Fehmi Koru*
Dün hayli ilginç bir gündü, ama galiba bugün ilginçlik bakımından dünü sollayacak…
Sollayacak, çünkü milletvekili sıfatı da bulunan yeni kurulmuş bir partinin –Zafer Partisi’nin- genel başkanı –Ümit Özdağ– içişleri bakanı Süleyman Soylu’nun dün akşam bir TV programında kendisi için kullandığı ifadelere yönelik sert tepkisini meydan okumayla noktaladı.
Ümit Özdağ bugün saat 11.00’da içişleri bakanlığı önüne gidip Soylu’yu bekleyecek…
İlginç değil mi?
Uzun yıllardır siyaseti gözlemlerim, böyle bir meydan okumaya tanıklık ettiğimi hiç hatırlamıyorum.
Ne olabilir?
Akla gelebilecek bütün ihtimaller her bakımdan olumsuz; tek olumlu yön, Zafer Partisi liderinin buluşma mahalline tek başına ve silahsız gideceğini açıklaması…
Olayı bu noktaya getiren, ülkemizde bulunan çoğu Suriyeli sığınmacılar konusunu partisi adına sürekli işleyen ve hepsinin bir an bile gecikilmeden ülkelerine geri gönderilmesini isteyen Ümit Özdağ için, içişleri bakanı Süleyman Soylu’nun sarf ettiği ağır sözler…
‘‘Hayvandan aşağı biridir, adam yerine koymam. Soros çocuğudur, Operasyon çocuğudur. İstihbarat elemanı olduğu apaçık bellidir. Haysiyetsiz adam…’’
Bunlar daha uzun olan ifadeler içerisinden cımbızla seçilmiş olanlar…
Soylu’nun bu ‘veciz’ ifadelerine Özdağ’ın verdiği cevabın davet kısmını buraya almasam olmaz.
Cevabında şöyle diyor Ümit Özdağ:
‘‘Süleyman, zerre kadar erkeklik onurun varsa beni kapının önünde bekle! Seni yarın içişleri Bakanlığı’nın önünde bulacağım oğlum! O zaman göreceğiz kim operasyon çocuğu, kim Soros’un çocuğu. Saat 11:00’de. Erkeksen orada bekle.’’
Onur tamam da neden ‘erkeklik' onuru?
Doğal olarak, muhatabı tarafından nasıl karşılandığını görmek için, bugün saat 11.00’da içişleri bakanlığı önüne verilmiş buluşma davetinin akıbetini bekleyeceğiz.
Enflasyon da meydan okuyor
Bereket ekonomik sıkıntıların devasa boyutlara ulaştığı günümüzde, o konuyu iktidar ve muhalefetten ciddiyetle takip edenler, birbirleriyle söz düellosu yapıyorlar da, Soylu-Özdağ çatışmasında olduğu gibi ileri derecede sözler ve nasıl geçeceği bilinmeyen buluşma davetlerine kadar işi vardırmıyorlar.
Yoksa ekonomi konusunun sığınmacı konusundan daha az önemli olduğu asla söylenemez.
Dünkü bir başka gelişme de, TÜİK’in, bayramda tatlanmış ağızlarımıza kekrelik getiren enflasyon açıklamasıydı. TÜİK’in hesabına göre, nisan ayı enflasyonu %69.97 olarak gerçekleşmiş…
Geçen ayın -mart ayının- enflasyon oranı %61.14 idi. Aylık enflasyon %7.25 olmuş…
Nisan ayının gerçek enflasyonunun dün açıklananlardan çok daha yüksek olduğu iddiaları da var, ancak TÜİK’in hesabının doğru olduğunu kabul ettiğimizde bile, tablo ülkemiz açısından çok vahim.
Türkiye’deki insanların göğüslemek zorunda oldukları hayat pahalılığı anlamına enflasyon, benzer sorunlara sahip başka ülkelerle kıyaslandığında bile tahammül sınırlarının ötesinde. Savaş halinde olan Rusya (%16.7) ve Ukrayna’nın (%20) enflasyonu Türkiye’den düşük.
Mukayesede ‘‘Biz ondan daha iyiyiz’’ diyebileceğimiz tek bir ülke vardı, Venezuela; orada bile 50 ay sürmüş hiper enflasyon mart ayında sadece %1.4 artarak dizginlenme sürecine girdi… Enflasyon ABD’de %8 ve Avrupa ülkeleri ortalaması %7.5…
Daha önemlisi, yetkili ağızların hayatı ucuzlatacaklarına dair verdikleri sözlere rağmen enflasyonun başını alıp gitmesi… Daha geçen ay, konunun sahibi olan bakan -hazine ve maliye bakanı Nurettin Nebati– enflasyonun şu günlerde düşmeye başlayacağını müjde olarak duyurmuştu.
‘Müjdesi’ açıklanan nisan ayı enflasyon oranıyla lafta kaldı. Gelecek ayın enflasyonu geçen ayın enflasyonunu ezip geçerse şaşırmayalım.
Sebebini yine TÜİK’in yaptığı açıklamadan öğrenebiliyoruz.
Yüzde 69.97 TÜFE rakamı; yani tüketicilerin yaşadığı hayat pahalılığının rakama dönüşmüş hali. TÜİK bir de Yİ-ÜFE rakamı açıkladı dün: %121.82… Bu, yurt içi üretici enflasyonu demek. Yani, üreticilerin kullandıkları malların onlara maliyeti…
TÜFE ile Yİ-ÜFE oranları birbirine iyice yakınlaşana kadar enflasyonun düşmesini bekleyemeyiz.
Ee, bu durumda ne olacak?
Olacak olan şu: Yetkili ağızlar düne kadar yaptıkları gibi enflasyonun dizginlendiğini ileri sürüp bunu göreceğimiz zamanı her ay bir sonrakine atan açıklamalar yapacaklar; buna karşılık enflasyon bildiğini okumaya -yani hayat daha da pahalı hale gelmeye- devam edecek…
Ne zamana kadar?
Bu soruya cevap vermenin zorluğunu hatırlatan bir gelişme yine dün yaşandı.
Avrupa Parlamentosu’nda elle yine Türkiye için kalktı
Avrupa Parlamentosu dün Türkiye’yi görüştü ve aleyhimize yeni bir karar aldı.
Konu Gezi davası, daha doğrusu o davayla ilgili olarak Osman Kavala ve diğer yedi sanığa verilen cezalar…
Çok uzak olmayan yıllar önce, Türkiye’nin tam üyeliğine destek için parmak kaldırmış Hıristiyan Demokrat, Sosyal Demokrat, Liberal, Yeşiller ve Sol parti gruplarıyla Avrupa Parlamentosu, bu defa aynı parti gruplarının desteklediği yeni kararla Türkiye’nin AB üyelik sürecinin tamamen sonlanma aşamasına geldiğini ilan edebildi.
Kararda Türkiye’nin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kurucularından olduğu Avrupa Konseyi üyeliğinden çıkarılabileceği ifadesi de yer alıyor. Sebep, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamamak…
Dünün bilançosu
Sığınmacılar tartışmasında ibretlik atışma ve bakanlık önünde düello çağrısı…
Ekonomide alarm zillerinin sesini yükselten tarihi enflasyon oranı…
Ve, Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye aleyhine kararı…
Evet, bunların hepsi dün gerçekleşti.
Bakalım bugün, yarın ve yarından sonra neler olacak…