Gündem

FAZ: Esad Putin’in koruması altında

Suriye’deki yardım konvoyuna saldırı ve Federal Hükümet’in Almanya'nın birleşmesinin yıldönümü vesilesiyle hazırladığı raporun sonuçları, Alman basınının yorum konuları.

22 Eylül 2016 00:56


Suriye’deki yardım konvoyuna saldırının yankıları ve Almanya’da birleşmenin yıldönümü vesilesiyle Federal Hükümet’in hazırladığı raporun sonuçları, Alman basınında öne çıkan yorum konuları.

Pazartesi günü Suriye'nin Halep vilayetinde BM ve Suriye Kızılayı araçlarından oluşan yardım konvoyuna düzenlenen hava saldırısı ile ilgili tartışmalar devam ediyor. ABD ve Rusya karşılıklı olarak birbirlerini suçluyor. Frankfurter Allgemeine Zeitung'un yorumu şöyle:

“Esad Putin’in koruması altında. Suriye Devlet Başkanı, Rusya’nın (ve İran’ın) askeri desteği sayesinde yerini sağlamlaştırdı, istifa etmesi artık söz konusu bile değil. Rusya ve Suriye’nin uçakları muhaliflerin mevzilerini bombalıyor, hastaneleri ve diğer yardım tesislerini vuruyor, cihatçıları ise daha nadir hedef alıyor. Rus savaş uçakları, Rus insansız hava aracının takip ettiği BM yardım konvoyunu da mı vurdu? ABD hükümeti açıkça bu suçlamayı dile getiriyor. Moskova da suçlamaları reddediyor – doğal olarak. Sonuçta yardım konvoyuna hedefli bir saldırı düzenlenmiş olduğu takdirde, bu bir savaş suçu sayılacaktır. Öte yandan varil bombalarının ve zehirli gazların efendisi Esad, acımasızca tavrını sürdürüyor. Zaten askeri açıdan itidalli davranmaya niyeti yok, siyasi bir çözüm de Esad'ı hiç ilgilendirmiyor.”

Stuttgarter Zeitung adlı gazetede de şu yorum dikkat çekiyor:

“Birleşmiş Milletler için sık sık tamamen işlevsiz kaldığı dile getirildi. Ancak Suriye’deki savaşın başlamasından bu yana geçen beş yıl zarfında bu iyice barizleşti: Bu kurum siyasi açıdan tamamen önemsiz. Birleşmiş Milletler’in artık siyasi anlamda harekete geçiren bir kuvveti yok. Belirleyici olan karar tasarıları Rusya ve Çin tarafından sürekli veto ediliyor, alınabilen az sayıdaki karar ise somut bir sonuç vermekten çok uzak kalıyor. Birleşmiş Milletler’in konferanslarında verilen teminatlar yerine getirilmiyor. Ve Birleşmiş Milletler bir yardım konvoyuna yönelik bombardımanı savaş suçu olarak nitelendirdiğinde, Rusya utanmazca bir tavırla saldırıya şüpheyle yaklaşıyor ve buna kimsenin pek sesi çıkmıyor.”

3 Ekim Almanya'nın birleşmesinin 26'ncı yıldönümü. Federal Hükümet bu vesileyle hazırladığı geleneksel yıllık raporda, doğu eyaletlerinde artan aşırı sağ ve yabancı düşmanı eğilimlere dikkat çekti. Raporda bu durumun doğu eyaletlerinin ekonomilerine olumsuz etkiler yapabileceği uyarısı da yer alıyor. Halle kentinde çıkan Mitteldeutsche Zeitung konuya ilişkin şu yorumu sunuyor okurlarına:

“Yabancı düşmanlığına göz yumanlar veya öfkelerini bu yöne kanalize edenler sadece yanlış davranmakla kalmıyor, aynı zamanda kendilerine de zarar veriyor. Uluslararası yatırımcıların, yatırımlarını planlarken açık dünya görüşünün hakim olduğu yerleri tercih etmesine kim kızabilir? Ayrıca insan onurunu hiçe sayan sloganların haykırılmadığı tatil beldeleri de yok mu? Yabancı düşmanlığı hem dar görüşlü, hem de pahalıya patlayan bir tavır.”

Hannover'den Neue Presse gazetesi ise raporun sonuçlarını şöyle değerlendiriyor:

“Yabancı üniversite öğrencilerine ve mülteci yurtlarına saldırılar, aşırı sağcı yapılara hoşgörü hatta destek… Almanya’nın doğusunda yer yer açıkça hakim olan ırkçılık, Federal Hükümet tarafından da ‘ciddi bir tehdit’ olarak görülüyor. İşin absürt tarafı, yabancı düşmanlığının yüksek olduğu bölgelerde yabancıların sayısının çok düşük olması. 2015 yılında ülkeye yüksek sayıda mültecinin gelmesinden sonra bile Saksonya, Thüringen, Brandenburg, Saksonya-Anhalt ve Mecklenburg-Vorpommern eyaletleri yabancıların toplam nüfusa oranı konusunda listenin en sonunda yer alıyor. Hem batıda, hem de doğuda vatandaşların sadece ufak bir bölümünün söz konusu olması ise, işin sakinleştirici tarafı. Yabancı düşmanlığı dikkat çekici bir oranda da olsa, korkunç derecede çirkin de olsa, popülist sağcı parti Almanya İçin Alternatif’in (AfD) seçim başarıları insanın canını da yaksa, yine de halkın büyük bölümünün doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etmeyi bildiğini de unutmamak gerek.”