Gündem

Etyen Mahçupyan: Gezi zamana yayılmış bir Cumhuriyet mitingine dönüştürülmek isteniyor

Etyen Mahçupyan: Mümtaz’er Türköne benim yazılarımın “kerameti kendinden menkul” olduğunu söylemiş. Bütün öngörüleri yanlış çıkan kendisinin kerameti nereden acaba?

23 Nisan 2014 16:32

Zaman gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, “AKP’nin ‘neoliberal’ politikaları hâlâ bir kısım laiklerin dünyasında bu iktidarı gayri milli kılmaya yetebiliyor. Dolayısıyla bugün hükümetin ‘ihanetlerinin’ temel malzemesini kentsel dönüşüm veya barajlar oluşturuyor ve aynı nedenle Gezi zamana yayılmış bir tür Cumhuriyet mitingi kıvamına getirilmek isteniyor” dedi.

Mahçupyan, “Görünen o ki temsil yeteneği sayesinde ve toplumla sahici bir bağ kurmanın sonucu olarak, AKP ‘milliliği’ de belirsiz bir süre için kendi tekeline alacak. Bu durumda muhalefetin ‘gayri milli’ konuma düşmemesi için çok dikkatli olması gerekiyor. Bunun yolu ise siyasetin devletçi bir zeminden uzaklaşmasını içselleştirerek topluma dönmekten, milliliği yeni bir zihniyet içinde tanımlamaktan geçiyor” görüşünü dile getirdi.

Etyen Mahçupyan’ın Zaman gazetesinin bugünkü (23 Nisan 2014) nüshasında yayımlanan, “Millilik: Ulusalcılardan AKP’ye” başlıklı yazısı şöyle:

 

‘Millilik: Ulusalcılardan AKP’ye’

 

Bundan henüz altı yıl önce çalkantılı bir dönemden geçiliyordu. Hrant Dink öldürülmüş, Ümraniye’de bir silah deposu bulunmuş ve ‘halkımız’ İslami kesimden bir siyasetçinin cumhurbaşkanı olmasını engellemek üzere sokaklara dökülmüştü.

Bir taraftan darbe hazırlığı sürüyor, diğer yandan darbecilere hukuki kovuşturma tehlikesi beliriyor, muhtemel tehlikeyi önlemek ve darbeyi meşrulaştırmak için ise yığınsal bir kampanya yürütülüyordu. Ulusalcı propagandanın kalbi Cumhuriyet mitinglerinde atmaktaydı. Mesele çevreden gelen, toplumsal temsil yeteneği olan ve İslami kimliğe sahip bir iktidarın düşürülmesi için zemin hazırlanmasıydı. Mitingleri düzenleyenler ise askere endeksli bir laik merkezin taşıyıcılarıydı ve arkasına halkın desteğini alan bir hükümeti gayri meşru kılmaları kolay iş değildi. Siyasi iktidarın vahim bir siyasi yola girmiş olduğu, neredeyse ‘vatana ihanet’ noktasına geldiği fikrinin yerleştirilmesi gerekiyordu. Bu nedenle AKP’nin küresel dünyanın yeni emperyalist heveslerine biat ettiği propagandasına kayıldı. Dolayısıyla bu mitinglerin alamet-i farikası Türk bayrakları oldu ve AKP böylece ‘gayri milli’ ilan edilmeye çalışıldı.

Cumhuriyete sahip çıkmak devlete sahip çıkmaktı ve hükümetin de devleti ‘sattığı’ ima ediliyordu. ABD önderliğinde Batı emperyalizmi adım adım ülkeyi ele geçirmekte, bağımsızlığımız elden gitmekte ve bunun taşeronluğunu da AKP yapmaktaydı… Başarılı bir propagandaydı, çünkü bir yandan bağımsızlık gibi İslami kesimin de kulak arkası edemeyeceği bir argüman üzerine oturuyor, diğer yandan da cumhuriyet gibi laiklerin kendiliğinden taban oluşturacağı bir kavram kullanılıyordu. Bayrak ise bu iki kavramı buluşturan, farklı kesimleri vatan sevgisi etrafında meczeden bir bütünleştirici sembol işlevi gördü. 2007 yılında art arda gerçekleştirilen bu mitinglere yüz binlerce insan katıldı. Coşku ile slogan haykırdılar ve büyük çoğunluğu ‘neye’ katıldıklarını tam olarak bilemeden, ama kendilerini ‘vatandaş’ hissederek gurur içinde evlerine dağıldılar.

Bu stratejinin mobilize edici dürtüsü Türkiye’nin ikinci bir Kurtuluş Savaşı’nın içinde olduğu duygusuydu. AKP vatanı peşkeş çektiği, Batı’nın emellerine alet olduğu için suçluydu ve iktidara layık değildi. Karşısındaki güç koalisyonu ise tek kelimeyle ‘milliydi’… Bugün bile o mitingleri bir uyanışın ve bilinçlenmenin doruk noktası olarak hasretle yâd edenler var. Ancak sadece iki yıl sonra, 2009’da Cumhuriyet mitingleri yeniden denendiğinde adam toplayamadı. Çünkü arada öyle bir gelişme oldu ki, AKP’nin kapatılma davasını boşa çıkarmakla kalmayıp 2010 referandumunun da yüzde 58’le kabulünü sağladı. Söz konusu gelişme darbecilerin yargılanma sürecinin başlaması ve ulusalcı stratejinin deşifre olmasıdır. Sonrasında ulusalcılar ülkeyi yönetilemez kılmak üzere, istikrarsızlaştırma politikasına dönmek zorunda kaldılar. AKP ise bir anda ‘milli’ olanın sahibi haline geldi. Doğal olarak bu eskisinden farklı içerikte ve kuşatıcı bir millilikti. Bu yer değiştirme aynı zamanda milliliğin ideolojik bir konumdan pragmatik bir yaklaşıma kaymasını da ifade etti. Aslında hükümetin relativist bakışı tam da ulusalcıların ‘gayri milli’ ilan ettikleri şeydi ve nitekim AKP’nin ‘neoliberal’ politikaları hâlâ bir kısım laiklerin dünyasında bu iktidarı gayri milli kılmaya yetebiliyor. Dolayısıyla bugün hükümetin ‘ihanetlerinin’ temel malzemesini kentsel dönüşüm veya barajlar oluşturuyor ve aynı nedenle Gezi zamana yayılmış bir tür Cumhuriyet mitingi kıvamına getirilmek isteniyor.

Ne var ki bu arada köprünün altından çok su aktı… Hükümetin sosyal politika oluştururken katılımcı bir tutum almamasını, hatta bazen hoyratlığa varan bir çizgi izlemesini bugün her kesimden onaylamayan birçok kişi var. Ama bunlara artık ‘gayri milli’ yaftası yapıştırmak mümkün değil. Hatta hükümetin bu tasarruflara ilişkin savunmasının epeyce ‘milli’ bir doz içerdiğini söylemek durumundayız. Görünen o ki temsil yeteneği sayesinde ve toplumla sahici bir bağ kurmanın sonucu olarak, AKP ‘milliliği’ de belirsiz bir süre için kendi tekeline alacak. Bu durumda muhalefetin ‘gayri milli’ konuma düşmemesi için çok dikkatli olması gerekiyor. Bunun yolu ise siyasetin devletçi bir zeminden uzaklaşmasını içselleştirerek topluma dönmekten, milliliği yeni bir zihniyet içinde tanımlamaktan geçiyor. Aksi halde büyüyen bir AKP ile yaşamaya alışmak gerek. 

Not: Mümtaz’er Türköne benim yazılarımın “kerameti kendinden menkul” olduğunu söylemiş. Bütün öngörüleri yanlış çıkan kendisinin kerameti nereden acaba?