Hakan Özyıldız*
Önce Amerikalı Papaz serbest bırakıldı. Ardından Hazine aylar sonra tahvil piyasalarından borçlanabildi. Yılbaşında 10 yıl vadeli tahvil için yatırımcıya yüzde 5,2 getiri öderken, şimdi 5 yıllık tahvile yüzde 7,5 getiri ödemek zorunda kaldı.
Arada geçen sürede, diğer gelişmelerin yanı sıra ülke kredi notunun düşmesi de tahvil maliyetinin artışında önemli bir etken oldu.
Ardından döviz kurları aşağıya gelince, etrafta bir rahatlama havası göze çarpıyor.
Bu durum ne kadar sürekli olur anlamaya çalışalım.
Önce döviz talebi tarafına bakalım.
TCMB verilerine göre, Ağustos 2018 – Ağustos 2019 arasındaki dönemde, Türkiye’nin vadesi bir yıldan az olan dış borç stokunun toplamı 175,2 milyar dolar. Bu toplamın 98,4 milyar doları bankacılık sektörünün, 70,6 milyar doları reel sektörün, kalanı kamunun borcu.
Yeni Ekonomik Programa göre, ekonomi 2019 yılında 26 milyar dolar cari açık verecek.
Rakamlar değişmez, varsayımlar tutarsa, Türkiye’nin toplam döviz ihtiyacı, yaklaşık 200 milyar doların üstünde olacak.
Öncelikle belirteyim. Bu benim önceki tahminlerimden 30 milyar dolar kadar aşağıda bir rakam. Sadece dış finansman açısından bakınca sevindirici. Ama büyüme açısından zor bir durum. Büyümek için dış finansmana, sıcak paraya bağımlı ekonomi küçülecek. İşsizlik artacak.
Şimdi gelelim döviz arzı tarafına.
Dünyada ülkeler arasındaki döviz hareketlerini en yakından izleyen kuruluş Uluslararası Finans Enstitüsü’dür (IIF).Ekim başında yayınladığı verilere göre, 2019’da yükselen piyasalara (Emerging Markets) gelecek net (yükümlülük – varlık) döviz girişi 101,3 milyar dolar olacak. Ancak bu rakamlardan Çin’e gelen dövizleri çıkarırsanız toplam negatife dönüyor, - 73,2 milyar dolar oluyor. (Çin’e gelecek net döviz 174,5 milyar $ olarak tahmin ediliyor.) Kısacası, Rusya, G. Kore, Tayland, Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkelerden yüklü çıkışlar tahmin edildiği için, dünyada EM’lere döviz girişinde önemli düşüş olacağı tahmin ediliyor.
Türkiye bu açıdan biraz şanslı.
Aşağıdaki grafikte, IIF verilerine göre, 2000-2019 arasındaki dönemde Türkiye’ye net döviz akımları görülüyor.
Aslında grafik her şeyi anlatıyor. Ama biraz açayım. Türkiye’ye net döviz hareketlerinde iki yıl, 2001 ve 2009 dikkat çekiyor. Birinde 6,5 milyar dolarlık net çıkış var. Ekonomi bunun için krize girmiş. 2009’da çıkış yok 11,5 milyar dolarlık giriş var. Ama hemen ardından 2010’da 57,5 milyar dolar, 2011’de 72,6 milyar dolar, 2012’de 68,8 milyar dolar, 2013’te 73,6 milyar dolar gibi yüksek tutarda net döviz girişleri görülüyor.
Grafikten izlemişsinizdir. Bu yıl girişlerde bir azalma, yaklaşık 22 milyar dolarlık bir tahmin var. Ama 2019 için öngörülen rakam hiç iç açıcı değil: 5,1 milyar dolar.
Bu tahmine iki türlü bakılabilir. 2001’de olduğu gibi net çıkış yok, ödemeler dengesi krizi olmaz.
Ama artık borç ödemeleri ne 2001’deki gibi 30 milyar dolarda ne de 2009’daki 110 milyar dolarlarda. Dolayısıyla dünyada döviz azalırken, daha fazla döviz girişini sağlamak için bir şeyler yapmak lazım.
FED faizleri arttırmaya başladı, Avrupa Merkez Bankası 2019’u işaret ediyor. Çin’de dengeler yerinden oynamaya başladı. Dünyada genelde döviz arzı azalacak. Bize gelen döviz miktarını, 2009 sonrasında olduğu gibi, artıramazsak işimiz çok ama çok zor. Dış borç ödemek zorunda kalacak olan ve halihazırda ağır bir krize doğru ilerleyen ekonomiyi, tekrar istenen büyüme patikasına sokamayız. Ardından, önce reel sektör sonrasında bankalar ve en sonunda kamu dengelerinde resim hızla değişir.
Sorun sadece ekonomik değil ki. Bir de bölgesel jeopolitik riskler var: Suriye, İran, Kıbrıs ilk akla gelenler.
Umarım sadece içeride faizleri yükselterek döviz girişini sağlamak mümkün olur. Ama faizler tekrar yükselirse, zaten küçülen ekonomiye ne olur?
Yine aynı sorular.
Cevap var da ben mi bulamıyorum acaba?