Gündem

'Eşkıya hükümdar oldu…'

Mehmet Altan: Yüz yıl önceki vahşeti hala sahiplenmediğimizi bu 'kurnaz' oyunla bir kez daha ilan etmiş olduk

27 Nisan 2015 16:04

Mehmet Altan*

‘Rodeo, İspanyolca bir kelimedir ve hayvanların markalanmak üzere toplanması anlamına gelir. Asıl olarak bir ticari faaliyetin parçası olan sürü çobanlığına ait bu işlem, zamanla geleneksel ve yarışma amaçlı bir karakter kazanmıştır.

Amaç, bel kısmı bir kemerle sıktırılmış ve bundan rahatsız olarak vahşileşen boğanın üzerinde 8 saniyeden daha fazla kalabilmektir.

Hayvanın üzerinde eyer yoktur.

Rodeo  yarışmaları sırasında şiddetli biçimde yere düşme, vahşi hayvandan kaynaklı darbelere maruz kalabilme tehlikesi nedeniyle pek çok sakatlık yaşanır.’

Bu tuhaf spor sanki bizim hayatımızı anlatıyor.

Adeta vahşileşmiş bir boğanın üzerinde çalkalanıp duruyoruz…

Hiç bitmeyen biçimde düşüyor, darbelere maruz kalıyor, tehlikelerle karşılaşıp sakatlanıyoruz.

xxxxxxxxxxxxxx

Zaman zaman umutlansak da bu topraklarda hayat galiba hep böyle…

Çünkü akıp giden zamana ‘geçen hafta’ üzerinden de baksanız, ’yüz yıl’ öncesinden de baksanız, vahşileşmiş bir boğanın üzerinde çalkalanıp duran bir toplumu görüyorsunuz.

Geçtiğimiz hafta yaşananlar, hem günümüzü, hem de geçmiş yüz yılı çok bilinçli bir şekilde yeniden görmeye ve incelemeye imkân verdi.

24 Nisan 1915’te, özellikle İstanbul’daki Ermeni aydınlar, yazarlar, sanatçılar, avukatlar, doktorlar, mebuslar evlerinden alınıp götürüldüler ve çoğu bir daha geri dönmedi.

24 Nisan 1915 Cumartesi günü başlayan operasyon ile tutuklanan 250 kadar Ermeni aydınının arasında 19 doktor, 3 diş hekimi, 6 devlet memuru, 3 belediye başkanı, 2 öğrenci, 9 eczacı, 8 hukukçu, 4 mimar, 2 bilim adamı, 7 din adamı, 2 tiyatrocu, 36 öğretmen ve mesleği gazetecilik olan 10 kişi vardı.

Tutuklananların büyük çoğunluğu dönemin Ermeni ve Osmanlı gazetelerinde yazar olarak isim yapmış kimselerdi.

Tutuklananlar arasında ayrıca 5 dizgici, 4 kitapçı da yer alıyordu.

xxxxxxxxxxxxxx

Bu öldürücü hoyratlık yüz yıldır devlet ve hukuk ekseninde rahatça tartışılmadığı için Ermeni sorunu da çözülemedi… Bir ülke kendisiyle yüzleşemeyince sorunlar da aşılamıyor…

Yüz yıl sonra, 24 Nisan 1915 gecesi yaşanan devlet terörünü tartışıp arınmak yerine, siyasal iktidar yaşananları saklamaya çalıştı.

24 Nisan gününü Çanakkale için ‘anma günü’ ilan ederek, yüz yıl önce yapılanları bu manasız anma töreninin arkasına gizlemeye çalışmayı tercih etti.

Yaşananları böylesine ‘uydurulmuş’ bir törenin arkasına saklamak mümkün değildi, bütün dünya olanları acıyla hatırlarken biz sadece kendimizi kandırdık.

Yüz yıl önceki vahşeti hala sahiplenmediğimizi bu ‘kurnaz’ oyunla bir kez daha ilan etmiş olduk.

xxxxxxxxxxxxxx

Kemalist anlayış da, siyasal İslamcı anlayış da çok farklı ve zıt gibi dursa da hukuk dışı şiddet ve zorbalık noktasında ikiz kardeş gibiler…

İttihat ve Terakki, 24 Nisan 1915 gecesi kendi vatandaşlarını ölüme gönderirken, bugünkü şaibeli siyasal İslamcılar da sahte anma günü icat ederek bu vahşete destek veriyorlar.

İttihatçıların lanetli günahına böylesine iştahla sahip çıkmanın o günahı büyütüp sürdürmekten başka bir anlam taşımadığını görmemekte ısrar ediyorlar.

Yüz yıl önce işlenmiş cinayetlerin üzerinden milliyetçilik yaparak oy devşirmeye çabalıyorlar.

Yüz yıl önce dökülmüş kanları alıp bugünkü oy pusulalarının üstüne sürüyorlar.

xxxxxxxxxxxxxx

Bugünkü siyasal iktidarın geçmiş hukuksuzluklara böylesine sahip çıkmasında şaşırtıcı bir yan yok… Çünkü bu iktidar her türlü ‘hukuksuzluğu’ kutsayan bir anlayışa sahip artık.

Avrupa Birliği yolunda ilerleyen, Ermenistan’la dostluk köprüleri oluşturan bir anlayıştan, Milli Güvenlik Kurulu’na, YÖK’e, resmi devlet dinine ve bunun kurumuna sahip çıkan, öte yandan da anayasayı, hukuksal düzeni askıya alan bir döneme geldik…

Bu nedenle de hafta, yeni bir hukuk skandalıyla sonuçlandı…

xxxxxxxxxxxxxx

25 Nisan günü, İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi’nin kimi sanıklarla ilgili verdiği karar, aynen 25 Aralık’taki mahkeme kararı gibi uygulanmadı.

Mahkeme kararlarına itirazın ancak bir başka mahkemede yapılması zorunluluğu var iken zorbalık ve eşkıyalık, konuları hukuksal süreç içinde yasalara uyarak çözme yerine hukuku engellemeyi yeğledi.

‘Hukuk, devleti yönetenleri ilgilendirmez’ diyen yüz yıl önceki zorba zihniyet, bugüne mahkeme kararlarını tanımamak biçiminde yansıdı.

Kaçak Saray’da oturulan bir ülkede, mahkeme kararı uygulamamak da sıradanlaşmaya başladı…

xxxxxxxxxxxxxx

Sabahattin Ali,  ‘eşkıya dünyaya hükümdar olamaz’ dese de, hükümdar olmuş bir eşkıyalık zihniyeti amansızca azmaya başlamış gözükmekte…

Yeniden azgınlaşmış bir boğa üzerinde çalkalanıp duruyoruz.

Mahkeme kararlarını bile dinlemeyecek kadar gözü kararan bir iktidar, bütün toplumu yeni bir kaosa sürüklüyor.

Türkiye’nin bir kez daha vahşi bir boğa tarafından yerlere savrulup, darbelenmeye, sakatlanmaya rıza göstermeyeceğini umuyorum.

Seçime çok az bir zaman kala bunlar son azgınlıklardır diye umut ediyorum.

Bu cüretkâr hukuksuzluk devam ederse, bunun sonunun kimse için hayırlı olmayacağını anlayacak bir aklı ve tecrübesi vardır bu ülkenin… Eğer yanılıyorsam, Türkiye kendini kurtaramazsa, bu hukuksuzlukları yapanlar da dahil olmak üzere hepimiz vahşi bir boğanın ayakları altında kan revan içinde kalacağız.

Bu yazı gazete360.com'da yayımlanmıştır.