koskotas dosyaları” kampanyası pek çoğumuzun belleğinde yer etmiştir.
AK Parti de en başlarda kendisinden önceki iktidarların bazıları için zaman zaman yolsuzluk iddialarını ortaya atabilmişti.
Bütün bunlar ülkemiz siyasetine yabancı değil.
Yabancılık duyulacak olan ‘kaçma hazırlığı’ ithamıdır.
Türkiye’de sandığa her geçen gün biraz daha yakınlaşılıyor. İster zamanında -haziran 2023’te- ister tarihi erkene alınarak bu yılın sonbaharında yapılsın, en fazla bir yıl içerisinde ülkemizde seçim var.
Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de sandık iktidar çıkaracak.
Seçmen kitleleri sandığa yönelttikleri iradeleriyle, AK Parti’nin ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın görevlerine devam etmesini isteyebilecekleri gibi, gerekli görürlerse bu defa muhalefete de görev verme yoluna gidebilirler.
Bugüne kadar ülkemizde ne iktidarlar geldi geçti, gidenlerden kaybettiği için yurtdışına kaçma ihtiyacı duyanlar hiç çıkmadı.
Kaybedenler yerlerini itirazsız kazananlara terk etmeyi bildiler.
Önümüzdeki seçimde de daha önce defalarca tekrarlanmış uygar ve demokratik davranıştan farklı bir yolun izleneceğini sanmak için herhangi bir sebep göremiyorum.
Muhalefet kazanırsa iktidarda bulunanlar yerlerini onlara bırakmakta tereddüt etmeyeceklerdir. Aksine beklentilere hak vermeyi gerektirecek elle tutulur bir gerekçe yok.
Kaçma adresi olarak düşünülebilecek ülkeler de ülkelerinde barınamayacak duruma gelmiş olan politik kadrolara kucak açmada istekli davranmıyor günümüz dünyasında. Bu anlamda da ‘kaçma’ fiilini akla getirecek senaryolar için geçerli bir zemin bulunmuyor.
Bu yönleriyle, CHP liderinin dile getirdiği iddialar, sunulduğu kadarıyla havada kalıyor.
CHP lideri daha önce bağımsız bir yabancı gazeteci grubunun didik didik inceleyerek haberleştirdiği ‘Man adası belgeleri’nden Türkiye’yi ilgilendiren iddiaları ele alıp dile getirdiğinde de şiddetli itirazlara ve aşırı tepkilere maruz kalmıştı. Hakkında açılan tazminat davalarından çıkan mahkumiyet kararının bir üst mahkeme tarafından bozulması Kılıçdaroğlu’na bu yeni iddialar için cesaret vermiş gibi.
Ancak yurt yapımına yönelik iddialar ile kaçma hazırlığı yakıştırması arasında illiyet bağı kurabilmek pek kolay değil. O bağı kurabilmek için daha ele avuca gelen irtibatlar ve bunu sağlayacak belgeler gerekir.
‘Kirli’ veya ‘sarı’ diye anılan devlet görevlileri konusuna gelince…
Bizim sistemimizde, kamu görevlileri -memurlar- anayasa ve yasalara uymakla yükümlüdürler. Hiç kimse, hangi düzeyde bulunursa bulunsun, kamu görevlisine anayasa ve yasalara aykırı emir veya talimat veremez. Kamu görevlilerine verilecek emir ve talimatlar anayasa ve yasalara uygun olmak zorundadır. Kamu görevlilerinin anayasa ve yasalara aykırı emir ve talimatlara uymamaları beklenir.
Aykırı talimatları dinleyen ve istenileni yerine getiren kamu görevlileri icraatlarından sorumlu tutulurlar.
Her memur bu gerçeği bilir ve ona göre davranır; farklı davrananlara hesap sorulması doğaldır.