50 yaşındaki Hamit Yarış, 1.5 yıl önce evinden hava almak için sokağa çıktı. Tarlabaşı’ndaki evinin önünde kalbine isabet eden bir kurşunla yaşamını yitirdi. Ateş eden bir polisti. Olaya ilişkin dava iki yıl sonra başlayacak. Eşini gözyaşları, özlem, zaman zaman da tebessümle anlatan Tenzile Yarış, "sadece adalet beklediğini" söyledi.
Cumhuriyet'ten Hilal Köse'nin haberine göre DSP’li Hamit Yarış , 50 yaşındaydı. İki çocuk babasıydı. Tarlabaşı’nda büyümüş, orada yaşıyordu. Bir gece biraz hava almak için Beyoğlu’na gitmeye niyetlendi. Elinde çöp poşetiyle evden çıktı. Uyuşturucu operasyonu yapan ekipte görevli bir polisin silahından çıkan kurşunla kalbinden vuruldu. Eşi Tenzile Yarış, o gün bugündür, o polisin yargı önüne çıkarılmasını bekliyor. Bu onsuz dördüncü bayramı. Evinde bayram havasından eser yok. “Benim bayramım Feriköy Mezarlığı’nda artık” diyor. Eşini gözyaşlarıyla, özlemle, zaman zaman da tebessümle anlatıyor. Bir buçuk yıl sonra, iddianamenin hazırlanması biraz olsun içini rahatlatmış. Eşini vuran polis, 5 Aralık’ta yargıç karşısına çıkacak.
Tenzile Yarış, 42 yaşında. Azerbaycanlı. Hamit Yarış ise Urfa Siverekli. İstanbul’da bir misafirlikte karşılaşmışlar, sonrasında Azerbaycan’da evlenmişler. Tarlabaşı’nda, eski, cumbalı bir evde, 11 Aralık 2016’ya dek, mutlu bir hayat sürmüşler. Tenzile Yarış, o son geceyi şöyle anlatıyor:
“Bir gün önce doğum günü pastamı kesmiştik. Ertesi gün akşam, uyuyordu. Kalktı, hava alacağım dedi. Gülerek yolcu ettim. Her zaman arabayla giderdi. Bu kez yürüyerek gideceğim dedi. Pazar akşamıydı. Pazartesi şeker kontrolü vardı. Sakın tatlı yemeyesin dedim. Çıkarken çöpü de at dedim. İki dakika olmadı silah sesi duydum. Camdan bakınca ayaklarını gördüm yerde. Kalp krizi geçirdi zannettim. Altı ay önce by-pass olmuştu. Koştum hemen. Komşulara bağırdım, su istedim. Su içirdim, bana baktı kafasını salladı. Kalkmaya çalıştı, kalkamadı. Ben kalkacak zannediyordum, sonrasında kendimi kaybetmişim. O da oracıkta can vermiş. Kurşun kalbe isabet etmiş, atardamarını parçalamış.”
"Hiç kimsem yok"
Eşinin küçücük şeylerden mutlu olabilen bir insan olduğunu dile getiren Yarış, “Bir çikolata versen dünyanın en mutlu adamı olurdu. Ben, İstanbul’da ona güvendim kaldım. Burada hiç kimsem yok. O benim annem, babam, ağabeyim, kardeşim her şeyimdi. Sırtımı dayadığım tek insandı. Beni çok severdi, ben de onu seviyordum. Hiç kırmadı beni on sene. Bir ağır sözü olmadı. Benim memlekete de gidiyorduk, orda da herkes seviyordu. Türk abi geldi diyorlardı. Ölünce bütün köy anneme başsağlığına gitti” diyor.
Yarış, emniyetten bir başsağlığı dileğinin gelmemesine de çok üzüldüğünü söylüyor. Üstüne bir de soruşturma gizli yürütülmüş. Yarış, şimdi, mahkemeden adalet bekliyor: “Eşim çalışırdı, ben arada ev temizliğine giderdim. Şimdi her gün temizliğe gitmek zorundayım, oğlum lise sonda. Evimiz kira... Hamit, hep rüyama geliyor. Hep mutlu görüyorum, bir kez ağlarken gördüm. Uyanır uyanmaz savcıya gittim. Ağlıyor neden açmıyorsunuz davayı dedim. Biraz tartıştık, rapor bekliyorum dedi savcı. Senelerce Beyoğlu’nda polislerle çalıştı. Küçük bir çekicimiz vardı. Araba çekiciliği yaptı. Trafik Vakfı’nda çalıştı. Ben onlardan bir başsağlığı beklerdim.”
"Kim inanır bu ölüme?"
Tenzile Yarış, bir yıl sekiz aydır eşinin yokluğuna alışmaya çalışıyor. İki ay önce başka bir semte taşındı. Eşinin hatıralarını da yanında götürdüğünü dile getiriyor:
“Neye baksam, bir yerden çıkıyor. Taşınırken kaybolduğunu sandığımız alyansını buldum. Pazardan dönüyorum, Hamit nerdesin, beni yürütmezdin diyorum. Her yerde nefesini arıyor insan. Bir yere misafirliğe gitsem Hamit beni alır diyecek oluyorum, sonra Hamit yok ki diyorum. Onun da benim de ikinci evliliğimiz. Oğlum bir buçuk yaşındaydı ayrıldığımda. Sonra çalışmak için buraya geldim. Kader bizi buluşturdu. Onun da önceki eşinden iki çocuğu vardı. Hamit, benim oğlumu da çok sevdi. Çok merhametliydi... Kötü bir şey anlatamam. Yok çünkü. Mutlu bir insandı.”
Vurulma anı görüntülerine aylar sonra bakabildiğini anlatan Tenzile Yarış, “Ambulans da geç geldi. Kurtulma şansı da yoktu. Orada zaten iki polis tartışıyorlarmış. Komşular duymuş. Sen sıktın, ben sıkmadım diye... Biri eşimi vuruyor, diğeri de başka birinin bacağını sıyırmış. Sonra günlerce bu görüntüyü izledim. Resimlere bakıyordum, çocuktan gizli ağlıyordum, sızlanıyordum... Işık hep kapalıydı. Öyle içime kapandım. Ne yedik, ne içtik bilmiyorum. Çocuk da çok üzüldü. Evin içinde hiç konuşmaz olduk. Çocuğu toparlamam zor olur dedim, ayağa kalktım. Aylarca kapı sesi, anahtar sesi bekledim. Kim kabul eder, kim inanır bu ölüme... Baksana resimlere, hep mutlu...” diyor.