Spor

FB'nin sorunu dışarda, bu da sahaya yansıyor

Rıdvan Dilmen Fenerbahçe'nin düşüşü ile ilgili bir yazı kaleme aldı.

08 Aralık 2009 02:00

T24 - Son zamanlarda aldığı yenilgilerle düşüş yaşayan Fenerbahçe, Lig'de başarısını tekrar yakalamaya çalışıyor. Rıdvan Dİlmen Fenerbahçe'deki düşüşün nedenleri ve bu düşüşten nasıl kurtulunabilceği konusunda değerlendirmeler yaptı.

Dilmen'in Milliyet gazetesinde bugün (08.12.2009) yayımlanan yazısı:

Fenerbahçe’nin önlenemez düşüşü devam ediyor. Saha dışı olumsuz faktörlerin saha içine yansıdığı bir takım oldu. Teknik direktör - oyuncu ilişkilerinin zedelendiğini görebiliyoruz. Oyuncuların Daum’a karşı soğukluğu ortada. Özellikle Kasımpaşa maçından sonra hocanın verdiği demeç futbolcularda sıkıntı yaratmıştır. Ama futbolcunun görevi, antrenörü sevsin sevmesin işini yapmaktır.

Daum ile ilgili teknik olarak çok şeyler söylemek istemiyorum. Çünkü Uğur ve Deniz haricinde oyuncuların hemen hemen çoğunu kullandı. Taktik açıdan iki forvet oynadığı maç da oldu. 24 kişilik kadroda bir değişikliğe gidilmedi. Sekizde sekiz yapan da bu takım, son üç maçta sıfır çeken de bu takım. Futbol adına baktığımızda Fenerbahçe fizik açıdan bu ligin en geri takımı. Anadolu takımlarına baktığımızda iyi veya kötü oynuyorlar ama sonuçta koşuyorlar. 
Mesela Beşiktaş; iyi oynadı dediğimiz nadirdir. Ancak koşmuyor dediğimiz yoktur. Zaten koşmazlarsa sıradan hale gelirler. Mustafa Denizli de bunu bildiği için en azından takımı koşturuyor.

Ben açıkçası sıkıldım. Senelerdir Semih mi oynar, Kezman mı?, Semih mi oynar Nobre mi?, Semih mi oynar Güiza mı?, Semih mi oynar Hooijdonk mu gibi garip bir tartışmadır gidiyor. Sanki Fenerbahçe’nin başka sorunu yokmuş gibi.

Futbolcunun kuvvetli olması lazım. İki şeyi çok iyi yapacak. Bol bol dinlenecek ve uyuyacak. Çalışmak mı? Zaten asıl işi o. Tabii ki çok çalışacak.


Taktiğe karışmaz

Aykut Kocaman, teknik kadronun taktiğine ve oyuncu değişikliklerine karışmaz. Duracağı yeri iyi bilir. Ancak perde arkasında yönetime gerekli uyarılarda bulunduğunu düşünüyorum. Yönetimin Galatasaray derbisi sonrası başlayan düşüşte hiç hamle yapmaması bana ilginç geldi. Başkanın Samandıra’ya mutlak surette el atması gerek. Takımı savaşçı kimliğine geri döndürmeli. Belki de bazı oyuncularla yolları ayırarak. Oyuncuların özel hayatları ile ilgili fazla konuşmak istemiyorum. Gazetelerde haberleri çıkmasa bile zaten sahadaki performanslarıyla iyi yaşamadıklarını ortaya koyuyorlar. Fenerbahçe’nin sorunu dışarıda. Bu da sahaya yansıyor.

Hücum yönü şimdilik eksi

Beşiktaş çok sürpriz bir puan kaybetti. Açıkçası ben rahat kazanacaklarını düşünüyordum. Aslında kazanacak kadar pozisyon da buldular. Son 20 dakika dışında fizik kapasiteleri yine yüksekti. Oyuncu değişikliklerine rağmen son bölümlerde dönen topları Diyarbakırspor aldı.

İlk sekiz takıma baktığımızda Beşiktaş’ı en az gol atan takımlar arasında görüyoruz. Ligdeki bütün takımlar içinde ise en az gol yiyen ekip. Sorun işte burada. Yemiyor ama atarken de zorlanıyor. Denizli, “Bobo niye oynamadı?” diye eleştiriliyor. Nobre ile başlamak normaldi. Yedi günde üç farklı şehirde yüksek tempolu maçlar oynadılar. Üstelik CSKA maçını düşünerek Bobo’yu dinlendirmesi (Sivas’ta sakatlanmıştı zaten), Nobre’yi kaybetmemek ve hazır tutmak adına oynatması doğaldı.


Sadece iyi mücadele ediyor

Beşiktaş iyi oynamıyor ama mücadele ediyor. En büyük özelliği bu. Taktik olarak üretebilmesi için sadece oyuncu değişiklikleri yetmez, formatta da oynama yapılmalı. Maça göre sistem değişebilmeli. Kapanan takımları açmanın yolları bulunmalı. Bu da Denizli’nin işi. Oyun konsantrasyonu artı, oyun disiplini artı, fizik güç artı, takım savunması artı, ama hücum yönü şimdilik eksi...


Büyük düşünmeli

Teknik Direktör Frank Rijkaard tekrar 4-3-1-2 döndü. Belediye karşısında mevcut isimlerle doğru da takım çıkardı. En büyük problemi, bu tür maçlarda ciddi süreler alan Sabri’nin olmamasıydı. Sabri her bölümde bindirme yapıyor, rakibi rahatsız ediyor. Uğur zaman zaman bunu uygulamaya çalıştı ama yeterli gelmedi. Çoktandır oynamadığı için mazereti vardı tabii...

Ben Galatasaray’ın ilk 70 dakika oynadığı futbol çok beğendim. Rakibe üç pas yaptırmayıp, (Belediye’nin ciddi eksikleri vardı) önde basarak ve kazandıkları her topta ayağa çabuk oynayarak 4-5 pozisyon buldular. Klasik Kewell golünden sonra açıkcası farkın ikiye üçe gitmesini beklenirken, işler tersine döndü. Hem liderliği yakalamanın getirdiği baskı, hem de son bölümde risk alan rakibe karşı moralli oyuncuların çıkması, yani 1-0’ı koruma adına yapılan sürpriz değişiklikler pahalıya maloldu. Sürpriz son dakika golü liderlik fırsatını kaçırdı. Teknik adamlar yaptıkları değişikliklerle oyuna artı veya eksi yönde etki ederler. Bu kez Rijkaard çok iyi giden ritmi bozdu. Daha çok savunma yapacak bir orta saha kurdu.


Aynı şeyi yaşıyoruz

Türkiye’ye gelen hocalara bakıldığında Gerets de, Zico’da da, Aragones’te de aynı şeyi yaşadık. Hepsinde skoru koruma telaşı var. Türk Futbol tarihine bakıldığında zaten dört takım şampiyon olmuştu. Son dönemlerde bu sayı üçe düştü. Büyük takımların antrenörleri büyük düşünmeli. Değişikleri skorun üzerine yatmak için yapmamalı. Tabii ki takımı çılgınlık derecesinde oynatmamalı. Rijkaard ve öğrencileri 70 dakika kazanmak için efor sarfettiler, 20 dakika iki puanı kaybetmek için.