Medya ombudsmanı ve CHP RTÜK üyesi Faruk Bildirici, RTÜK'ün kadına karşı şiddet konusunda harekete geçmemesi ve bu konuda gelen şikâyetlerin değerlendirilmeye alınmaması hakkındaki eleştileriyle gündeme gelmişti. Bildirici, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin'i işaret ederek, "Şahin’in başkanlığındaki 2019 yılının sekiz aylık döneminde ise kadına yönelik şiddet nedeniyle verilmiş bir tek yaptırım kararı bulunmuyor" ifadelerini kullanmıştı. RTÜK üyesi Faruk Bildirici, dizi ve film yapımcılarıyla yapılan toplantıya, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy'un katılması hakkında, "Bakan Ersoy’un toplantıya başkanlık etmesi, RTÜK’ün görev alanında olan konularda müdahalelerde bulunması ve talimatlar vermesi, RTÜK’ün özerkliğine ve tarafısızlığına gölge düşürdü" dedi.
Türkiye Gündemi'nden Müşerref Seçkin haberine göre dizi ve film yapımcılarıyla yapılan toplantıda kadına şiddet konusunun görüşüldüğünü belirten Faruk Bildirici bu toplantıya Kültür Bakanı'nın başkanlık etmesini de eleştirdi. "RTÜK’ün bugün siyasi iktidardan bağımsız davranan bir kurul olduğunu söyleyebilmek pek mümkün değil" diyen Bildirici söyleşide şunları söyledi:
Şurası açık, yapımcılar ve senaristler de bu ülkede şiddet, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunda duyarlı. Ürettikleri dizi ve filmlerin şiddete neden olduğu kanısında değiller ama önlenmesine katkıda bulunacağını düşünüyorlar.
Tek nedenin kendileri gibi gösterilmesinin “hikaye anlatma özgürlüklerini” engelleyeceğinden endişe ediyorlar. Ama toplantıda bu konularda daha hassas davranılması, şiddetin travmatik biçimde yansıtılmaması ve şiddet uygulayanların kahramanlaştırılmaması gibi noktalarda epeyce yol alındı…
Neden bu toplantıya Kültür Bakanı Ersoy da katıldı, toplantı birlikte mi organize edildi?
Toplantının adı her ne kadar “RTÜK – Medya buluşmaları” ise de toplantıyı RTÜK ve bakanlık birlikte düzenledi. Toplantıya da RTÜK Başkanı Şahin ile Bakan Ersoy birlikte başkanlık etti. Bence bu yanlıştı. RTÜK, “idarî ve malî özerkliğe sahip, tarafsız bir kamu tüzel kişiliği niteliğinde” bir kurul. Bakan Ersoy’un toplantıya başkanlık etmesi, RTÜK’ün görev alanında olan konularda müdahalelerde bulunması ve talimatlar vermesi, RTÜK’ün özerkliğine ve tarafısızlığına gölge düşürdü.
RTÜK, görev ve yetkilerini bakan ile paylaştığı, oradan aldığı talimatlara göre hareket ettiği görüntüsü vermiş oldu. Oysa yapımcı ve tv yöneticilerinin muhatabının doğrudan Üst Kurul olması gerekir.
RTÜK, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı değil mi? Ne sakıncası var, birlikte organizasyon yapmanın?
RTÜK, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı değildir, sadece ilişkili bir kuruldur. Oradan talimat almaz, siyasi otorite karşısında da tarafsız davranması gerekir. Oysa böyle bir organizasyon tarafsızlığını zedeler, bağımsızlığını da ortadan kaldırır.
Nitekim gerçek durum da bu. RTÜK’ün bugün siyasi iktidardan bağımsız davranan bir kurul olduğunu söyleyebilmek pek mümkün değil. Yapımcılarla toplantıdan da anlaşılacağı gibi Kültür ve Turizm Bakanlığı ile iç içe geçmiş, oradan talimat alan bir kurula dönüşmüş. Dahası bir kurulun gerçekten özerk olabilmesi için mali açıdan da sağlam olması gerek.
Ama RTÜK artık mali açıdan da özerkliğini yitirmiş. RTÜK'ün kuruluşundan 24 yıl sonra ilk kez parası tükenmiş, kendi gelirleri, giderlerini karşılamaya yetmemiş bir halde. İlk kez geçen yıl devletten ödenek talep etmişti. Bu yıl da Maliye’den ödenek talep edilmiş. RTÜK’ün bence asıl üzerinde durması ve önlem alması, bütün imkanlarını harekete geçirmesi gereken sorun bu.
Gelirler neden azaldı?
Gelirlerin azalmasına neden olan hususlar; Üst Kurul reklam payının yüzde 3’ten yüzde 1,5’e indirilmesi, ayrıca dönemsel olarak kuruluşların reklam gelirlerinin düşmesi, lisans ücretlerinin 10 yıl vadeyle alınması, uydu yayıncılığına yönelme nedeniyle yıllık kanal ve frekans ücretlerinin azalması vb. olarak sıralanıyor.
Gelirlerdeki bariz düşüşe rağmen giderler artmaya devam ediyor. RTÜK’ün en çok artan harcama kalemi, personel giderleri. Çünkü RTÜK durmadan genişliyor. Ama bir yandan da deneyimli uzmanlar ihtiyaç olmayan bir dairede toplanıp, onların yerlerine yeni elemanlar alınıyor.
Çeşitli dairelerden 41 uzman da hangi ölçütlere dayandığı belli olmayan şekilde aniden toplanarak ayda 45 bin TL kira ödenen TOBB binasına gönderiliyor. Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığı, 10-15 kişi ile çalışabilecek bir daire iken bir anda 70’i geçkin personeli olan bir daireye dönüşüyor. Uzman personel atıl hale getiriliyor.
Siz hala gazeteci olarak mı hissediyorsunuz kendinizi? Yoksa bir kamu görevlisi mi?
Ben bir gazeteciyim, 40 yıldır hem de. Benim yaşam biçimim bu. Gazeteci, ombudsman kimliğimden ayrı düşünmem mümkün değil kendimi. Önüme gelen her olayı sorgulamayı, kurallara, etik standartlara aykırı olan her şeye karşımdaki kim olursa olsun karşı çıkmamı sağlıyor bu özelliğim. Elbette RTÜK’te bir kamu görevlisi olduğumun da farkındayım, ona göre davranıyorum. Tabii bir kamu görevlisi olmakla birlikte bildik anlamda bir memur da değilim. CHP kontenjanından aday gösterilmiş, TBMM’de milletvekillerinin oylarıyla seçilmiş bir kişiyim. Özerk, tarafsız ve bağımsız olması gereken bir Üst Kurul’un üyesiyim. Bunun bana yüklediği görev ve sorumlulukların da bilincindeyim. Ben RTÜK’e oturmaya gelmedim.
RTÜK’te iktidarın çoğunluğu var, çoğu zaman onlar blok olarak davranıyor. Siz de azınlıktasınız. Ne yapabilirsiniz ki?
Demokrasilerde kararı veren çoğunluk olabilir. RTÜK’te de öyle oluyor, çoğunluk karar veriyor. Fakat demokrasi oy sayıları ve çoğunluğun tercihleriyle sınırlı tutulamaz. Azınlık da olsanız, muhalefetin doğruları savunmanın yolları vardır. Ben de onu yapıyorum, en önemli dayanağım da kamouyu. Bütün yapıp ettiklerimi kamuoyuyla paylaşıyorum, her adımda paylaşmaya da devam edeceğim. Zaten RTÜK gibi bir kurulun şeffaf olması, kararların tek tek açıklanması gerekir. Ben bu şeffaflığın sağlanması yönünde de çaba harcıyorum. Gerçi daha iki ay bile olmadı ama epey yol aldık sayılır
RTÜK başkanı kadına şiddet ile ilgili ihlal raporunu beş ay çekmecesinde mi bekletmişti gerçekten?
O raporun beş ay bekletildiği doğru. 1 Nisan’daki yayın için rapor 19 Nisan’da uzmanlar ihlal raporu hazırlamış. Bizim önümüze ağustos ayı sonunda getiriliyor. Dikkat çekmek istediğim buydu. Başka da bir rapor getirilmiyor. Halbuki hepimiz biliyoruz ki ekranlarda şiddet görüntülerinden geçilmiyor. Çekmeceye gelince sanırım muhatapları anlamadı. Bu kadar sığ bir noktaya takılıp kalmalarına üzüldüm doğrusu. Halbuki yazımda çekmece sözcüğünün yanına parantez içinde ünlem işareti koymuştum.
Sırf ironi olduğu anlaşılsın, anlaşılması kolaylaşsın diye. Ne yazık ki o da işe yaramadı. Sonuç olarak açık olan şu, o rapor beş ay saklanmış. Çekmecede mi, rafta mı, klasörün içinde mi? Onu bilmiyorum, bildiğim sakladığı ve kendince uygun gördüğü bir zamanda Üst Kurul gündemine getirdiği. RTÜK’te bu denli keyfi bir yönetim olmamalı.
RTÜK, hükümet medyasını nasıl koruyup kolluyor?
Bildirici- Sadece son aylarda değil, yıllardır böyle sürüp gidiyor bu. Birkaç aylık tutum ve cezalara değil birkaç yıllık açıklama, faaliyet ve cezalara bakarsanız bunu görmemek mümkün değil.