Fehmi Koru*
“Ülkemizin siyasi tarihinde ve toplumsal yapımızda en derin izler bırakan olay hangisidir?”
Bu sorunun, çok partili dönemin neredeyse bütününü gözlemlemiş biri olarak, bendeki hiç tereddütsüz cevabını veriyorum: 15 Temmuz hain darbe girişimi…
En azından şu bile o olayı başarılı olmuş önceki askeri müdahale ve müdahale girişimlerinden derhal ayırıyor: Darbe girişimi ülkenin kimyasını değiştirdi.
Siyasi hayatımızda bir ’15 Temmuz 2016′ öncesi var, bir de sonrası…
Peki, böylesine hayati önemdeki bir olayın her şeyini şimdiye kadar öğrenmemiz gerekmez miydi?
Anhâsı ve minhâsıyla…
Öyle olmadığını biliyoruz.
Şimdiye kadarki kabullerimiz geçerli değil
Hatta 15 Temmuz gecesi darbeye muhatap edilen kişilerin neler yaşadığı, kurumlarda neler cereyan ettiği hakkında bile kesin bilgilerden mahrumuz.
Var olan bilgilerimiz.. şimdiye kadar ‘gerçek’ saydığımız ayrıntılar.. yeni gelen bilgiler ve sunulan ayrıntılarla.. geçersiz hale getiriliyor.
Yeni tartışma konularını herhalde biliyorsunuz: MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın o uğursuz gece boyunca bütün hareketleri hem kendisi hem de birlikte bulunduğu kişiler tarafından dakikası dakikasına aktarılmıştı; meğer o bilgilerde eksik yönler varmış…
Abdülkadir Selvi o geceyle ilgili bir kitap (“Darbeye Geçit Yok”, Doğan Kitap) yazdı ve daha önce bilinmeyen ayrıntıları Hürriyet’teki köşesine de taşıdı.
Verdiği bilgiler önemli.
MİT Müsteşarı Genelkurmay Başkanlığı’na gittiğinde cep telefonunu aracında bırakırmış…
O gece de öyle davrandığı için.. darbe ihbarı alınmasından 7 saat 10 dakika sonra.. nihayet Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı olay hakkında bilgilendirmeye karar verdiğinde.. Cumhurbaşkanı’nın koruma müdürüne.. kendisini.. ‘FETÖ’cü’ olduğu gerekçesiyle tutuklanacak yaver bağlamış…
Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar’ın yaveri…
Kronoloji değişti
Bir başka ayrıntı da şu: MİT Müsteşarı Fidan, Genelkurmay Başkanlığı’ndan, 22.20’de, kendi kurumunun karargâhına gitmek üzere, önceden kararlaştırılmış bir yemek randevusu için ayrılmış…
Suriye’deki muhalif cephenin önemli ismi Muaz el-Hatib ve Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez’e verdiği yemek daveti için…
Genelkurmay’dan ayrılış saati 22.20 olduğuna göre bayağı gecikmeli bir akşam yemeği olmuş onlarınki…
Yemek arkadaşlarına kesin bir dille “Bu gece bir darbeyi önlemeye çalışıyoruz” demediği anlaşılıyor MİT Müsteşarı’nın. Öyle anlaşılıyor, çünkü “Siz şöyle buyurun” denilip karargâhtaki sığınağa götürüldüğünde.. Cumhurbaşkanlığı’ndan bir görevlinin eşinin uyarması üzerine kendisini “Mehmet darbe oluyor” diye arayan eşine.. Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in.. “Bu işi en önce haber alacak yerdeyim, onlar böyle bir şey söylemedi” mukabelesinde bulunduğunu öğreniyoruz.
Randevunun iptal edilmeyişi bile Görmez Hoca’nın işin vahametini kavramasını engellemiş olabilir.
[Muaz el-Hatib Türkiye’nin Suriye tezlerini destekleyen ve Ankara’nın uygun gördüğü nihai çözüm içerisinde Beşşar Esad’ın koltuğu için düşünülen isimdir. Şam’ın sevilen bir ailesinin mensubudur ve dinadamı olarak Emevi Camii minberinden seslenmiş olduğu için ülkesinde takipçileri fazladır. Yemekli görüşme, gelinen yeni konjonktürde, devletin Suriye politikasını gözden geçirme amaçlı olmalı. Önemli bir görüşme olduğu kesin.
Mehmet Görmez’in yemekteki varlığı, onun da Suriye’deki gelişmeleri yakından izlediğini mi düşündürtmeli?]
İşin vahametini kavrayınca, Görmez Hoca, Diyanet’e, “Salalar okunsun” talimatını veriyor.
O gece ne olduğunu anlamaya çalışan ve “Bana herhangi bir olay olmadığı söylendi” bilgisini daha önce kamuoyuyla paylaştığı bilinen Başbakan Binali Yıldırım’a MİT Müsteşarı’nın 22.20’de ulaştığını ve “Duyumlar aldık” bilgisini ilettiğini de yine Selvi’nin yazdıklarından öğreniyoruz.
Başbakan Yıldırım “Müsteşar beni 22.40’ta aradı” demişti daha önce.
Abdülkadir Selvi kitabı ve yazılarıyla o gecenin kronolojisini değiştirmiş oldu.
Tabii pek çok kişinin kafasını karıştıran bilgiler bunlar.
Darbe girişiminden aylar önce (Nisan 2016’da), Türkiye gazetesinde yayımladığı iki yazısıyla, “Fetullahçı unsurlar darbe yapacak, devlet onları yakın takibi altında tutuyor”haberini vermiş olan Fuat Uğur bile, bugün, bir dizi soru eşliğinde şunu yazdı:
“O saatlere dair bazı belirsiz noktalar kaldıkça ve suskunluk devam ettikçe, FETÖ ve CHP’nin birlikte dillendirdiği ‘kontrollü darbe yalanı’ daha da besleniyor.”
Ne oluyor gerçekten?
Birilerinin çıkıp o gece neler yaşandığını bütün ayrıntılarıyla kamuoyuyla paylaşmasının zamanı gelmiş bulunuyor.
Abdülkadir Selvi gibi ayrıntıları önemseyen bir gazetecinin.. anlatımlarına değer verdiği kaynaklarına güvenerek aktardığı yeni kronoloji.. onlar bilgimiz dahiline girene kadar elde edilmiş kanaatlerin yanlış olabileceğini sergiledi.
Hürriyet‘te o bunları yazıyor, onun yazdıklarından hareketle diğer Hürriyet yazarları kafamızı karıştırıcı başka şeyler yazıyorlar…
Yeni kronolojideki boşlukların doldurulması için yeni açıklamalara ihtiyaç bulunduğu kesin.
O açıklamaları kimden beklemeliyiz?