Fehmi Koru*
Barcelona takımının stadı CampNou 92 bin seyirci alıyor. Dün akşam benim gibi Las Palmasile maçını izlemek için televizyon karşısına oturanlar büyük şaşkınlık yaşadılar: Maç hem geç başladı, hem de boş tribünlere oynandı.
İspanya’nın özerk bölgesi Katalonya –Barcelona bölgenin başkentidir– nicedir kendine özel bir parlamentosu, başına buyruk bir başkanı ve ülke genelinden farklı bir polis gücü bulunmasını yeterli saymayıp ‘bağımsızlık’ peşinde koşuyor.
Dün de merkezi yönetimin istemediği bir referandum yapmaya kalkıştı Katalonya.
Kavga-gürültü koptu ve kavga futbol sahasına kadar yansıyabilir endişesi maçın seyircisiz yapılmasını getirdi.
Barcelona İspanya’nın en çok turist çeken kenti; Katalonya da en gelişkin bölgelerinden… Buna rağmen, bölge insanı, İspanya’nın bir parçası olarak kalma yerine, Bask bölgesi gibi silâha sarılarak bunu gerçekleştirmeye kalkışmasa bile, yine de ‘bağımsızlık’ peşinde koşuyor.
Neden acaba?
Global düzen
İki büyük dünya savaşının yaşandığı 20. yüzyıl ‘bağımsızlık’ düşüncesinin en geçer akçe olduğu bir zaman dilimiydi. Bir önceki yüzyıla kadar dünyaya damga vurmuş ‘global düzen’farklı etnisitelerin tek bayrak altında buluştukları bir düzendi; imparatorluklar hâkim görüntüydü, bağımsız devletlerin sayısı 50 civarındaydı.
1919’da kurulan ve Birleşmiş Milletler’in (BM) öncüsü sayılan Cemiyet-i Akvam’ın 32 kurucu üyesi bulunuyordu ve kurucular yanında 13 ülke daha üye olmaya davet edilmişti.
Hepsi bu kadar.
BM’nin bugün 193 üyesi var.
Katalonya bunların arasına 194. üye olarak katılmayı hedefliyor.
Sorun da bu noktada başlıyor.
Birinci Dünya Savaşı ile dünya gündemine giren ve takip eden yıllarda imparatorlukların çözülüp ‘ulus-devlet’ sayısının artmasıyla meyvelerini veren ‘global düzen’ yerleşik bir hal aldı; ancak kendilerini ayrı ‘ulus’ olarak gören etnik gruplar var ve bunlar, yaklaşık bir yüzyıllık gecikmeyle bugün, aynı hakkı talep ediyorlar.
Tabii talepleri sağır kulaklarla karşılaşıyor.
En önemli sebep, ayrılmak istedikleri ülkelerin anlayışsızlığı ve çözülmeyi kabul etmeye yanaşmaması değil yalnızca; ‘bağımsızlık’ talebine ‘global sistem’ de olumlu bakmıyor.
Yol açılırsa hemen her ülkede benzer talepleri dile getiren grupların ortaya çıkacağı bilgisiyle Katalonya’ya karşı çıkılıyor.
Katalonya’da dillendirilen türden taleplere geçit verilmesi halinde, ortaya çıkacak binlerle ifade edilecek devletçikler, mevcut sistemi sarsabilecek çünkü.
Türkiye’yi kapıda bekleten AB başarısız
Oysa ‘global sistem’, 20. yüzyılın ortaya çıkardığı ‘ulus-devlet’ anlayışını bile ‘yanlış’bulduğu için, ülkeleri biraraya getirecek projeler gündeme sokmuştu.
Avrupa Birliği (AB) bu projelerin en bilinenidir.
Önceleri sadece ekonomik amaçlı olarak takdim edilmiş –uzun yıllar adı ‘Avrupa Ekonomik Topluluğu’ (AET) idi– bir ‘ulus-devlet üstü’ yapı arayışıydı AB; sonraları arayışın ‘siyasi’ yöne de evrildiği görüldü.
‘Ulus-devlet üstü’ arayışın, yerini, ‘mikro milliyetçilik’ anlayışına bırakması ‘global sistem’in başarısızlığıdır.
‘Global sistem’, biraz da bu yüzden Katalonya’dan yükselen türden taleplere kulaklarını kapatıyor.
AB projesi başarısız mı oldu?
Bir yönüyle ‘Hayır’ bu sorunun cevabı, ama bir yönüyle de ‘Evet’…
En büyük başarısızlık da, temsil ettiği ‘ulus-devlet üstü’ arayışla bağdaşmayan bir sınırı benimsemiş ve Osmanlı Devleti bile ‘Avrupalı’ kabul edilirken, onun yerine kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti de en başından itibaren kendine yön olarak Batı’yı seçmiş iken, aslında her türlü Avrupa kurumunun içerisinde kendisine yer verilmesine alışmış ülkemizi kapısında bekletmiş olmasıdır AB’nin…
Avrupa’nın gözbebeği saydığı Barcelona kentinin başkenti olduğu bir bölgenin, bağımsızlık gerçekleştiği taktirde AB’ye alınmayacağı Brüksel tarafından ilân edildiği halde talebinden vazgeçmemesi de, o projenin cazibesini kaybettiğini göstermiyor mu?.
Önüne geçilebilecek mi Katalonya türü taleplerin?
Gelecekle ilgili öngörülerin de dile getirildiği platformlarda, dünyamızı daha küçük birimlerden oluşan siyasi yapıların beklediği dile getiriliyor; ancak bunun bugünden yarına gerçekleşmesi öngörülmüyor.
Ayrıca kanlı-bıçaklı ayrılışlar da ‘tehlikeli’ bulunuyor.
İstenilen, ayrılınacaksa, Çekoslovakya örneğinde olduğu gibi, tarafların anlaşarak bunun gerçekleşmesi…
Hiç de kolay değil bu.
Avrupa’nın bir parçası olan İspanya, dünkü referanduma merkezi hükümetin müdahalesinde yaşandığı üzere, barışçı bir ayrılığa izin vermeye niyetli değil.
Katalonya’nın ardından Bask bölgesinin de sıraya girebileceği bilinciyle…
Fransa ve İtalya gibi ülkelerde de ‘bağımsızlık’ hareketinin cazibesine kapılmaya hazır bölgeler var.
Ne olacak?
Pek bir şey olmayacak gibi.
Ya Kuzey Irak?
Mesut Barzani’nin Irak’ın kuzeyindeki ‘özerk’ yapıya ‘bağımsızlık’ kazandırma çabasının ilk adımı olarak görülen referandum da bu silsileden.
Merkezi yönetime ve etraftaki ülkelere kabul ettirmeden kalkışılan bir arayışın başarıya ulaşması mümkün değil.
Ankara’nın bu yazıma yansıyan gerçeği fark edip gerilimi aşağıya çekmesinde yarar var.
İtiraz etmesine edelim de, kendimize de zarar verecek tarzda bir itiraza ne gerek var?