Fehmi Koru*
Geçen haftanın son günü Lübnan’ın hükümeti kurmakla görevlendirilmiş son başbakan adayı Saad Hariri ülkemizi ziyaret etti ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la İstanbul’da görüştü. İki saat süren görüşme sonrasında taraflar böyle durumlarda hep olduğu gibi olumlu mesajlar yayınladılar.
Türkiye’de muhalefet Hariri’nin geçmişte Türkiye’de özelleştirilmiş bir şirketin –Türk Telekom’un- patronu olduğunu hatırlayıp ziyareti sadece bu yönüyle değerlendirdi. Şirketin üzerine çöktüğü, ülkemizin kamu bankalarından aldığı krediyle gerçekleştirdiği satıştan büyük kar sağlayıp borcunu da ödemeden çekip gittiğini ziyaret vesilesiyle bir kez daha öğrendik.
Lübnan’ın ne durumda olduğu ise hiç gündeme gelmedi.
Lübnan’da olan: Çökmüş ülke
Bir zamanlar “Ortadoğu’nun Paris’i” diye anılan Beyrut’un başkenti olduğu Lübnan geçen yılın Ağustos ayından bu yana hükümetsiz.
Beyrut’ta 207 kişinin hayatına mal olan, 7500 kişinin yaralandığı ve binalarda 15 milyar dolarlık tahribata yol açan 2020 Ağustos’undaki büyük patlamayı takiben meydana gelen ortamda suçlanan hükümet çekilmek zorunda kalmıştı.
O gün bugündür başbakan adayları atanıyor, hiçbiri hükümeti kuramıyor.
Hükümetsizlik Lübnan’ın en zararsız derdi.
Ülke çökmenin, çökmüş ülke (failed state) durumuna gelmenin eşiğinde.
Beyrut’taki Amerikan Üniversitesi bünyesinde bulunan bir araştırma merkezi yayınladığı raporda diğer 33 ülkeyle birlikte Lübnan’ın da ‘çökmüş devlet’ statüsünde olduğunu açıkladı. Önceki adı ‘çökmüş devletler indeksi’ iken sonradan ‘kırılgan devletler indeksi’ne çevrilmiş bir değerlendirmeye göre, dünyanın 179 ülkesinden 34’ü bu durumda. Lübnan 2020 ile 2021 arasında, yalnızca bir yıl içerisinde, altı sıra birden gerileyip o duruma düştü.
[Ne yazık ki, indekste ‘kırılgan’ konumda bulunduğu görülen ülkeler arasında çoğunluk bize yabancımız olmayan bir coğrafyanın ülkeleri: Yemen, Somali, Suriye, Libya, Irak, Çad, Afganistan, Pakistan, Kongo, Venezüela, Zimbabve, Kuzey Kore… O duruma düşmeye yakın ülkelerin çoğu da yine yabancımız olmayan coğrafyadan.]
Bir hesaba göre, Lübnan’da halkın büyük bölümü resmen aç. Ülke nüfusunun yüzde 77’si bu durumda. Haberi veren kaynaklar, “Çocuklar geceleri aç halde yatağa giriyor” diye yazıyor. Suriye’den kaçıp Lübnan’a sığınan ve oradaki kamplarda kalan Suriyeliler arasında aynı durumda olanların oranı ise yüzde 99.
Enflasyon yüzünden ülkenin parası pula dönmüş durumda; birikimleri olanlar bile güç durumdalar. Subaylar maaşları artık geçinmelerine yetmediği için ikinci iş peşindeler; bir çoğu mesai sonrası taksi şoförlüğü yapıyor.
Vatandaşlarının ihtiyaçlarına cevap vermesi beklenecek devlet kurumları bu görevlerini yerine getirebilecek durumda değiller.
Lübnan Merkez Bankası’nın günlük ihtiyaçları yerine getirmede kullanılabilecek miktarda rezervi yok. Ekonomiyi düzeltsin, çözüm önerileriyle ekonomiye müdahale etsin diye çağrılan İMF ile müzakereler başarılı olamadı.
Günde üç saat elektrik kesintisine alışmış insanların ülkesi haline gelmişti Lübnan; şimdilerde petrol sıkıntısı yüzünden Beyrut’ta bile elektrik kesintileri bazen 12 saati buluyor. Lübnan’a sahile demir atmış gemisinden elektrik sağlayan bir Türk şirketi vardı, parası ödenmediği için o da şalteri indirdi.
Fransa güya Lübnan’daki sıkıntıyla ilgileniyor. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron patlamadan sonra iki kez ülkeye geldi, vaatlerde bulundu; hepsi o kadar.
Hariri ülkemize Lübnan’da yaşananları anlatmak ve yardım talep etmek için gelmiş olmalı; fakat galiba bizden de fazla bir destek bulamadı.
Ülkede aynı zamanda bir parti olarak siyasi hayatın içerisinde bulunan milis gücü Hizbullah’ın başı Muhammed Nasrallah, salı günü, istediği şartlar yerine getirildiği takdirde İran’dan petrol getirtilebileceği teklifinde bulundu.
İran zaten Hizbullah aracılığıyla ülke üzerinde etkili; ekonomik sıkıntıların dayanılmaz hale gelmesiyle etkinin daha da artmasını beklediği çok açık.
Üç ülkeye göre çözüm orduda
Fransa, ABD ve Suudi Arabistan’ın Lübnan’la ilgili farklı bir hesabı olduğu anlaşılıyor.
Bu üç ülke Lübnan konusunda işbirliği halindeler. Açtıkları bir kanaldan bu üç ülke Lübnan’daki seçilmiş hedeflerine yardım akıtıyor. Etkileri en fazla askeri kesim üzerinde görülüyor. Ülke halkı açlıktan kırılır, devletin diğer kurumları işlevlerini yerine getiremeyecek duruma düşmüşken, ABD, Fransa ve Suudi Arabistan sayesinde, asgari de olsa, ordunun günlük ihtiyaçları, askerlerin aç kalmaması karşılanıyor.
Ordunun başında Gen. Joseph Aoun bulunuyor.
Aoun Ortadoğu’da üyeleri ülke üzerinde hep etkili olmuş bir Lübnan ailesidir. Siyasette, iş dünyasında ve en önemlisi medyada etkilidirler.
Michel Aoun 2016 yılından beri Lübnan cumhurbaşkanıdır.
Cumhurbaşkanının üç kızı siyasi hayatın içindedir. Kızlarından Chantal’ın eşi Gebran Bassil bir siyasi partinin genel başkanıdır ve milletvekilidir. Cumhurbaşkanının kardeşinin oğlu Alain de milletvekilidir.
Joseph Aoun da genelkurmay başkanı.
Seçilmişlerden bekledikleri kurtarıcı ilgiyi görmeyen halkın umudunu askeri çözümlere bağladığı bir ülke haline dönüşüyor Lübnan. Cumhurbaşkanlığı önünde yapılan protesto gösterilerinde, konutu korumakla görevli askerlere “Gelin ve bizi bu hainlerden kurtarın” türü pankartlarla yaklaşanlar görülüyor.
Genelkurmay başkanı Joseph Aoun hareketli. Geçen ay Paris’teydi ve orada üst düzey kabul gördü. Döndüğünde Suudi Arabistan’ın Beyrut büyükelçisi Walid Bukhari ile onun ikametgahında görüştü. ABD’nin dışişleri ve savunma bakanlıkları ile de zoom üzerinden sürekli temas halinde.
Ekonomisi iflasta, siyasi hayatı sorunlara çözüm bulamaz halde, günlük işler yürümüyor ve halkı aç bir ülke Lübnan.
İran’ın Hizbullah üzerinden hesapları var, ABD, Fransa ve Suudi Arabistan’ın da Lübnan ordusu üzerinden…
Beyrut’a “Ortadoğu’nun Paris’i” diye anıldığı dönemde (1974 başı) gitmiştim; şaşaası göz kamaştırıcıydı. Sonra nazar değdi Lübnan’a, iç savaş çıktı; buna rağmen ülke -özellikle de Beyrut- önemini yitirmedi; her gittiğimde insanlardaki gurur ve azim dikkatimi çekmişti.
Patlayan bir bomba, aldığı canlar yanında hatırlattığı sorunlar, Beyrut’la birlikte Lübnan’ı bugünkü haline getirdi.
Çökmüş ülke haline…
Ne yazık ki, Türkiye denklem dışı.