Gündem

Fehmi Koru: AKP'ye yaranma telaşıyla durumdan vazife çıkaranlar iktidarın görüntüsünü bozuyorlar

13 Kasım 2019 09:21

Fehmi Koru*

Akademik kimliğiyle daha dar bir alanda tanınmışlığı vardı, ancak Prof. Ömer Dinçer’i geniş kamuoyu Tayyip Erdoğan’ın yanında tanıdı. İstanbul belediyesindeki görevinden sonra, başbakan olduğunda, Erdoğan, onu başbakanlık müsteşarlığına getirdi. Oradan da en zor hükümet görevleri için Meclis’e taşındı Dinçer; devlet yönetimine çağdaş bir görüntü vermek için başlatılan reform çalışmalarına ek olarak eğitim reformu da -kısa süreliğine de olsa- ona tevdi edildi.

Birçok başka arkadaşı gibi Ömer Dinçer de şimdilerde siyaset dışında.

Yeni oluşumlarda ismi en çok geçenlerden; ancak son zamanlarda çeşitli konulardaki görüşlerini öğrenme imkanı bulduğum ortak zeminlerde, kendisinin herhangi bir siyasi çalışmanın içerisinde olduğu izlenimini almadım. 

Deneyimlerini yeni nesillerle paylaşmak amacıyla kitaplar yazıyor, etkili de oluyor.

Esas mesaisini ise, mütevelli heyet başkanlığını üstlendiği Şehir Üniversitesi’ne veriyor.

Bir üniversiteyi yok etmenin vebali

Şehir Üniversitesi, bilen biliyor, kısa sürede ülkemizin iftihar edebileceği bir eğitim düzeyine kavuştu. Özellikle de sosyal bilimler alanında. Orada ders vermeyi kabul eden hocalar dünya çapında haklı ünlere sahip bilim insanları. Onların yetiştirdiği öğrenciler de, çalışma hayatına atıldıklarında, bulunduklar her yerde üniversitenin doğal reklamını yapmaktalar.

İktidarın yakınlarında, bürokrasisinde de Şehir üniversiteliler var bildiğim kadarıyla…

Zaten bu yüzden de Şehir Üniversitesi’ne karşı bir kamu bankasının tavrı kolay anlaşılacak gibi değil. 

Üniversite İstanbul’un Anadolu yakasındaki Altunizade’deki dağınık binalarından daha derli toplu bir yerleşkeye dönüşen Dragos’taki yeni yerine geçerken bir kamu bankasından kredi kullanmak zorunda kalmış. Buna karşılık, bankaya, gereğinin çok üstünde ipotek gösterilmiş. 

İpotek gösterilen yerlerden birine karşı açılmış ve halen temyizde olan bir davayı öne sürerek, banka, diğer fazladan ipoteklere aldırmadan, üniversitenin gelirlerine el koymuş ve bu eylemine yargıdan da destek bulmuş.

Koca üniversite bu yüzden hocaların maaşlarını ödeyemiyor, eğitim faaliyetleri aksıyor ve anlaşılan o ki, kapısına kilit vurmak zorunda kalacağı bir duruma doğru hızla yol alıyor.

Ömer Dinçer, dün, “Borçlarımızı ödeyebilecek kapasitemiz var; ya hukuki haklarımızı kullanmamıza imkan sağlayın ve sorunlarımızı birlikte çözelim, ya da üniversitemizin öğrencilerini, öğretim üyelerini, manevi şahsiyetini daha fazla mağdur etmeyin, itibarını zedelemeyin, gelip alın” açıklamasını yaptı.

Bu çağrı kime acaba?

Herkesin aklına, iktidara ve hatta doğrudan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yönelik bir çağrı olduğu ihtimalinin gelmesi normal.

Normal, çünkü konu ülkenin tartışma gündemine girdiği ilk günden başlayarak, kuruluşunda temel taşı olma görevini yerine getirmiş Bilim ve Sanat Vakfı’nın kurucusu olduğu ve şimdilerde de yeni bir parti oluşturmak için kolları sıvadığı için, Ahmet Davutoğlu ile Şehir Üniversitesi arasında bağlantı kuruluyor.

Davutoğlu’nun parti kurmasına bir cevap olarak değerlendiriliyor üniversitenin başına gelen…

İşte benim de bunu aklım almıyor.

Her şeyden önce Şehir Üniversitesi mütevelli heyet başkanı Ömer Dinçer’in şahsiyetli duruşu sebebiyle aklım almıyor.

AK Parti’nin ve yöneticilerinin yeni oluşumlardan rahatsızlık duymalarını ve bu gelişmeye karşı bazı tedbirler almaya başlamalarını anlayabiliyorum. AK Parti’nin genel başkanlığını da sürdüren Cumhurbaşkanı Erdoğan, yerel ve genel yöneticilerin değiştirileceğini, parti felsefesinin elden geçirileceğini söylüyor ve bunun yeni oluşumların karşılarına çıkaracağı siyasi tehdide karşı koymayı amaçlayan bir hazırlık olma değeri var.

Bazı dışlanmış isimleri yanına alarak “Biz ayrılamayız” görüntüsü de verme gayretinde AK Parti lideri.

Akıllıca tavırlar bunlar.

Durumdan vazife çıkaranların işi olabilir

Vaktiyle bir vakıfta gayret göstermiş Davutoğlu şimdi parti kuracak diye, o vakfın temelini teşkil ettiği Şehir Üniversitesi’nin eğitimini sakatlayacak tedbirlere başvurmak veya yeni parti için kiralanmak istenen binaların sahiplerine baskı yaparak bunun önüne geçmeye çalışmak ise pek akıllı işler değil.

Galiba bunlar durumdan vazife çıkararak göze girmeye çalışan ve yaptıklarıyla yaranmak istedikleri siyasi iktidara zarar verdiklerini umursamayan birilerinin işi.

Hiç değilse benim baktığım pencereden böyle görünüyor bu olay.

Ancak, yaranmak isteyenlerin bu gibi tasarruflarına yaranılmak istenenlerin sessiz kalmaları yine de can sıkıcı.

Muhtemelen AK Parti yönetiminin itibar ettiği medya kuruluşlarının, gazeteler ve televizyonların Şehir Üniversitesi’ne yönelik tasarruflara sağır ve dilsiz yaklaşımlarının bunda payı vardır.

Öyle ya, okudukları gazeteler ve izledikleri kanallarda haber değeri bulamayan bir gelişmeyi nereden, nasıl öğrenecek bu insanlar?

Zaten muhalif bilinen medya da konuyu ‘muhafazakarların iç çekişmesi’ olarak görüyor ve bu yüzden sessiz  kalmayı yeğliyor.

Ne olacak şimdi?

Dünkü açıklamadan öğrendiğimize göre, Şehir Üniversitesi’nin bankadan çektiği kredinin tutarı 300 milyon TL imiş… 

Mehmet Akif merhum ‘Seyfi Baba’ şiirini şu mısrayla bitirir:

“Ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsa idi.”

O parayı bankaya ödemede öne atılacak hamiyyet sahiplerine mi iş düşüyor acaba?

*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.