Zaman yazarı Etyen Mahçupyan, AKP’nin yerel seçimlerde aldığı oy oranını analiz ettiği yazısında yer verdiği “halk ihtilâli” değerlendirmesine Radikal yazarı Cengiz Çandar’ın isim vermeden kendisini “dalkavuk ruhuyla” hareket etmekle itham etmesi sonrası "Cengiz Çandar, Batılı gözlemcilerin alıntılarını art arda ekleyerek makale yazma tekniğinde ilerleme kaydettiği 13 Nisan yazısında bana da sataşmak istemiş. Kendisini daha cesur olmaya ve açıkça beni hedef alan güzel bir yazı yazmaya davet ediyorum" diyerek çağrıda bulundu.
Etyen Mahçupyan'ın tartışmaya yol açan "halk ihtilâli" tabirini de savunarak, içerdiği muhtevayı detaylı bir şekilde anlattığı "Kendini kandırmak serbest" başlığıyla yayımlanan (15 Nisan 2014) yazısı şöyle:
Siyasetin hedefi bir şeyleri değiştirebilmektir. Ne var ki bu yeteneği gösterebilmek, içinde olduğunuz koşulların, sizi aşan değişim dinamiklerinin isabetle okunmasını gerektirir.
Hayat ise bunun sınavlarını sunmada hiç de cimri davranmaz. Örneğin 30 Mart seçimlerini apaçık bir biçimde yanlış tahmin etmişseniz bunun muhtemel anlamı sizin Türkiye’de yaşanmakta olan devinimi anlamamış, insanların algı ve değerlendirmeleri konusunda yanılmış olduğunuzdur. Toplumu anlamadığı belli olan birinin kendisiyle ilgili bu sorgulamayı bile yapmadan, ‘aslında’ iktidarın seçimi kaybetmiş olduğu türünden analizlere girmesi tabii ki ciddiye alınamaz. Bunun tek açıklaması kendini kandırma ihtiyacının çok yüksek olduğu ve gerçeği sindirmekte zorlanıldığıdır.
Polemik arayışlarında bu sayfada karşımıza çıkan Uğur Kömeçoğlu, söz konusu ihtiyacın akademik alanda tetiklediği bir kaleme benziyor. 13 Nisan tarihli yazısında iki temel argüman var. Birincisi benim Türkiye’de muhafazakâr kesimde yaşanmakta olan toplumsal dönüşümü bir ‘halk ihtilali’ olarak tanımlamamın yanlışlığı üzerine. Yazar, bu değişimin zaten Özal zamanında başladığını, ayrıca orta sınıfların hiçbir zaman ihtilalci olmadıklarını, aksine amaçlarının kendi statülerini korumak olduğunu söylüyor. Yani Özal zamanında başlayan ‘şeyin’ aynı nitelikte devam ettiğini varsayıyor. Ayrıca muhafazakâr kesimin zaten orta sınıflaşmakla kalmayıp üst sınıfa da geçemeyeceğine inandığını savunuyor. Anlaşıldığına göre AKP’nin aldığı destek tamamen ekonomik temelli ve yeni orta sınıfların ‘yükselen bir dalga’ yakalamış olmalarıyla ilişkili. İnsanlar bu dalgayı elden kaçırmak istemiyorlar ve iktidara oy veriyorlar…
AKP tabanının salt ekonomik amaçlarla oy verdiği fikri gerçekten çok rahatlatıcı. Bu insanların hak ve özgürlüklerle ilgili bir kaygılarının olmaması onların oyunun meşruiyetini de azaltıyor. Demek ki ekonominin iyi gitmesi sayesinde hasbelkader eli para gören ve bu imkânı kaybetme korkusuyla davranan hesapçı bir kitle var karşımızda… İyi de, eğer bu doğruysa seçimin sonucu niye yanlış tahmin edildi ve kazanılması mümkün olmayan bir çatışma sahiplenildi? Ancak burada daha temel bir nokta var: Eğer gerçekliğe kendinizi kandırma ihtiyacı içinde bakarsanız, bilin ki bu çabadan sizin hayrınıza bir sonuç çıkmaz ve anlamama özelliğiniz yapısal hale gelebilir. Nitekim muhafazakâr kesimdeki bireyselleşmeyi, sekülerleşmeyi, özgüveni ve bunun yarattığı yeni siyaset ve kimlik arayışını fark edemeyen birinin ‘başka bir sosyoloji’ arayışı içine girmesi şaşırtıcı değil. Oysa gerçeği yakalayan bir sosyoloji için sadece kendi dışınıza çıkıp açık yüreklilikle topluma bakmak yeterli.
Ancak Kömeçoğlu’nun yazısındaki asıl ilginç bölüm, ‘halk ihtilali’ kavramı ile Hizmet Hareketi’ni buluşturmaya çalışan satırları: “İnsanlık tarihi boyunca halk ihtilalini andıran özelliklere sahip formasyon toplumsal hareketlerden çıkar, statükocu orta sınıflardan… değil. Hümanist İslami sivil toplum hareketlerinde ise en temel düstur kimin iktidar olacağına göre tavır almak değil, kendi ilke ve normlarına göre ahlaki hareketi sürdürmek(tir)… Ahlaki tavır korunabildiği müddetçe… ciddi bir kayıp içinde olduklarını düşünmezler.” Kısacası yazar ‘eğer memlekette bir halk ihtilali varsa, onu Hizmet Hareketi yapıyor’ demek istiyor. Ayrıca bu hareketin bitirilemeyeceğini de şu cümlelerle vurguluyor: “Yitirilmiş cennete yürümek isteyenleri ontolojik planda ortadan kaldırmak mümkün değildir. Bitti dediğiniz anda topraktan yeni başaklar çıkar.”
Böylesine bir gerilim döneminde Hizmet Hareketi mensuplarının güven tazeleyici mesajlar vermesi son derece doğal. Bir hareketin içinde mücadele veren herkes kendi siyasetinin kalıcı ve nihayette başarılı olacağına inanır. Ancak bu hissiyattan bir ‘sosyoloji’ çıkmaz. Sosyoloji aranıyorsa yapılması gereken önce ‘kendinden’ başlamaktır. Örneğin acaba Hizmet Hareketi mensupları bu seçimde nasıl oy kullandılar ve acaba niye? Bu durum Hizmet Hareketi ve onun muhafazakâr tabanla ilişkisi hakkında bize ne söylüyor? Acaba Hizmet Hareketi yeni orta sınıfın neresinde?
Umarım Kömeçoğlu öncelikle serinkanlı olmayı becerir… Son yazısında yaptığı üzere ‘aslında AKP kaybetti’ türünden eforik tutumunu bir yana bırakır ve gerçeklere zihnini açarak bakar. e.mahcupyan@zaman.com.tr
Not: Cengiz Çandar, Batılı gözlemcilerin alıntılarını art arda ekleyerek makale yazma tekniğinde ilerleme kaydettiği 13 Nisan yazısında bana da sataşmak istemiş. Kendisini daha cesur olmaya ve açıkça beni hedef alan güzel bir yazı yazmaya davet ediyorum.