Fehmi Koru*
Siyasiler ile siyaseti söylemleriyle etkilemeye çalışanlar bir süredir hep aynı uyarıda bulunuyorlar: ‘‘Türkiye toplumsal olaylara gebe.’’
Kast ettikleri, seçime gidilirken, vaktiyle ‘iyi saatte olsunlar’ diye adlandırılan birilerinin ortalığı toplumsal eylemlerle karıştırarak insanların zihinlerini bulandırma girişiminde bulunacakları…
Geçmişte, -Tan matbaasının tahrip edilmesi (1945) ve 6-7 Eylül (1955) ile 12 Eylül’ü hazırlayan Maraş (1978) ve Çorum (1980) olaylarında- defalarca yaşandığı gibi…
Acaba?
Evet, bizde tarih ve hemen her kötü şey sürekli tekerrür eder, ama ben yine de günümüzde geçmişin aynen tekrarlanacağı konusunda kuşkuluyum.
Günümüzde ortalığı karıştırmak için insanları çeşitli bahanelerle sokaklara dökmek gerekmiyor; zaten insanlar yorgun; ayrıca kendileri ve yakın çevreleriyle ilgili düşünecekleri bir dolu endişeleri var. Ne yapılırsa yapılsın sokaklara dökülecek mecali kalmadı insanların…
Yine de dikkatli olmakta yarar var.
Ben daha çok garip bireysel çıkışlar kullanılarak aynı sonucun alınabileceği kanaatindeyim. Daha az zahmetli ama daha etkili bir yöntem bu…
Türkiye Futbol Federasyonu’na (TFF) silahlı saldırıda bulunmuş birileri; ardından sarhoşken öylesine hedef gözetmeksizin etrafa kurşun sıktıklarını söylemişler.. Samsun’un bir ilçesinde birileri kocaman ilan tahtasındaki (billboard) Atatürk’le ilgili bir posteri çirkin bir şekilde yırtmış.. Bir siyasetçi Hz. Peygamber ile ilgili gereksiz bir benzetmede bulunmuş.. Bilim insanı kimlikli biri, kendi bilim alanı dışına çıkarak, peygamberlerin sahteliği üzerine fikir yürütmüş..
Gazetenin birinde bugün karşıma çıkan haberlerden derledim bütün bunları…
Hepsinin birbirleriyle ilintisi olması gerekmiyor bu tür olayların ve bundan sonra da meydana gelebilecek benzerlerinin; hayır, hatta bu tür olayların ve çıkışların faillerinin kendilerinin bizzat ‘‘Siyasi gidişi etkilemek için silahlı eylem yapayım, poster yırtayım, insanların dini hislerini rencide edecek bir şeyler söyleyeyim’’ düşüncesiyle hareket etmeleri bile gerekmiyor.
Fiiller değil, onların gündeme taşınması önemli…
Agatha’nın gizemli kayboluşu
Agatha Christie adlı polisiye romanlar yazarının yazdıkları türden eserlere aşina olan veya en sonuncusu Netflix’ten izlenebilen ‘Gray Man’ olan entrikalı filmlerin tutkunları ne demek istediğimi anlamışlardır.
Ya da içi boş bilinen şapkadan sürekli tavşanlar çıkartabilen, konuklarını öldürmeden keskin bir aletle ikiye bölebildiği hissini verebilen, kocaman bir uçağı izleyiciler önünde yok ettiği görülen sihirbazların, bunları insanların dikkatlerini başka yöne çevirerek başardığını bilenler de…
Dikkatleri ilgisiz başka yönlere çevirebiliyorsanız, istediğinizi yapabilirsiniz…
Medya bunu yapabilir, üstelik şimdi sosyal medya da var…
Lucy Worsley ülkesinde tarihi binaların korunmasından sorumlu bir kurumun başında bir tarihçi. Yan iş olarak da, alengirli konularla ilgileniyor ve o konulardan kitaplar ile TV programları da çıkartıyor. Son eseri, hayatı hakkında yazılmamış hiçbir yön bulunmadığı düşünülebilecek kadar çok sayıda esere ve programa konu olmuş Agatha Christie üzerine…
Biraz önce, yukarıda serdettiğim Samsun’daki poster yırtma, TFF’ye saldırı gibi olayları okuduğum gazetede, Worsley’in son eserinin en dikkat çekici bölümüyle ilgili bir ayrıntılı değerlendirme ile de karşılaştım. İngiliz Guardian gazetesinden aktarmışlar o değerlendirmeyi.
Christie şöhrete kavuştuktan kısa süre sonra birdenbire ortadan kaybolmuş ve 11 gün izine rastlanmamıştı. Otomobilini terk ettiği yerden hayli uzakta ortaya çıkmıştı sonradan. ‘‘Neredeydin?’’ sorusuna da çelişkili cevaplar vermişti.
Gizemli romanlar yazarının hayatının en gizemli yönlerinden biridir bu.
Worsley bu olaya iki senaryo getiriyor. Birbiri ardına geçirdiği acı olayların yarattığı travma sebebiyle yazarın hafıza kaybı yaşamış olması ilk senaryo. Diğer senaryo da, yazara göre, sonradan boşandığı o zamanki eşinden nefret eder hale geldiğinden, onu hapse düşürmek amacıyla böyle bir yola başvurduğu…
İkisi de, bana göre, o çaptaki kadın yazara yakışmayan senaryolar…
Daha yakışanı, sonradan yazdığı eserlerinde kullanacağı gizemli komplo veya entrikaları bizzat yaşama geçirme niyeti.
Şu sorularla ne demek istediğimi anlatayım: Ortadan kaybolunca arkasından neler yazılacak? Eylemi nasıl yorumlanacak? Kaybolduğu günleri geçirdiği yerde karşılaştığı insanlara kendisiyle ilgili anlatacağı hikayeler onlar üzerinde nasıl bir etki bırakacak? Bulunduğunda hangi meraklı sorulara muhatap olacak? ‘‘Neredeydin?’’ sorusuna tutarsız cevaplar verdiğinde bu tavrı nasıl karşılanacak?
Kayboluşu ardından çıkan gazete haberi..
Eserlerinin hepsini yıllar içerisinde okumuş, sonradan ya ‘Poirot’ ya da ‘Ms. Marple’ dizilerinde canlandırıldığında onların hepsini de izlemiş bir tutkunu olarak, kendi hesabıma ben, şöhretinin ilk basamaklarında Agatha Christie’nin kendini 11 gün ortadan yok etmesinin, önceden tasarlanmış böyle bir senaryo ile ilgili olduğunu düşünüyorum.
Yetenekli bay istihbaratçı
Bu da beni, AK Parti iktidara geldikten bir ay sonra işlenmiş bir siyasi cinayetin faili olarak aranırken ortadan kaybolmuş istihbaratçı bir eski devlet görevlisinin, hakkında kırmızı bülten çıkarılmasını takiben Bulgaristan’da yakalanması konusuna götürdü.
Gazetelerde bugün en fazla büyütülen olaylardan biri de bu.
İddiaya göre, yakalanmadan sadece üç gün önce, birilerine, işlediğine dair tanıklar bulunan suikastla ilgisi olmadığını ileri sürdüğü bir mektup göndermiş; özetle mektupta ‘‘Ben masumum’’ diyor…
Nedense 11 günden daha uzun süre sırra kadem basan yetenekli bay istihbaratçının yakalanması ve bir mektubu konunun haberleşeceği gün ortaya çıkmak üzere hazır bekletmesi, Agatha Christie’nin gizemli ortadan kaybolma eylemini aklıma düşürdü.
Yetenekli bay istihbaratçı da, öyle sanıyorum ki, entrikalardan hoşlanan bir tip.
Herhalde o da yakalanması sonrasında yaşanacakları ve hakkında yazılacakları merak ediyordur.
Ne yalan söyleyeyim, ben de en az onun kadar aynı meraktayım.
Mektubun ortaya çıkartılması da merakımı müthiş gıdıkladı