Fehmi Koru*
Sürpriz, sürpriz, sürpriz…
Kredi aldığı kamu bankasıyla yeniden yapılandırma sürecine girince kayyım atanarak varlığına devlet tarafından el konulan vakıf Şehir Üniversitesi’ne uygun görülen davranışın ağızlarda bıraktığı kekre tad yetmezmiş gibi, o üniversitenin kurucusu Bilim ve Sanat Vakfı da dün aynı muameleye tabi tutuldu.
40 yıldır gençliği bilim ve sanatın bütün kollarıyla tanıştıran Bilim ve Sanat Vakfı (BSV) dünden itibaren artık kayyım yönetiminde.
Böyle tasarruflara itiraz edildiğinde, son birkaç yılın olağanüstü şartlarında torba yasalara eklenmiş yasa maddeleri hatırlatılarak ‘kanunilik’ kılıfı öne sürülüyor; herhalde bu yeni el koymanın da öyle bir gerekçesi vardır.
Esas gerekçe ise, hiç değilse pek çoklarının zihninde, Şehir Üniversitesi ile BSV’nin yeni kurulan Gelecek Partisi’nin lideri Ahmet Davutoğlu ile var olan ilişkisidir.
BSV’yi 40 yıl önce Mustafa Özel ve Murat Ülker gibi Boğaziçi Üniversitesi’nde birlikte okuduğu yakın arkadaşlarıyla kurmuştu Davutoğlu; BSV de 2008 yılında Şehir Üniversitesi’ni kurdu.
Davutoğlu akademiden bürokrasiye, oradan da siyasete adeta zorla çekildiği, AK Parti hükümetlerine danışmanlıkla başladığı yolda bakanlık ve başbakanlık makamlarına da getirildiği halde, kendisine siyasette yeni bir yol açma ihtiyacı duyunca birdenbire ‘istenmeyen adam’ konumuna düşüverdi.
İstanbul’da Vefa Bozacısı’na uğramış olsam bile binası onunla aynı sokakta olan BSV’ye hiç ayak basmamıştım. Tek ziyaretim, AK Parti iktidarının ilk döneminde, Davutoğlu’ndan hizmet beklendiği onun ise ayak sürüdüğü günlerde olmuştu.
Cıvıl cıvıl, gençlerle haşır neşir olunan, sürekli hareket halinde bir yer izlenimi bıraktı üzerimde BSV…
Üniversiteler dışında ve üniversite olgunluğunun çok ötesinde eğitim veren, bilimsel araştırmalar yapılan, dergileri ve yayınlarıyla çok ileri düzeyde birikime sahip bir kurumdur BSV…
Akademik hayattan kopmamak şartıyla Ankara’ya geldi Davutoğlu.
Sonrası biliniyor.
Kendisini siyasete zorlayan Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı süresinin bitmesine bir gün kala yapılan AK Parti kongresinde, başbakanlığı da üstlenmesini getirecek bir sürecin parçası haline geldi Davutoğlu ve genel başkanlığa seçildi.
Kendisini o görevlere layık görenlerin bugün onunla irtibatlı diye pek çok başka önemli şahsiyetin de emekleriyle oluşmuş hayırlı hizmetler gören kurumlara devlet adına el konulmasına ses çıkarmaması, ne yönden bakarsam bakayım, bir ‘sürpriz’dir benim için.
Vakıf bizim kültürümüzün ürünüdür
Her şeyden önce kültürümüzün ürettiği ve başka ülkelere de örnek olmuş ‘vakıf’ geleneğini zedeleyecek bir tasarruf bu.
Vakıf bize özgü bir kurumdur. Şimdilerde başta ABD olmak üzere pek çok Batı ülkesinde ölümlerinden sonra da hayırla yad edilmek isteyen kişilerin servetlerinden bir bölümünü ayırarak oluşturdukları vakıflar, Osmanlı’da yaygın hale gelmesinden sonra dikkat çekince, taklit yoluyla Batı’ya geçmişti.
Bu kurumun özelliği kurucusuyla ilişkisinin kıyamete kadar korunacağı kabulüdür.
‘Siyaseten katl’ uygulaması sebebiyle devlet adamlarının makbul iken kolayca maktul hale gelebildiği dönemlerde, aile fertlerini koruma ve kollama amacına da yaradığı için yaygın biçimde kullanılmıştı vakıflar. Tarihimizde, kurucusunun siyasette en kötü muameleye uğratıldığı ortamlarda bile, onun kurduğu vakfa dokunulmamıştır.
Ayasofya konusu ne zaman tartışma ortamına girse, aralarında onunla ilgili olanın da bulunduğu Fatih Sultan Mehmet’in kurduğu vakıflar üzerinden vakıfların dokunulmazlığı gündeme getirilmiş, vakfa dokunmanın, onu kurucusunun amacına aykırı muameleye maruz bırakmanın, ‘tağyir ve tebdil’ etmenin bedduayı hak edeceği hatırlatılmıştır.
Şimdi yapılan, vakıf statüsünde olan BSV’nin kuruluş maksadına aykırı bir tasarruftur.
Durumdan vazife çıkaranlar mı var?
İnsanın olduğu her yerde sorun da çıkar, ihtilaf da yaşanır, birlikte yola çıkanların farklı istikametlere doğru evrilmeleri de mümkündür. Dünün dostları, yakın arkadaşları bugünün hasımları haline dönüşebilir.
Geçmişte o durumda olanların kelleleri bile vaktiyle birlikte oldukları güç sahipleri tarafından alınabiliyordu.
Bugün çok şükür öyle bir durum söz konusu olmuyor.
Kellelere dokunulmuyor, ancak hoş kaçmayan başka yanlışlıklara başvurulabiliyor.
Oysa her durumda gözetilmesi gereken ölçü adaletli davranmaktır. Birilerine duyulan husumetin o insanlara karşı adaletsiz davranmayı getirmemesi beklenir.
Vaktiyle aynı siyasi yolda birlikte yürümüş olanlar, herhangi bir sebeple uzak kulvarlara savrularak birbirlerinden uzaklaşmış iseler, aralarındaki sorunu siyaset alanı içerisinde kalarak çözmelidirler.
Bu yazdıklarımı, konunun ne kadar hassas olduğunu, Şehir Üniversitesi ve BSV konusunda kararlar alanlar en az benim kadar bilirler.
Zaten yazıya ‘sürpriz’ sözcüğünü birkaç kez tekrarlayarak girmemin sebebi de bu durum.
Neleri yapmaya ve neleri yapmamaya mezun olduklarını pekala bilen insanların bu tür bir cezalandırma yoluna başvurmaları için kullanılabilecek tek sözcük ‘sürpriz’ olabilir çünkü.
Tabii bu, ölçülerden habersiz veya haberli olsa bile yakın göründükleri iktidar cenahına zarar vermeyi kafaya koymuş birilerinin durumdan vazife çıkartarak yanlış olduğunu bile bile uygulamaya koydukları bir tasarruf değilse…
Hatırlatırım: Vakıflara dokunulamaz.
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.